Bir renk büyücüsüne dair
.
Dünyanın önemli sanat kurumlarından aldığı o kadar çok ödül var ki, hangisinden başlamak gerek, bilemiyor insan. 2009’da Londra’da 95 ülkeden 5 bin sanatçıyı geride bırakıp resim dalında dünya birincisi olması yaptığı “iş” açısından doğal sayılır ama 2011’de “yılın kadın”ı seçilmesi yaptıklarının ilham verici bulunmasından ötürü tüm kadınlar için örnek model olmasının kanıtıdır. Dolayısıyla bu ödül, çok geniş olan sanatının sınırlarını aşıp “üreten kadın” olarak taçlandırılmış bir başarının sahibi olduğunu da gösterir.
Sanatı bir türlü ülkenin kodlarına yerleştiremeyen eğitim sisteminin ilkokulda karşısına çıkardığı öğretmeninin küçümser tutumunun o yıllar, kendi deyimiyle, resimden soğuttuğu kız çocuğunun, aydınlanmayla buluşmuş ailesi ve mevcut eğitim anlayışının dışında olduğu açık olan ortaokul öğretmeninin desteğiyle “iyi bir ressam”a dönüşmesi heyecan verici bir serüven tabii ki.
Erkek egemen dünyada kendisine, kendi çabalarıyla yer açan bir “kadın” sanatçıdan, resimleri dünyanın önde gelen müzelerinde yer bulmuş Prof. Gülten İmamoğlu’ndan söz ediyorum. Geçtiğimiz haftalarda açtığı, “Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. Yılı anısına ithaf” ettiği iki sergisiyle, sanatseverlerle buluşan İmamoğlu’ndan.
Sanat dünyası soylu/büyülü bir dünya kuşkusuz. Ama Gülten İmamoğlu sanat sınırları içinde değerlendirilecek biri değil. O aldırmıyordur belki ama uluslararası başarılar kazanmış çalışmalarının toplumumuzda hak ettiği ilgiyi gördüğü iddia edilemez. Görünürlük açısından asla kıyas kabul etmez bir durumdur kuşkusuz ancak “et tuzlama”yla uluslararası ilgi toplayan figürlerin olduğu yerde muhteşem sanatıyla toplumunun dışa açık gerçek yüzü olduğunun fark edilmemesi çok acıdır. Oysa dünyanın herhangi bir yerinde herhangi biri, İmamoğlu’nun eserlerinden esinlenerek tasarımlar yapan dünyaca ünlü moda tasarımcısı Juan Carlos’un takılarını kullanıyor. Donald Trump’ın, tam dokuz eserinin haklarını satın alması da dünya resim piyasasında kendisine verilen önemin maddi açıdan işareti sayılmalıdır.
Tanımak onuruna eriştiğim andan beri, yerinde duramadığını, sürekli ülkeler, şehirler arası yolculuklar yaptığını izlemiş biri olarak yorulmak bilmez oluşunun nedenini merak ederdim. Bir söyleşisinde “ben dinlenmemek üzere yola çıkanlardanım” deyişi merakımı giderdi fazlasıyla.
DANSA DAVET
Üretimini “kimseyle paylaşamadığı en mahrem duyguların özlem ve kaygıların dışa vurulduğu bir süreç” olarak tanımlayan İmamoğlu, “eserlerinde renk işçiliği ile doku çalışması üzerinde son derece titiz” olarak değerlendiriliyor. Son sergisinde izlediğim tablolarında gördüğüm her rengin “özlem”, “kaygı” anlamına geldiğini öğrendiğimde, “insani duygularını” renklere bu kadar güzel yakıştıran biri oluşuna da hayran kaldım. İçe dokunan, asla boğmayan, ferahlatıcı bir renk bileşeni tüm eserlerinde var zaten. Renklerle dans eden biri o. Sizi de o dansa davet eden biri.
Bu arada belirtmeliyim ki, kendisi de rahatlıkla bir tablonun malzemesi olabilir İmamoğlu’nun. Eserlerindeki estetiği üzerinde bu kadar mı güzel taşır bir insan. Haberdar olduğunuzda mutlaka bir sergisini izleyin. Yanılmadığımı anlayacaksınız.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti