Evet bunu demek istedik

Cem Yılmaz’ın şovlarında “Abim adını google’da arattığında bunu mu demek istediniz, diye benim ismim çıkıyor” şakalarına konu ettiği Can Yılmaz, kıdemli bir metin yazarı

Evet bunu demek istedik
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.04.2015 - 23:27

Bir kardeşiniz olduğunu düşünün. Pek çoğumuzun olduğu gibi. Hayatınızın son yirmi yılında neden o insanla kardeş olduğunuzun sorgulandığını düşünün sonra. Üstelik kardeşiniz, yaşadığınız ülkenin “en sevilen”, en çok izlenen, en beğenilen insanı olsun. Tırnağın içerisindeki en sevilen kısmına sonra geliriz ama tanıştırayım: İşte Can Yılmaz ve 1995’ten bu yana geçen yirmi yılın özeti. Hepsi bu kadarla sınırlı değil tabii. Bu kadarla sınırlamak Cem Yılmaz’ın ağabeyi Can Yılmaz’a haksızlık olur. Ve oluyor da... O yüzden iyisi mi biz filmi biraz geriye saralım. Can Yılmaz 1968 doğumlu. Fakat biraz konuşunca anlıyorsunuz ki o da yaşı olmayanlardan. Çocuksu olduğu için değil, aksine her daim yaşından olgun bir çocuk gibi. Kafası hep cin fikirlerle dolu. Ama bir yandan da bu cin fikirli olma halini sıklıkla kendine saklayan biri gibi.

OYUNCULUKTA HAYAL KIRIKLIĞI

Çocukken, gençken de böyleymiş bu. Son yirmi yılına aşina olduğumuz hikayenin başrolündeki Cem Yılmaz, sonrasında Leman dergisinde yayınlanmaya başlayacak karikatürlerini çizerken, ağabey Can Yılmaz kimselere okutmadığı yazılarını kaleme almakla ve oyunculukla, yazı-çiziyle geçmesini arzu ettiği bir hayatı kovalamakla meşgulmüş. Mesela liseden sonra gitmiş, o dönem yeni kurulmakta olan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin seçmelerine adını yazdırmış. Sabahın köründe dikilmiş kapıya. Oyuncu adayları arasında bir numaralı başvuru onunkisi. R’leri söyleyemiyor oluşunu olabildiği kadar kafasına takmadan sahneye çıkmış, ustaların karşısında rolünü oynamış ama... Daha oynamayı planladığı bölüm son bulmadan “Tamam Can, teşekkür ederiz” cümlesiyle hayal ettiklerinin, en azından o sanat merkezinde gerçekleşmeyeceği gerçeğiyle evinin yolunu tutmuş. Bir süre bu hayalinde ısrar etmiş. Arkadaşlarıyla prova yapmaya, bir oyunu sahneye koymaya çalışmışlar. Bugün bakınca sonunda nereye varmak istediklerine kendisi de bir anlam veremiyor. Bir arayış işte... Bakmış ki bu hayallerden fayda yok, Almanya’ya yerleşip orada bir iş kurmayı düşünmüş. Hazırlık yapmış. İşte tam bu esnada kardeş Cem, gösteri dünyası için çok kısa sayılabilecek bir sürede bir anda Cem Yılmaz oluvermiş. 1994’ten 1995’e geçen bir yıl içerisinde. Yakalanan başarının ardından kardeşin hayalleri ile Can Yılmaz’ın hayalleri kısa bir süre içerisinde kesişivermiş: Beraber yazmak, çizmek.

KOMEDİ DÜKKANI’NIN GİZLİ YAZARI

Hazır yeri gelmişken kısadan söylemeli: Can Yılmaz öyle sosyal medyada herkesin ısrarla ima ettiği gibi, işsiz güçsüz, kardeşinin işlerini idare ederek milyonlarca liralık bir servetin keyfini süren biri hiç değil. O 20 yıldır metin yazarı. Üstelik de sanıldığı gibi sadece Cem’in bulduğu esprileri hali yoluna koyan bir metin yazarı değil. Basbayağı metin yazarı. Örneğin size (ve tabii ki bana) doğaçlama gibi gelen Tolga Çevik’in Komedi Dükkanı’nın konsepti de, tüm metinleri de ona ait. Zaten yıllardan bu yana yazıyor, çiziyor. Diziler yazmışlığı var. Tiyatro oyunları. Skeçler. Misal, Sayısal Loto’nun Türkiye’ye ilk kez geldiği yıllarda çekilişin arasına giren skeçlere yazdığı Muhtelif Böcekler tiplemeleri, aslında Komedi Dükkanı’nda Tolga Çevik ve Salih Kalyoncu’nun canlandırdığı beceriksiz komedyenlerin ilk hali.

CEM HOCA, CAN HOCA

Ofis Levent’te. Ekip, yönetmen yardımcılığı yapan Dündar, genç metin yazarı Ali, idari işlerden sorumlu teyze oğlu Öner ve Cem-Can Hocalar. Evet, hocalar. Çünkü ofiste herkes iki kardeşe Cem Hoca, Can Hoca diye sesleniyor. Can Yılmaz da iş çerçevesinde kardeşinden bahsederken Cem Hoca demeyi tercih ediyor. Şimdilerde yeni bir filmin senaryosuna hazırlanıyorlar. Film sonbaharda vizyona girecek. Henüz senaryo yazmaya geçilmiş değil. Zaten o aşamaya geçtiklerinde çok hızlı ilerliyor ve iki hafta içerisinde senaryo yazma işi tamamlanmış oluyor. “Biz biraz tembelizdir” diyor, Can Yılmaz. “Bir şeyleri öyle hızlı hızlı yapmaktan hoşlanmıyoruz. Ağır ağır gidelim, istediğimiz gibi olsun diyoruz.” Ana ekip çok dar evet ama prodüksiyon aşamasında 150 kişilik bir deve dönüşüyorlar. Genelde aynı insanlarla çalışmayı tercih ediyorlar. Hani Cem Yılmaz filmlerinde hep aynı oyuncuların olduğu eleştirisi var ya, işte o alışkanlıktan.Cem Yılmaz’ın kardeşi olmak, ona karşı sürekli devam eden bir takım eleştirileri göğüslemek gibi işlerin de meraklısı değil. Fakat sabır dediğiniz şey de bir yerde taşıyor. Sosyal medyada birileriyle bu konu hakkında atışıyor gibi görünmesi de bundan aslında. “Aslında ben meseleyi çözdüm” diyor. “Beni sürekli olarak Cem’in ağabeyi olmakla suçlayan insanlar bir şekilde Cem Yılmaz olmak, o hayatı yaşamak istiyor. Fakat Cem Yılmaz olmak zor iş. Yetenekli olacaksın, sürekli sahnedesin, filmler, reklamlar filan... Oysa onlara göre Can Yılmaz olmak öyle değil. Çok kolay. Sadece Cem’in ağabeyisin ve Cem’in şöhretinden faydalanıyorsun. Tamam lan, diyor adam. Tamam ben Cem Yılmaz olamadım ama neden Can Yılmaz olamayayım. Neyim eksik, ben de yer, içer, gezerim. Ve Can Yılmaz da olmadığını anlayınca bana öfkeleniyor. Sen neden oradasın, sen neden Can Yılmaz’sın diye. Ama durum bu. Biyolojik bir mesele, yapacak bir şey yok.” Onun ağzından dinleyince insan anlıyor, başarılı olmaya karşı bitmek bilmeyen bir eleştirinin karşısında bir noktada ister istemez, “Yahu biz öyle insanlar değiliz, işimizi yapıyoruz sadece” demek ihtiyacı doğuyor. Yazının başındaki Cem Yılmaz’a olan sevgiyi anlatan tırnak işareti de bundan. Sevmek bizim memlekette biraz da karşındakinin canını çıkarmaya tekabül ediyor. Cem ve Can kardeşlerin biraz öfkeli gibi görünmeleri de bu nedenden kaynaklanıyor. Bir sürü içi boş eleştirinin arasında doğru olanlar da kaynıyor mu acaba, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Can Yılmaz bu fikrime destek veriyor. “Tek kişilik gösterini DVD yaptın. Hoooop, demek para düşkünüsün yaftası. Halbuki yola, bu gösteriyi 100 lira veremeyen de izlesin diye çıkılıyor” diye özetliyor durumu.

BAKMAYIN SİZ MAGAZİNE KAF DAĞININ ARKASINDA YAŞAMIYORLAR

Ofislerine vardığımda dış kapıyı açıp, zili çalmak yeterliydi. Bir şoför ve ofiste bir yardımcı dışında başka çalışanları yok. Koruma duvarı filan geçmeye gerek yok yani. Can Yılmaz malum olduğu üzere görünmeyi pek sevmiyor. Hatta hiç sevmiyor. Fotoğrafını çekmemize yanaşmadı örneğin. Ama bunu inada binmiş bir şekilde yapmıyor. O, öyle mutlu. Aslında Cem Yılmaz’ı flaşlar altında gördüğümüz hemen her yerde o da var. Fakat ya mekandan biraz erken çıkarak, ya da “Aman hocam ben şöyle kenardan kenardan uzayayım ufaktan” diyerek kameralara takılmamayı başarıyor. Hiç görünmeyeyim gibi bir derdi de yok üstelik. Öyle olsa her filmde küçük de olsa bir rolde karşımıza çıkar mıydı?

Maraton

Koşmaya tutkulu. Dört yarı maraton, beş maraton koşmuş. Önce Avrasya, arkasından Paris, Helsinki ve Barcelona Maratonu. Devamı da gelecek. 240 kilometrelik Likya Yolu koşusuna kayıt yaptırılmış bile.

Kafa Dergisi

Kafa Dergisi’ne yazıyor. İçinde bolca nostalji olan yazılar. Eski filmlerden, oyunculardan tutun da müziklere kadar eski olan her şey ezberinde. Etraftan artık bir kitap yazması yönünde yoğun bir baskı var. O ise devam eden film yazım işinin dışında bir de tiyatro oyunu yazıyor. Ve bu yazdığı ilk oyun değil. Salih Memecan’ın çizgilerinden uyarlanan Sizinkiler’i, Çaba Derneği için Çabaladık, Oynadık gibi oyunları da o yazmış.

Twitter

Aslında hep koruduğu mahremiyetinin biraz bozulması twitter’la olmuş. Twitter’ı seviyor. Kendisine yazılanları okuyor, takip ediyor. Hesabına fotoğrafını koyunca takip etmeyi bırakan 64 kişiyi anlamasa da bir eli sosyal medyada. Ve politik tavrını açıkça belli ediyor: “Bir noktada artık olan biteni eleştirmemek, twitter’da yazmamak mümkün değil.”

Yeni film

Cem ve Can kardeşlerinin senaryosunu yazdığı yeni film “komedi” kategorisinden. Her Şey Çok Güzel Olacak, Hokkabaz ve Pek Yakında’yı o kategoriden saymıyorlar. Komik olabilirler ama komedi filmi değiller. GORA, AROG ve Yahşi Batı komedi kategorisinin filmleri ve bu sonuncusu da o janra ait olacak. Yani bildiğiniz güleceğiz.

Ailenin komiği kim?

Cem’e en çok sorulan soruya ağabeyin yanıtı da aynı: En küçük kardeş Özge. Ama bakmayın siz Cem’in şovlarında ağabeyini ti’ye almasına, Can da komiklikte iddialı. Ekipten, “Yazıların komik abi senin” yorumu gelince şakayla karışık öfkeleniyor: Nasıl yani, sen bana konuşurken komik değilsin mi, diyorsun?

Yaşın kaç? Kaç kilosun?

Can Yılmaz’ın hoşlanmadığı iki soru. Yaşını inkar edebilir, kilosunu az söyleyebilir. Yakınlarına göre o hep diyette! Diyet bitmek bilmiyor, lakin Can zaman zaman yemekte aşırıya kaçtığını kabul etmiyor.

 

Ozan Güven ve Zafer Algöz: Yakın ilişki

Sadece oyuncu değil, arkadaş ve hatta dost olarak her daim Yılmaz ailesinin yakınında olan iki isim. Zafer Algöz ve Ozan Güven. Mesajlar gidip geliyor, Whatsapp’tan komik hallerin videoları gönderiliyor. Bu ikiliyle iletişim 24 saat devam ediyor. Can için de, Cem Yılmaz için de bu böyle. Örneğin, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı yendiği maç sonrası tüm ailenin hedefi belli: Koyu Beşiktaşlı Zafer Algöz. Ve tabii Zafer Bey’in telefonu kapalı!

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler