Çöküşün başlangıcı 1979-4: ‘Hepsini savcılığa vereceğim’

Mersin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Halit Velioğlu ve eşi, biri kadın üç terörist tarafından, 8 Mayıs’ta evinde öldürüldü.

Yayınlanma: 09.10.2020 - 06:00
Çöküşün başlangıcı 1979-4: ‘Hepsini savcılığa vereceğim’
Abone Ol google-news

Üç gün sonra, İstanbul’da üç Amerikalı asker saldırıya uğradı, biri öldü.

Hükümete yönelik her kesimden tepkiler giderek artıyordu.

14 Mayıs’ta TÜSİAD, hükümet aleyhine tam sayfa ilanlar vermeye başladı. Hükümet istifaya çağrılıyordu. Ecevit’in tepkisi sert oldu.

“Bu devlet, işadamlarının muhtırası ile hükümet kurmaz, hükümet düşürmez, bu ülkede halkın dediği değil... TÖB-DER ve POL-DER siyaset yaparsa suç, sanayici kuruluşlar siyaset yaparsa suç değil... Hepsini savcılığa vereceğim.”

11 Haziran’da Ecevit Hükümeti IMF’nin istediği şekilde devalüasyon yaptı. Dolar 47.10 lira oldu.

30 Haziran’da MHP Genel Merkezi bombalandı, makineli tüfeklerle tarandı, iki kişi öldü.

5 Temmuz’da THKP-C İstanbul’da bir polisi vurdu.

13 Temmuz’da Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği üç Filistinli eylemci tarafından basıldı. Elçilik personeli rehin alındı. Polis, büyükelçiliğe baskın yaptı. Bir polis ve bir bekçi öldü. Eylemciler teslim alındı.

15 Temmuz’da Kars AP İl Başkanı öldürüldü.

YURDAKUL CİNAYETİ

19 Temmuz’da IMF, Türkiye’ye 320 milyon dolarlık krediyi onayladı.

30 Temmuz’da AP Urfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak ve yakınlarının bulunduğu köy evi, yirmi kişi tarafından otomatik silahlarla tarandı. 4 kişi öldü.

İki gün sonra, Bucak ailesi olaya Siverek’te misillemede bulundu. 2 kişi öldü.

29 Ağustos’ta THY’nin Frankfurt bürosuna yapılan bombalı saldırıyı, ASALA üstlendi.

11 Eylül’de Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Adana’da saldırıya uğradı. Prof. Dr. Fikret Ünsal hayatını kaybetti.

19 Eylül’de Hergün gazetesi tarandı, olayda bir kişi öldü.

28 Eylül’de bu sefer Adana’da solcu olarak tanınan Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul öldürüldü.

2 Ekim’de başka bir siyasi cinayet işlendi. Kars Göle’de AP senatör adayı Salim Dursunoğlu öldürüldü.

Adana’ya ve Güneydoğu illerine asayişi sağlamak üzere 15 bin asker sevk edildi.

20 Kasım’da İstanbul Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, Prof. Dr. Ümit Doğanay öldürüldü.

7 Aralık’ta bir başka üniversite öğretim üyesi, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, üniversiteye giderken saldırıya uğradı. Hayatını kaybetti.

1978 yılında olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı bin civarındaydı. 1979’da bu sayı 1500’e yaklaşmıştı.

ÖCALAN, SURİYE’YE GEÇTİ

GÜLEN FAALİYETLERİNE DEVAM ETTİ

Türkiye’de terör olayları bütün şiddetiyle devam ederken, 25 Kasım 1978’de Diyarbakır/Fis köyünde yapılan toplantıda PKK’nın bir parti olarak kurulmasının adımları atılmıştı. Partinin hedefi, silahlı mücadeleyle Türkiye’nin güneydoğusunda bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıydı.

1979 baharında, kurulan partinin merkez komitesinde yer alan Şahin Dönmez, Elazığ’da polis tarafından yakalandı. Bu olay sonunda, Abdullah Öcalan, Türkiye’den ayrılmasının doğru olacağını düşündü. Öcalan aslında PKK’nın sonunun geldiğini düşünüyordu. Çare dışarıya gitmekti. Temmuz 1979’da Öcalan, Suriye’ye geçti.

Fethullah Gülen de faaliyetlerine devam ediyordu.

1979’da başyazarlığını kendisinin yaptığı “Sızıntı” isimli dergi yayımlanmaya başladı. Yayın yoluyla, örgütsel bir kitle oluşturmayı hedefliyordu.

Eğitim kurumlarındaki Fethullahçı kadrolaşmanın da 1979 yılından itibaren artarak devam ettiği görülmektedir.

‘IŞIK EVLERİ’ VE POLİS KOLEJİ

Yazar Zübeyir Kandıra bu kadrolaşmayı şöyle anlatmıştı:

“1979 yılı Polis Koleji için her açıdan önemli bir yıldı. Polis Koleji dört yıllık öğretim süresi uygulamasını o yıl ilk kez başlattı. Koleje ilk, hazırlık sınıfı öğrencileri geldi. Bu öğrenciler için okul dışında yeni ‘dershaneler’ oluşturulmuştu...1979 yılı ve izleyen yıllarda, ‘Işık Evleri’ne öğrenci götürme sistemli bir hal aldı. 1979 yılında hazırlık sınıfına başlayan öğrencilere yönelik ‘adam kazanma’ yöntemi, henüz birkaç yıllık, yeni bir uygulama olsa da başarıyla yürütüldü. O yıldan sonra da bu operasyon hız ve güç kazandı... Fethullahçı polis, komiser, amir ve müdürlerin büyük çoğunluğu bu dönemde ‘Işık Evleri’nde yetiştirilenlerdi.”

Gülen 1979’da İzmir’de Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı’nın idaresinde bir üniversite hazırlık kursu açmıştı. Bunu İzmir’de açılan öğrenci yurtları izledi. 10 yıl içinde, kurslar ve yurtlar tüm Türkiye’ye yayıldı.

14 Ekim 1979’da açık bulunan beş ilin milletvekilliği ve Senato’nun üçte bir oranında yenilenmesi seçimleri yapıldı. Bütün milletvekilliklerini AP kazandı.

Ecevit azınlık hükümeti hâlâ çoğunluk desteğine sahipti. Ancak Ecevit istifa etti.

12 Kasım 1979’da Demirel MSP ve MHP’nin dışarıdan desteğiyle bir azınlık hükümeti kurdu.

1979 yılının sonuna doğru iki önemli gelişme daha oldu.

28 Kasım 1979’da Papa II. Jean Paul Ankara’ya geldi.

1 Aralık 1979 günü de Başbakan Demirel, Turgut Özal’ı Başbakanlık Müsteşarlığı’na atadı.

1978 ve 1979 yılları toplumsal ve siyasal terör ve şiddet olayları açısından Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en kötü iki yıldır.

Bu iki yılın büyük bölümünde ülke yönetiminde Ecevit hükümetleri bulunmaktaydı.

1979’da dünyada yaşanan muhafazakâr devrim çerçevesinde, Türkiye’nin “sol”da olduğu düşünülen bir hükümet tarafından yönetilmesinin istenilmeyeceği ileri sürülebilir. 

Ecevit’in U-2 uçuşlarına izin vermemesi üzerine, Ecevit hükümeti ile ABD ilişkileri olumsuz bir sürecin içine girdi.

Sovyetler ise nasıl bir Türkiye istiyordu? İstikrarlı bir Türkiye mi? Sovyetler de çalkantılı bir Türkiye’den rahatsızdı. Ama her yönden güçlenen ve iç sorunları olmayan bir Türkiye’yi tam olarak istedikleri de söylenemez.

O zaman, Türkiye’deki olayları kim yapıyor, kimler yaptırıyordu?

PROJENİN BAŞLANGICI

VI. Demirel Hükümeti, 12 Kasım 1979 günü kurulmuştur.

Üç hafta sonra, Turgut Özal’ın Başbakanlık Müsteşarlığı’na atandırılmasıyla, Türkiye’de “muhafazakâr devrim” sürecinin başlamasına mı karar verilmiştir? Yoksa Türkiye bu yola girmesi için zorlanmış mıdır?

Abdullah Öcalan Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın izni ve çağırması ile 1979 Temmuzu’nda Suriye’ye gitmiştir. Böylece PKK’ya Suriye ve Lübnan’da Filistinliler tarafından eğitim verilmeye başlanmıştır.

Bu olaya da uluslararası bir projenin başlangıcı olarak bakılmalıdır.

Aynı süreçte, Fethullah Gülen cemaatinin de güçlenmeye başlaması sadece bir rastlantı mıdır?

1979 yılı 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan siyasal ve ekonomik düzenin çöküşünün başlangıcı olmuştur. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın başlattığı “muhafazakâr devrim” dünyayı süratle küreselleşmenin içine itmiştir. Bu gelişmede Çin’in oynadığı önemli rol unutulmamalıdır.

Bütün bunlar olurken, İran’da Humeyni’nin gerçekleştirdiği devrim ve Sovyetler’in Afganistan’a müdahalesinin de aynı yıl içinde, 1979’da yaşanması bir tesadüf müdür? Sonuçta, Sovyetler’in temsil ettiği siyasal ve ekonomik sistem çökerken doğan boşluğu küreselleşme ve küresel güçler doldurmuştur. 

1978 ve 1979’da Türkiye’de yaşananlar ve Türkiye’nin adım adım 12 Eylül 1980 askeri darbesine itilmesi de dünyada yaşanan bu radikal değişimin planlı bir parçası değil midir?

1979’da temeli atılan “sosyal devlet” ve “ulusal devlet”in varlığını sorgulayan, büyük ölçüde de bu düşünceleri rafa kaldıran “küreselleşme” ve “tek kutuplu” dünya düzeninin yaklaşık 40 yıl sonra, 2020’lerde sorgulanmaya başlandığı görülmektedir:

Dünya ekonomisinin yüzde 8 veya 9 civarında küçülmesi gerçekleşirse, bu krizden dünya nasıl çıkacaktır?

“Sosyal devlet” ve “ulusal devlet”e dönüşler zorunlu mu, olacaktır?

Ülkeleri yönetenler sadece kriz yönetiminin yeterli olmadığını, çözümlerin uzun vadeli planlamalarda olduğunu artık görecekler midir?


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon