Kadim felsefe ağacının dalları...

Türkiye Felsefe Kurumu’nun önerisi ve UNESCO’nun kararıyla Dünya Felsefe Günü 2002 yılından bu yana kutlanıyor. Bu gün dolayısıyla yapılan etkinliklerde ismi geçen filozofların bir istatistiği yapılsaydı, Hegel kuşkusuz en üst sıralarda yer alırdı. Hem de o yılın öne çıkardığı filozof kim olursa olsun. Zira “mutlak”ın filozofu olarak Hegel neredeyse her şey hakkında konuşmuş, her şeyi kendi sistemine dâhil edip anlaşılabilir kılmak istemiştir.

Yayınlanma: 17.01.2021 - 11:49
Abone Ol google-news

Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in felsefe tarihiyle ilişkisi de seçici değil kapsayıcıdır. O, felsefe tarihindeki tüm düşünceleri tek bir felsefe ağacını oluşturmaya hizmet eden unsurlar olarak görür. Tam da bu nedenle Hegel’in kendi felsefe sisteminde olgun halini vermeye çalıştığı bu ağacın köklerinde geçmiş, dallarında gelecek hep görülür. Gerçi felsefenin böyle tek bir ağaç meydana getirdiğine bugün pek itibar edilmez; daha çok içinde birçok ağacın olduğu, sınırları keskin olmayan bir bahçeye benzetebiliriz. Böyle bile olsa, bu bahçede dolaşırken karşılaşıp da başımızı çeviremeyeceğimiz görkemli ağaçlardan biri kuşkusuz Hegel’in diktiğidir. Tom Rockmore’un, Hegel’i hem felsefi, hem tarihsel hem biyografik yönleriyle ele aldığı, Say Yayınları tarafından yayımlanan Hegel’den Önce Hegel’den Sonra kitabı işte bu görkemi hissettiren bir yapıt.

Rockmore, Hegel araştırmalarında önde gelen bir isim. Derinlemesine akademik çalışmalarıyla olduğu kadar pedagojik çalışmalarıyla da biliniyor. Hegel’den Önce Hegel’den Sonra’nın başlığı pedagojik yaklaşımını yansıtıyor: Hem Hegel’den önce Kant’la birlikte felsefe alanına giren yeni problemleri ve kavramları tanıtıyor hem de Hegel’den sonra felsefenin nasıl bir hal aldığını Marx, Nietzsche ve Kierkegaard örnekleriyle ele alıyor.

ÖNCELERİ VE SONRALARIYLA FELSEFE!

Hegel insanlığın önce ve sonra diye ikiye ayrılacağı tarihsel bir eşikte felsefe yapar. Politikada, gündelik yaşamda, sanatta, bilimde ve felsefede büyük değişimlerin olduğu bir dönemdir onunki. Hegel bunlara birebir tanık olurken, ‘zamanın ruhu’ndaki bu değişimleri felsefenin kavramlarıyla anlamaya çalışır.

Hegel tarih sahnesine baktığında giderek özgürleşen bir bilinç görür. İnsanların bilinçlerindeki ve dünyayı anlama biçimlerindeki değişimin mantığını araştırırken bu aynı mantığa dayanarak felsefenin en kadim problemlerinden bilgi problemini çözebileceğine de inanır. Sonuç olarak onda felsefenin disiplin içi problemleriyle insanlık tarihinin gelişimi arasında kopmaz bir ilişki olduğunu görürüz. Rockmore Hegel’in bu özelliğini mümkün olduğunca öne çıkartır.

Kitapta, Hegel’in düşüncesinin kendi içindeki önceler ve sonralar da ortaya konur, eserleri tek tek ele alınır, bunları yazma sürecinde yaşamında gerçekleşen olaylara yer verilir ve böylece romansı bir hava hissedilir.

Kitabın önemli özelliklerinden biri de Hegel’in hangi problemler üzerine düşündüğünü açıkça ortaya koyması, problemleri açık etmek için felsefe tarihinden başka birçok filozof ve düşünürle diyalog içinde olması, böylece okuyucusunu dışarıdan bir gözlemci olmaktan çıkarıp düşünmeye dâhil edebilmesidir.

Bitirmeden önce, felsefe bahçesindeki Hegel ağacının köklerinin ve dallarının nerelere dokunabildiğini göstermek adına, Say Yayınları’ndan yakın zamanda çıkan başka birkaç kitaptan daha bahsetmek isterim.

HEGEL, KANT, NIETZSCHE, HUSSERL

Michael Ferber, Romantizm: Kısa Bir Giriş kitabında, hem sanatsal hem felsefi bir hareket olan romantizmi uzun geleneği içinde ele alır. Kant’ın felsefede yarattığı devrimin ardından önemli bir atılım yaşayan Romantizmin en önemli temsilcileriyle çağdaştır Hegel, onların düşüncelerini, eleştirerek veya benimseyerek, kendi felsefe ağacına katar.

Soner Soysal, Nietzsche: Perspektivizm, Güç İstenci, Doğruluk kitabında Nietzsche’nin gölgede kalan fakat onun felsefe ağacına can suyunu veren bilgi ve doğruluk anlayışını ele alır. Nietzsche’nin Hegel’e karşı sert eleştirel tutumu bilinse de perspektif ve güç istenci fikirleri çok farklı tarzda da olsa Hegel’de vardır.

Zira Hegel insan bilincinin zaman içindeki farklı şekillerini incelerken, bu bilincin içine girdiği farklı perspektifleri ortaya koyar aslında, ayrıca bu perspektiflerin oluşum mantığını açıklarken insanlar arası güç çatışmalarına özel önem verir. Kuşkusuz Hegel’de nihai ve mutlak bir perspektife yerleşme çabası onu Nietzsche’den ayırır fakat bu benzerlik kayda değerdir.

Jens Zimmermann, Hermeneutik: Kısa Bir Giriş kitabında, “yorumlama su¨recini inşa eden nedir? Ve etrafımızdaki du¨nyadan nasıl bir mana tu¨retiyoruz ki bu manayla du¨nyadaki yerimizi anlama ihtimalimizi oluşturuyoruz?” gibi soruların peşine düşüyor.

Hermeneutik gelenekten birçok düşünür, Hegel’in mutlak ve birleştirici bir yorum arayışını kuşkusuz eleştirmiştir, fakat felsefe tarihinde insanlığın somut deneyimini somut olarak yorumlamaya çalışması bakımından geçmişine nazaran benzersizdir.

Dünyadaki ve ülkemizdeki fenomenoloji çalışmalarına büyük bir katkı olarak selâmlanan Dan Zahavi’nin, Husserl’in Fenomenolojisi isimli kitabı fenomenolojiyi kurucu babası Husserl’deki köklerinden itibaren ele alıp ondaki esas felsefi değeri ön plana çıkarmaya çalışıyor.

Felsefe okurları Hegel’in en önemli eserlerinden Tinin Fenomenolojisi’ni ya okumuştur ya da duymuştur. Hegel’in fenomenolojisi, insan bilincinin deneyiminin bilimi olmak ister ve fenomenleri inceleme yöntemi Husserl’inkinden oldukça farklıdır, fakat felsefeyi fenomenlerle hesaplaşması gereken, onların anlamını çözmesi gereken bir disiplin olarak görmesi bakımından bir öncü bir sestir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler