Özlemin azı çoğu olmaz...

Geçenlerde Dubai’nin eski mahallelerine yolum düştü. Hava her zamanki gibi sıcak, nem alabildiğine yüksekti. Böyle günlerde Deira ve Bur Dubai’nin baharat kokulu çarşılarını serin alışveriş merkezlerine tercih ederim.

Yayınlanma: 11.10.2020 - 06:00
Özlemin azı çoğu olmaz...
Abone Ol google-news

Bastakiya’nın rüzgâr kuleleri her zaman davetkârdır. Gölgeli bahçelerinde içtiğim kahvenin tadına doyum olmaz. Buralarda zaman hızlı akar. Deira’nın kaldırımları sürekli kalabalık, temposu her zaman hızlıdır. Bur Dubai’nin zaman tünelini andıran sokakları geçmişin derinliklerine davet eder. Naif’in karmakarışık çarşılarında yolumu bulmam neredeyse imkânsızdır. Al Fahidi’nin her köşe başında karşılaşacağım sürprizlerle zamanın nasıl geçtiğini anlamam. Doğunun gizemli dünyası Arap coğrafyasıyla burada kucaklaşır. Baş döndüren baharatlarla, göz kamaştıran mücevherler bu sokaklarda sergilenir. Rengârenk ipek giysiler, birbirinden lezzetli çaylar burada alıcı bekler. 

Zamanım varsa, iki kıyı arasında yolcu taşıyan küçük motorları izlerim. Haliç’i andıran atmosferi bana biraz eski İstanbul’u hatırlatır. Sahilin telaşlı kalabalığı eksik olmaz. Bu sokaklarda her zaman görmeye alıştığım curcunayı şehrin doğal manzarası sanırdım. Dubai’nin sıcağı nasıl yıl boyu eksilmiyorsa şehrin bu bölgesindeki temponun da mesai saatleri boyunca devam ettiğini tahmin ediyordum. Yanılmışım... Son ziyaretimde pandeminin bir şehri nasıl değiştirdiğinin farkına vardım. Sokaklar tenha, dükkânlar boştu. Ticaret neredeyse durmuştu, çünkü bu bölgeyi ayakta tutan Dubai’nin ünlü turist kalabalığı yoktu. Gelen az sayıdaki turist, tarihi mahalleler yerine alışveriş merkezlerini tercih ediyordu.

HASAR BÜYÜK

Dubai’de sadece turistlerin eksikliği hissedilmiyor, yabancı işgücü de şehri sessizce terk ediyor. Gelirinin üçte birini turizmden elde eden şehirde hasarın en ağır hissedildiği alan yabancı çalışanların oluşturduğu hizmet sektörü oldu. İşsiz kalanların tamamını buraya çalışma vizesiyle gelen yabancılardan oluşuyor. İşini kaybedenler oturma izinlerini de yitiriyor ve yeni bir iş bulamamaları halinde otuz gün içinde BAE’yi terk etmesi gerekiyor. Bu kuralı ilk uygulayanlar Asyalı çalışanlar oldu, onları Afrikalı ve Avrupalı göçmenler izledi. İşlerini kaybedenlerin çoğunun kenarda birikimi yoktu. Önce kiralarını ödeyemediler, kredi borçları birikti. Geldikleri ülkelere dönmeyi düşünseler de pandeminin ilk günlerinde sınırlar kapalı olduğundan uçak bulamadılar. Yabancıların zorunlu mahkûmiyeti böyle başladı. Çoğu perişan bir halde ülkelerine döneceği günü bekledi. Bu durum yaklaşık 3.5 ay sürdü. Sınırlar açılıp uçak seferlerinin başlamasıyla birlikte sessizce BAE’yi terk ettiler. O günlerde herkes emirliğe gelecek turistlere odaklandığından giden göçmenlerden kimsenin haberi olmadı. Büyük umutlarla geldikleri topraklara veda etmeleri oldukça zordu. Onlar giderken, işini koruyabilen şanslı arkadaşları minnetle çalışmaya devam etti. Maaşları azalmış, çalışma şartları ağırlaşmış olsa da sahip oldukları iş sayesinde burada yaşama şanslarını koruyorlardı. Tedirgin bekleyişleri devam etti, bugün de devam ediyor.

Bütün bunlar yurtdışında yaşamanın faturası olsa gerek. Yabancı bir ülkede, hele BAE’de sıfırdan bir yaşam inşa etmek kolay değildir, fedakârlık ister. “Dışarda” geçen yıllar şüphesiz ilginç deneyimler katar insana, bakış açımızı değiştirir, olayları farklı görmemizi sağlar, detaylara verdiğimiz önem artar, gelecekten beklentilerimiz yükselir ancak bizden alıp götürdükleri de çoktur. Zamanla memleket hasreti derinleşir. Nâzım’ın “Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte” sözünü kendi kendimize tekrarlar dururuz. Böyle zamanlarda artı ve eksilerin muhasebesi başlar. Bütün bu karmaşık hesaplara pandemi de eklenince gelecekle ilgili bilinmezlik katlanarak büyür. Yurtdışında yaşamak her yönüyle heyecan verici ama bir o kadar da zorlu bir maceradır.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler