Selahattin Demirtaş HDP'nin oy oranını açıkladı (26.12.2017)

24 Kasım 2016’dan bu yana Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin tutuklu Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Artı Gerçek’ten Erdal İmrek’in sorularını yanıtladı. Demirtaş, partisinin oy oranı için “Yüzde 12-13 bandında” dedi.

Selahattin Demirtaş HDP'nin oy oranını açıkladı (26.12.2017)
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.12.2017 - 16:12



Artı Gerçek’ten Erdal İmrek’in sorularını yanıtlayan Demirtaş, AKP ve MHP arasındaki ittifakın ülke için ne anlama geldiğinden, 2019 seçimlerine giderken emek ve demokrasi güçleriyle olası bir ittifaka, Erdoğan'ın kimi açıklamalarından, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını içeren belgelere, CHP'den, İyi Parti'ye, belediyelere atanan kayyımlardan, HDP'ye ve önümüzdeki döneme dair beklentilerine kadar birçok konuda önemli mesajlar verdi. Büyük ilgi gören kitabı Seher'e ve cezaevindeki yeni çalışmalarına dair sorularımızı da yanıtlayan Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder’in söz ettiği film projesine dair de bazı ip uçları verdi. İçeride beste yaptığı haberini de veren Demirtaş, "Umudunuzu yitirdiğiniz an kaybetmişsiniz demektir" dedi.

Demirtaş'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle;

- Tutukluluğunuzun üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti ama bir türlü hakim karşısına çıkarılmadınız. Ankara'daki duruşmaya getirileceğinize dair bir beklenti vardı ama yine olmadı. Neden mahkemeye çıkarmıyorlar sizi?

Tutukluluğu bir fiili cezaya dönüştürmek, duruşmalar yoluyla hukuksuzluğu teşhir etmemi önlemek, kamuoyu huzuruna çıkmamı engellemek, irademi kırmak gibi amaçlar taşıyor. Ama er ya da geç benimle ve bizim gerçeğimizle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Ben sabırla ve kararlılıkla hazırlığımı yapıyorum. Benim davalarım baştan sona hukuk garabeti ve ağır hak ihlalleriyle vahim bir hale gelmiş durumdadır. Hâkimler ve mahkemeler bile bu vahametin altından nasıl kalkacaklarını bilemediklerinden ha bire duruşmadan ve dosyadan kaçıyorlar; topu birbirine atarak kurtulmaya çalışıyorlar. Benim durumum onlardan iyi yani. Allah onların yardımcısı olsun. Bir gün yüzleşeceğiz elbet.

- Siz içeridesiniz ama dışarıdaki vekillerin de özgürce siyaset yapabildiğini söylemek zor. Örneğin Osman Baydemir, Meclis kürsüsünden 'Kürdistan' ifadesini kullandığı için 2 gün Genel Kurul'dan çıkarılma cezası aldı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

TBMM şu anda işlevsiz bir devlet-Saray dairesi gibidir. Daha doğrusu tek işlevi Saray rejimine hizmet vermektir. TBMM'de son dönemlerde alınan bütün kararlar bu yönlüdür. Meclis, Millet Meclisi olmaktan çıkarılmıştır. Bu nedenle buna da şaşırmamak lazım. Ama ilginçtir, tarihte hem Selçuklu'da, hem Osmanlı'da hem Cumhuriyet'in ilk yıllarında devletin bekası tehlikeye girince Kürtlerle ittifak yapılarak tehditler bertaraf edilmişken, şimdi bütün dünya Kürtlerle bir şekilde ittifak yaparken TBMM Kürtleri hapse gönderip, Kürt ve Kürdistan sözcüklerini yasaklıyor. Allah akıl fikir versin. Osman Bey zaten gerekli cevabı anında verdi. Tarihe utanç olarak geçecek olanlar bunu yapanlar olacaktır.

'CHP BÜYÜK VEBALLER ÜSTLENDİ'

- HDP'li vekiller tutuklandığında CHP'nin tepkisizliği eleştirildi ve daha sonra CHP'li Enis Berberoğlu da tutuklandı. DBP'li belediyelere kayyım atandığında da CHP yine tepki göstermemekle eleştirildi ve geçtiğimiz günlerde CHP'li Ataşehir Belediye Başkanı da görevden alındı. Bunu nasıl yorumlarsınız?

CHP stratejik dönemlerde stratejik 'hatalar' yaparak hem ana muhalefet görevini kötüye kullandı, hem de birçok önemli, tarihi anda AKP'ye adeta can suyu oldu. Tabii bütün CHP yönetimi ve Meclis grubu için söylemiyorum, ancak kurumsal olarak CHP baskılara sessiz kalarak veya onaylayarak büyük veballer üstlendi. Cizre ve Sur aylarca yakılıp yıkılırken veya sonrasında Kemal Bey’in tek bir demecini hatırlayan var mı? Ya da kayyumlar atanırken? Herkes için adalet istemek önemlidir, ama bunu pratikte göstermek samimiyetin gerçek ölçüsüdür. CHP’ye yönelik çok kapsamlı operasyonların ilk adımları gibi görünüyor bunlar. Tabii ki bu hukuksuzluklara hep birlikte güçlü bir karşı duruş sergilemek için hiçbir mazerete sığınamayız.

'BAHÇELİ, ERDOĞAN'DAN DİYETİNİ İSTİYOR'

- Devlet Bahçeli baraja ilişkin bir tartışma başlattı. Ardından da 2019'da AKP ile bir seçim iş birliği yapacaklarının mesajını verdi. AKP-MHP ittifakı Türkiye için ne anlama gelir sizce?

Bu bir 'tek adam rejimi' ittifakıdır ve zaten 7 Haziran'dan bu yana devam etmektedir. Bahçeli kendi partisini parti olmaktan çıkardığı için şimdi bunun diyetini Erdoğan'dan talep ediyor. "Ben senin için kendimi ve partimi bitirdim, sen de beni ve partimden geri kalanı Meclis'e ve Saray'a taşı" demek istiyor. İlkesiz, omurgasız, vizyonsuz bir ittifaktır. Ama Türkiye'ye ve topluma verdikleri zarar, verdikleri hasar maalesef çok büyüktür. Bu hasarı telafi edecek biricik yol ise gerçek bir demokrasi anlayışı etrafında buluşmuş toplumsal halk muhalefeti ve ittifakıdır.

'SOL ALTERNATİF OLMAZSA SAĞ PARTİLER NÖBET DEĞİŞİMİ YAPAR'

- Meral Akşener'in kurduğu İyi Parti'ye dair değerlendirmeniz ne? Sizce etkili olabilecek mi?

Sağ partilerin kalıcı toplumsal çözümler üretmesini beklemek büyük bir yanılgıdır. Ezilenlerin gerçek kurtuluşu ve çözüm reçetesi sol politik çizgidir. Sağ partilerin ağır toplumsal sorunların çözüm yeri haline gelmesi, solun yarattığı boşluğun sonucudur. Bu nedenle Türkiye emekçi ve ezilen kesimleri sağ bir partiye umut olarak bakamazlar. Ancak solun kendisi ciddi bir alternatif haline dönüşmezse, sağ partiler sömürü düzenini yönetmede nöbet değişimi yaparlar tabii ki. Fakat şu anda Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Koşulların olağan bir hale gelmesi ve siyasetin işlerlik kazanacağı koşulların oluşması için kim destek olursa olsun, buna belli bir anlam biçmek de yanlış olmaz.

- HDP seçime ilişkin anketlerde genelde baraj üstünde görünüyor. Sizce HDP ne durumda bugün? Vekillerin, eş başkanların, yöneticilerin tutuklanmış olması HDP'yi zayıflattı mı?

Elbette belli oranlarda hasara yol açtı. Dışarıda kalan arkadaşlarımız daha iyi bir duruş ve siyaset ortaya koyabilselerdi, HDP bu süreci büyüyerek atlatabilirdi. Belli yetmezlik ve eksiklerimiz oldu bu dönemde. En büyük sorumlusu olarak da Eşbaşkan olarak kendimi görüyorum. Fakat yine de HDP ayakta kalmayı başararak kendini korudu. Oy oranı da yüzde 12-13 bandındadır. Kongreyle birlikte inanıyorum ki, bu toparlanma bir hamleye dönüşecek ve 7 Haziran sürecindeki gibi büyümesini sürdürecektir. Biz doğrudan halka dayanan bir partiyiz, kimse HDP'yi tasfiye edemez. Biz kadro veya lider partisi değil, bir halk hareketiyiz. Bu yönlü beklenti içinde olanların hevesleri kursaklarında kaldı, kalmaya da devam edecek.

'İLK SEÇİMDE AKP BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALACAK'

- Hükümet, kayyım atanan belediyeler için 'halk hizmet gördü' diyor. Buralarda yerel seçimde halkın AKP'ye oy vereceğini iddia edenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Belediyecilikte arzu ettiğimiz düzeyde bir modeli hayata geçirmeye maalesef fırsatımız olmadı. Hep baskılarla, ayrımcılıkla mücadele etmekle geçti zamanımız. Buna rağmen çok büyük projelere ve dürüst, şeffaf belediyeciliğe imza attı belediyelerimiz. Halkımız eleştirileriyle birlikte sahip çıktı belediyelerine. İlk seçimde AKP boyunun ölçüsünü alacak zaten. Her şeye rağmen parsel parsel gırtlağına kadar ranta bulaşmış AKP belediyeciliği karşısında bizim belediye yönetimlerimiz çölde vaha gibidir. Onurlu ve halkçı bir duruşları olmuş ve bu sebeple tutuklanmışlardır. Halk da bunu görüyor ve biliyor. İlk seçimde tekrar kendi yerel demokrasisini sahiplenecek ve belediyeleri yine hakkaniyete uygun bir şekilde gerçek sahibi olarak devralacaktır.

- Zarrab davasında, AKP'li bakanlara verilen rüşvete ilişkin itiraflar çok konuşuldu. Man Adası belgeleri, Cennet Belgeleri gibi Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım ailesine ilişkin belgeler de gündeme geldi. Bu yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet tartışmalarına dair ne söylersiniz?

Ortada haksız kazanç, büyük rantlar ve rüşvetler olduğundan kuşku yok. Ama bütün bunları adil, tarafsız bir şekilde soruşturabilecek ne bir yargı düzeni ne de siyasi bir ortam var. CHP de bu iddiaları halkın ve yoksulların hakkını savunma önceliğini ıskalayarak AKP'ye karşı siyasi bir sıkıştırma manevrası olarak kullanmaya çalışınca, AKP bu salvoları tersine çevirmenin fırsatını yakalıyor. Bu meseleler dar politik çekişmenin mezesi olamayacak kadar önemli, etik meselelerdir. Ancak toplumu bu konuda ikna edecek bir duruş ve söylemle bu tür kepazeliklerin üstüne gidilebilir. Ama bunlar öyle kolay kolay kapanacak dosyalar değil. Günü ve zamanı gelir, adil yargı bunların yeniden hesabını görebilir de.

'İLLE DE MÜCADELE BİRLİĞİNDE ISRAR ETMEK LAZIM'

- AKP-MHP ittifakının tartışıldığı 2019 seçimlerine doğru giderken demokrasi, barış, emek güçlerine bir çağrınız olur mu?

Muhalefeti tabandan, bizzat halkın özne olacağı şekilde bir araya getirmek lazım. Siyasi parti veya liderlerin özne olduğu ittifaklar sadece rakibine benzemeye yol açar. Demokrasiye, barışa, evrensel insan haklarına, Türkiye'de eşit birlikte yaşama inanan bütün toplumsal kesimler bir araya getirilmeli ve öncelikle OHAL'e, baskılara ve hukuksuzluklara karşı ortak mücadele yürütülmelidir. Bu mücadele birliği zaten doğalında bir ittifak gücünü de açığa çıkarır. Yoksa üstten, siyasi partilerin formel ittifakı ile etkili sonuçlar elde edilemez. Zaten seçim koşullarını oluşturmadan girilecek bir seçim de faşizmi sandık yoluyla kurumsallaştırmak dışında bir sonuç doğurmaz. İlle de mücadele birliğinde ısrar etmek lazım.

- HDP'nin CHP ile bir ittifaka girip girmeyeceği merak konusu. 'Sosyalistler, emek güçleriyle ittifak tamam, ama CHP de dahil olmazsa AKP karşısında bir alternatif olmak zor' yorumu var. Mümkün mü böyle bir ittifak sizce?

Toplumsal zeminde mücadelede ortaklaşan güçler ileride siyasal ittifakı da tartışabilir elbette. Ama buna partilerin yetkili kurulları günün koşullarına ve olgunlaşma durumuna göre karar verir. Muhalefeti birleştirmeyi isteyenler önce sokakta, meydanda, panelde, konferansta, iş yerinde, tarlada, fabrikada, üniversitede ve yaşamın her alanında birlikte mücadele etmeyi başarmalılar. Gerisi çok da zor değildir.

'SEHER, OKUYUCUNUN KENDİNİ YAZARI GİBİ HİSSETTİĞİ BİR KİTAP'

- Kitabınız Seher, TÜYAP'ta büyük ilgi gördü. Vekillerin, yazar ve sanatçıların düzenlediği imza etkinliğinde binlerce kişi sıraya girdi. Seher'in fuarın en çok ilgi gören kitabı olması ne hissettirdi size?

Tabii ki çok büyük bir mutluluk ve onurdu benim için. Katılan ve katkı sunan herkese tekrar teşekkür etmek isterim. Son yıllarda yaşanan büyük baskılara, katliamlara, yıkımlara ve haksızlıklara 'Seher' şahsında TÜYAP'ta verilen ortak bir tepki olarak görmek gerekir. Bir de benim halkla, herkesle ve her kesimle çok güzel ve değerli bir iletişimim, bağım oluşmuştu. İnsanlar bu bağın da devam ettiğini göstermek istediler sanırım. Ayrıca 'Seher' sanki hepimizin hep birlikte yazdığı ortak anılarımızdan oluşan bir kitap gibi kabul gördü. Edebiyat dünyasında istisnai bir durumla karşılaştı 'Seher'. Ben de 'Seher'i böyle kabul ettim artık; "Okuyucunun kendini yazarı gibi hissettiği bir kitap."

'SÜLEYMAN SOYLU ÇOK YANLIŞ ANLAMIŞ'

- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TÜYAP'ta kitabınızı imzalayan yazar ve sanatçılar için, 'Onlardan entel olmaz, ancak dantel olur' dedi. Sizin kitabın gelirini çocuklara bırakmanıza ilişkin de 'Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlüdür ve çocuklarını eğitmek için onun parasına da, puluna da ihtiyacı yok' demişti. Nasıl değerlendirdiniz bu sözleri?

Mahalle kabadayısı ağzıyla konuşan bir adam bakan oldu diye saygın bir konuma erişmiş sayılmaz. Buna cevap vermek bile benim için zuldür. Ama kitabın gelirlerini zaten gemileri olan çocuklara değil, ekmeği bile olmayan çocuklara bağışladım. Çok yanlış anlamış.

ÇOCUKLARA İYİ BİR GELECEK BIRAKAMAYACAKSAK YAZIKLAR OLSUN BİZE'

- Çocuklarınızın size mektup yazdığını, büyük kızınızın keman, küçük kızınızın da gitar çalmaya başladığını hatta telefonda size de dinlettiklerini öğrendik. Hem kendi çocuklarınız hem de kitabınızın gelirini de bağışladığınız tüm çocuklar için bir mesajınız var mı?

Çekilen bütün acılar, ödenen bütün bedeller en çok da çocuklar içindir. Bütün çocuklar ayrımsız en değerlilerimizdir. Benim çocuklarımın da dünyadaki diğer hiçbir çocuktan üstünlüğü yoktur, daha değersiz de değillerdir. Ceylan'ın da, Berkin'in de, Uğur'un da, Eren'in de, Yasin'in de katledilmediği bir dünyadır özlemimiz. Bu ve daha nice çocuklar benim çocuklarımdan değersiz değil ki. Kaybettiklerimizin anısına en azından yaşatmayı başardığımız çocuklara daha iyi bir gelecek bırakamayacaksak yazıklar olsun bize.

'EN BAŞTA AKP'YE DESTEK VERMİŞ KADINLAR BU HAKARETİ REDDETMELİ'

- Cumhurbaşkanı Erdoğan kadınlara, 'Nikahlanın, evlenin, çoğalın. Türkiye'deki terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları var' dedi ve bu çok tartışıldı. Seher için, 'Kitabı kadınlara ithaf ettim ama mesaj erkeklere' diyen biri olarak bu sözleri nasıl değerlendirdiniz?

Düşünce yapısı cinsiyetçi olduğu için bu mantalite bütün söylemlerine ve pratiğine sirayet ediyor. Gerçekten çok hazin ve üzücü bir durum. En başta da AKP'ye destek vermiş kadınların bu hakareti reddetmesi gerekir. Ayrıca Kürt kadınlarına ve Kürt halkına yönelik açık bir ırkçı yaklaşım da var burada. Bu zihniyetin iktidarda olması çok trajik bir durum. Toplum bu kadar kalitesizliği ve hakareti hak etmiyor. Bu siyasi ve ideolojik anlayışa karşı özgürlükçü bir yaklaşımla mücadele etmek gerekir.

'EŞİME HER DAİM MİNNETTAR OLACAĞIM'

- Eşiniz Başak Demirtaş siz tutuklandıktan sonra ilk kez geçtiğimiz ay bir demeç verdi. 1 yıldır sizi ziyaret için yaklaşık 156 bin kilometre yol kat ettiğini anlattı. Uygulanan ayrımcılığa dikkat çekmek için uçak seyahatlerinde hakları olmasına rağmen VIP'ten yararlandırılmadıklarını da söyledi. Buna ilişkin bir mesajınız var mı?

Eşim gerçekten de ilk andan bu yana olağanüstü bir dayanışma gösterdi benimle. Çok büyük bir moral destek oldu benim için. Kendisine her daim minnettar olacağım, ama bunu isteyerek ve severek yaptığını da biliyorum. Bayağı bir borçlandım kendisine :)

VIP meselesi çok önemli değil. Sadece bize yönelik, ailelere varıncaya kadar yapılan bir ayrımcılığı dile getirdi. Kendisinin de dediği gibi "Biz VIP doğmadık. Doğduğumuzda da yoksulduk. Büyürken de yoksulduk." Ancak ayrımcılığa sessiz kalıp boyun eğecek de değiliz. Yoksa VIP'i falan önemsediğimizden değil tabii ki.

'İÇERİDE 5 TANE BESTEM BİRİKTİ'

- İçerideyken yaptığınız resimler de yazdığınız kitap da büyük ilgi gördü. Yeni bir çalışmanız var mı?

Daha çok savunmalarım üzerinde çalışıyorum. Onlarca dava, yüz binlerce sayfa iddianame ve ekleri var. Ben de kapsamlı savunmalar ile halkın onurunu koruyacak bir cevap hazırlamaya çabalıyorum. Sonrasında fırsat olursa yazmak istiyorum. Ayrıca içeride beş tane bestem birikti. Biraz da müzikle ilgilenmeyi çok isterim.

'YAPIMCISININ BİLE EMEKÇİLER OLDUĞU BİR PROJE'

- Sırrı Süreyya Önder, 'Belki Selahattin Bey bize bir sürpriz yapacak, yeni bir hikâye yazacak. Selahattin Bey'in hikâyesini bir filme çekeceğiz' demişti. Herkes merak ediyor; Nasıl bir proje olacak bu?

Sırrı hocamla bu konuyu halen tartışıyoruz. Kendisi gerçekten çok iyi bir senarist ve yönetmendir. Ezilenlerin hikayelerinin anlatıldığı iyi bir film çekmeyi hep planlıyor zaten. Ben de belki senaryonun hikâyesi konusunda görev alabilirim diye düşündüm. Tabii yapımcısının bile emekçiler, yoksullar olduğu bir proje üzerinde çalışıyor kendisi. Zaman, imkan vs. elverirse çok güzel filmler çekeceğine yürekten inanıyorum. Detayları belki kendisi netleştirdikçe ileriki dönemlerde sizlerle paylaşır. Ancak benim için çok heyecan verici bir proje olduğunu söyleyebilirim.

'F TİPİ BAŞLI BAŞINA İŞKENCEHANE'

- Kilo verdiğinizi öğrendik. Sağlığınız nasıl? Size karşı muamelede herhangi bir olumsuzluk var mı? Cezaevinde nasıl geçiyor günler?

Yaklaşık 12 kilo verdim. Genel sağlık durumum iyidir. Spor yapmaya da çalışıyorum. Belli bir sistematiğim olmasa da hareketli olmaya dikkat ediyorum.
Bütün cezaevi personeli nezaket içinde, kurallar çerçevesinde bizimle ilgileniyorlar. Ama F tipinin kendisi başlı başına bir işkencehanedir. İnsana dair ne varsa yok etmek üzerine kurulmuş bir cezaevidir. Biz de irademizi güçlü tutarak direniyoruz buna karşı. En çok da mektuplar buna katkı sunuyor elbette.

'KESİNLİKLE KAZANACAĞIZ'

- 7 Haziran'dan sonra ülkenin içine girdiği zor günlerle birlikte başlayan 'karamsarlık havası' dağılabilmiş değil. 'Dışarıdakilere' geleceğe dair ne mesaj verirsiniz, nasıl bir çağrı yaparsınız?

Umudunuzu yitirdiğiniz an kaybetmişsiniz demektir. Oysa umut, kazanmanın biricik garantisidir. Her gün umudu büyütecek cesur işler yaparak kazanabiliriz. Gidişat kesinlikle oraya doğrudur. Kesinlikle kazanacağız.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler