‘Mesele hayal ve hikâye’

N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla heyecanlı bir macera.

Yayınlanma: 23.11.2020 - 19:22
Abone Ol google-news

Her ikisi de tecrübe ettiğimiz gerçeği bugün imkânsız görünene (yahut hiç mümkün olmayana) doğru bükerek hayali dünyalar yaratmasına rağmen, fantastik ile bilimkurguyu sanki iki ayrı türmüş gibi anmak yaygın. Bu ayrım, ruhani olan ile akli olan arasındaki (yine tartışılır) ayrımdan besleniyor gibi görünmekte.

Halbuki her iki türde de başyapıtlara imza atan Ursula K. Le Guin, bir mülakatında, kitaplarının yasaklanmasıyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta bu ayrımı reddedip, hayalin en mühim işlevini vurgular: “Kitaplarım sadece hayali - bilimkurgu, fantastik ne derseniz deyin - oldukları için yasaklandı. Hayalgücü tehlikeli kabul edilir ve kesinlikle öyle. Zira hayalgücü bağnazlık ve dogmanın tam olarak düşmanıdır.”

Ve mütevaffa yazar Gecenin Dili: Fantastik ve Bilimkurgu Üzerine Denemeler kitabında şunu ekler: “Hayal edebiyatı dünyanızı, diğer insanları, kendi hislerinizi ve kaderinizi kavrama yetinizi keskinleştirir.”

YANSIMALAR...

Demek ki mesele bir yerden bir yere moleküler ışınlanma yahut büyüyle yollanmanın arasındaki fark değildir. Mesele hayaldir; o hayal üzerinden kurulan, bugünün (bugünün mekânının, insanının, toplumsal düzeninin) yansıması, eleştirisi ve yeniden inşasının teşviki olan hikâyedir.

Ursula K. Le Guin’in Karanlığın Sol Eli’ndeki cinsiyetlerarası geçişlilik (bilimsel? fantastik?) ve ele aldığı müthiş dostluk/aşk hikâyesi tam da bu tahayyülle mümkün olur.

Nazi işgalini, soykırımı, Stalinist baskı dönemini ve akabindeki sözde ifade hürriyetine sahip Polonya’yı yaşayan Stanislaw Lem, modern bilim ile hümanist ahlakı uzlaştırmaya çalışan, parodiyi sansürden kaçış yolu olarak kullanan, felsefe ve dilbilime esin kaynağı olacak onlarca bilimkurgu esere böylelikle imza atar.

Yahut Douglas Adams, beş parasız genç bir otostopçu olarak Almanya’da bir tarlada uzanmış yıldızları izlerken tuhaf, gündeliği sorgulayan, insani ve mizah dolu o yolculuğu, Otostopçunun Galaksi Rehberi’ni hayal edip, akabinde yazabilir.

TÜRLERARASI GEÇİŞ

Dönem dönem özgün örnekler ortaya çıksa da, genel olarak ülkemizde fantastik ve bilimkurgu, ister istemez ithal edebi aygıtlarla, türün Batılı örneklerinden alışılageldik konu modülleriyle, biraz tepeden inmeci bir şekilde gösterebiliyor kendini. Türkçede de elbette - henüz evrensele mal olamasa da - bu hayal edebiyatının (‘gerçekçi’ olmayan mekân ve anlatı vasıtasıyla gerçekle hesaplaşmanın, onu tahkik ve tahrif etmenin) örnekleri mevcut.

Alfa olarak, bu örneklerin daha da çoğalması arzusuyla, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla bizi çok heyecanladıran bir kitabı, N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge’yi nisan ayında okuyucuyla buluşturacağız.

Tuhaf, mizahi bir gündelik yaşam bilimkurgusu diye tanımlanabilecek Tepemizdeki Gölge, kendisiyle içten içe pek kıvanan, yazar olmakla kafayı bozmuş, orta/orta-üst sınıf, Beyaz Türk bir adamın, yani Mehmet Kunduracı’nın “mükemmel” bir kadınla tanışmasıyla kendini yavaş yavaş baba mesleği ayakkabıcılığı yaparken bulmasının ve ardından işlerin beklenmedik şekilde ‘büyümesi’nin hikâyesini, kısa “terapi” seansları formatında anlatıyor.

VE YAZAR BİLİMKURGUSAL ORTAMLA ÇARPIŞIR!

Tepemizdeki Gölge’ye gölgesini muzipçe düşüren isimler arasında Haruki Murakami, Philip Roth, Italo Svevo, Kurt Vonnegut ve Alan Moore sayılabilir. 2002’den bu yana çevirmenlik, editörlük, senaristlik ve yazarlıkla uğraşan N. Can Kantarcı’yı okurlar Nick Hornby, Jack Kerouac, Alan Moore, Philip Roth, Hubert Selby Jr. gibi yazarların eserlerinden yaptığı çeviriler ve Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi üzerine yazarla ortak bir çalışmayla gerçekleştirdiği Hatıraların Masumiyeti adlı kitaptan hatırlayabilirler.

Tepemizdeki Gölge’ye dair bu ilk duyurunun son sözlerini yazarımıza bırakıyor ve onun ilhamı, hikâyesi ve saiklerini okura sunuyoruz:

“Son zamanlarda biraz fazla sakız edilen bilimkurgu öğelerini nasıl bizden kılarım diye çıktım yola. Aklımda hep bir yazmayı başaramayan yazar hikâyesi vardı. Ama bu yüzyıllardır anlatılagelen hikâyeyi kendime ait kılmak istiyordum. Bu noktada devreye fantastik ve bilimkurgu arasında seyreden bir tahayyülün girmesi zorunlu oldu.

Bizim yazmayı başaramayan yazarı bilimkurgusal bir ortamla nasıl çarpıştırırım ve bu çarpışmanın sonucunda ortaya ne çıkabilir diye düşünmeye başladım. Ve ister istemez, bu çarpışmanın ciddi sonuçları bir o kadar da komedi doğurdu. Bu komedinin de illa UFO’ya taş atan köylü hiyeroglifi şeklinde tezahür etmesini istemiyordum elbette…

Kahramancığımız Mehmet Kunduracı sadece görmek istediğini gören, çok açık zihinli olduğunu zannetse de pek çok önyargıyla yüklü olduğunu fark edemeyen, bu ülkede sanat icra ederek geçinmek ile bir işte dikiş tutturmanın sorumluluk ve beklentisi arasında kafası karışmış ve karışmaya devam eden bir tip.

Pek çok Türk erkeği gibi kadınlarla çoğu zaman sadece bir arzu nesnesi olarak ilişki kurabiliyor, kendi isteklerini tatmin etmek ve karşısındakine aktarmaya kalkmak dışında bir ilişki tahayyül edemiyor. İlginçtir ki, Mehmet’in dünyayla arasındaki ilişki de bundan pek farklı değil. Tam da bu yüzden, başına gelmedik kalmıyor.”

Tepemizdeki Gölge / N. Can Kantarcı / Alfa Yayıncılık


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler