Big Chief 'diktamen'e dönüştü
Yazımın yayımlandığı gün refakatçim geldi. “Bugünkü Diktamen yazın çok kötü etki yaptı yönetimde” dedi. Ertesi gün odamın kapısı çalındı...
İsyan mı?
Adada fevkalade, olağanüstü, normal işleyen demokrasilerde asla görülmeyen yönetim davranışları ve insanların gösteri özgürlüklerini kullanmalarını yönetimi devirmeyi hedef yapan isyan diye nitelemesi sonucu kanlı başlayan ve biten olaylar izledik.
Bireyin herhalde söz, yazı, düşünme ve toplanma özgürlüğü diyorsanız; Big Chief’in avucunun içine aldığı yönetime emretmesi sonucu çıkarılan yasalarla demokrasinin temel bu öğelerinin yerinde şimdi yeller esiyor.
Bir süre önce demokrasi diyerek yola çıktı ama şimdi adada baskı, zulüm, kendi taraftarlarını zengin eden bir düzen kurdu.
Bu Chief’in, kendisine itiraz edilmesine tahammülü yok. Son izlediğim eylemlerde insanların direnişiyle birlikte de nihai olarak otoriter bir hükümdara dönüştü ve hükümdar her şeyi denetlemek istiyor. İnsanların özel hayatlarına kadar... Chief, kendi için planladığı iktidar tarzını gizlemeye de gerek görmüyor.
Chief’in önünde artık hiçbir engel kalmadı.
Kendisine eski padişahlara parmak ısırtacak ihtişamda üstelik milyarlara mal olan, sayısı bilinmeyen ama en az 801 odalı bir saray yaptırarak içine yerleşti.
İnsanlar Big Chief sıfatını kullanmıyor artık.
Yerine ona:
DİKTAMEN diyorlar!
Kısa keseyim. Bu adada:
Artık özde değil sözde demokrasi var!
Yazının yayımlandığı gün refakatçim geldi.
Yüzü asık.
“Bugün yayımlanan Diktamen başlıklı yazın çok kötü etki yaptı yönetimde. Bu adayı geziyorsunuz ama gördüklerinizi yazmanız ve hele böyle yorumlayarak yazmanız çok kötü oldu” dedi.
“Kardeş ben gazeteciyim gördüklerimi yazmak görevim benim” dedi.
“O dediğin kural senin memleketinde geçerli. Burada gezersin, görürsün ama yazamazsın diye bir yönetim yasası var.
Sen bu yasaya aykırı bir yazı yazdın. Çok kötü sonuçları olabilir” dedi ve gitti.
Bir daha görmedim onu.
Sorgu: Kırk Katır mı...
Oteldeki odamın kapısı çalındı. Saate baktım gece yarısını geçiyor. Sabah oldu olacak.
Açtım kapıyı. Siyah giysili iri yarı iki adam nazik bir sesle:
“Lütfen giyinin bizimle geleceksiniz” dedi.
“Nereye?” diye sordum.
“Gelince görürsünüz” dediler, ikisi birden.
Giyindim. Çıktık otelden. Gözlerimi kapadılar. Kapıda durduğunu gördüğüm, herhalde diyorum, bir cipe bindirdiler. Bir süre gittik. Cip durdu, gözümü açtılar.
Büyük dikdörtgen bir binanın önündeydik.
Büyük kapısının üzerinde büyük harflerle:
“Kırk Satır Kırk Katır Uygulama Merkezi” yazılıydı.
Küçük bir odaya aldılar. Bir süre sonra siyah giysili, gardiyan tipinde bir adam geldi, “Pantolonunuzu çıkarın” dedi.
Nedenini soramadım, bu kez sert bir sesle bir kez daha “Çıkarın” diye bağırdı.
Çıkardım. “Ayakkabılarınızı, çoraplarınızı da” dedi.
Ayaklarım çıplak, üzerim yarı çıplak onlarla yürüdüm.
Bu kez mahkeme salonunu andıran bir büyük odaya aldılar. İki yanı masa, ortalarında tekerlekli bir koltuk... Fazla beklemedim. Yandan bir kapı açıldı ve yüzü maskeli, yalnız gözleri görünen bir adam koltuğa yerleşti ve sordu:
“Buraya neden getirildiğini biliyor musun?”
“Hayır” dedim.
“Öyleyse başlayalım, dedi.
Sordu:
“Babamın babasının babasının adı?”
“Bilmiyorum” der demez koltuğu bana doğrulttu ve sol yanağıma okkalı bir tokat vurdu.
O zaman tekerlekli koltuğun iki yana ayrılmış masalar ortasında neden olduğunu anladım. İstedi mi bana yaklaşıyor ve..
Sordu: “Annemin annesinin annesinin adı?”
Tokattan sakınmak için:
“Emine” dedim.
Bu sefer, “Vay sana artık Big Şef demek yetersiz kalıyor. Artık Big Şefimizi adada (en büyük) anlamında Greater Chief diye seslendiriyor, anıyor ve yazıyoruz” diye kısa bir de açıklama yaptıktan sonra:
“Greater Chief’imizin eşinin adını böyle bir sorguda söyleyerek büyüğümüzle alay mı ediyorsun lan” dedi.
Sağ yanağıma okkalı bir tokat!
“Gelelim asıl soruna? Sen son yazında Greater Chief’i insanların gözünde küçük düşürmek için Diktamen diye yazmışsın.
Ne demek bu?”
“Çok açık efendim. Şef’in de sık sık kendisini anlatırken dediği gibi (Dik Duran Adam) demek!”
“Hımm” dedi. “Ama biz böyle anlamıyor ve senin Greater Chief’i kötü göstermek için Diktamen diye yazıyorsun. Kim yutar bunu be?” dedi sesini hayli yükselterek.
Sonra zile bastı. İki iri adam geldi. Onlara:
“Don ve çıplak ayakla zaten gideceği yere ve olası uygulamalara hazırlamışsınız...
Götürün bunu SÖZLE USLANMAYANIN HAKKI KÖTEKTİR şubesine, icabına baksınlar” diye emretti. Yanaklarım tokattan adeta yanıyor. Adamlar iki yanımda kollarıma girdiler. Yürüdük kapıya doğru. Bu sorgu adı altındaki işkence gördüğüm odayı hiç unutmamayım diye kapıda durup geriye baktım.
Beni sorgulayıp sürekli tokatlayan sorgu elemanı yüzündeki maskeyi çıkardı.
Birden ayaklarım yerden kesildi, yere yuvarlanacak gibi oldum.
Zira beni sorgulayan adamın yüzünü gördüm:
Günlerdir birlikte olduğum, konuşmalarımızda bazen doğrudan bazen dolaylı biçimde Şefi eleştiren refakatçim idi beni sorgulayan!
Hak Ettiğimi Esirgemediler
Bir koridor geçtik. Bir kat çıktık. Kapısında o malum ve ne anlama geldiğini anlayamadığım yazı olan salonumsu bir odaya aldılar beni.
Bu sefer yüzlerinde maskeleri olmayan iki adam geldi karşıma.
Nasıl olduysa merhaba dediler, üstelik bir de “Nasılsınız” diye hal hatır sormazlar mı?
İçlerinden biri konuştu.
“Bakın” dedi. “Buraya sorgudan sonra geldiniz. Sorgudan bize gelen yazıda Greater Chief’in sorguyu izledikten sonra Kırk Satır mı Kırk Katır mı Yasası’nı uygulama yönetmeliği gereği kırk satır kuralını uygulamamızı münasip görmüş.
Şanslısınız bu açıdan” dedi.
Söylediklerinden bir şey anlamadığımı ifade eden bön bön bir yüzle baktığımı görünce: “İsterseniz bu kuralların ne anlama ve uygulamaya geldiğini açıklayayım” diye bir ekleme yaptı.
“Lütfederseniz memnun olurum” dedim.
“İyi öyleyse” dedi ve başladı:
Kuralları Öğrendikten Sonra...
“Kırk Satır mı Kırk Katır mı Yasası’nın uygulama yönetmeliğine göre; kırk satırı uygulamamızı isterseniz, yan odada zaten ayaklarınız da çıplak sizi uzunca yere yatırıp ceddimizin uyguladıkları gibi ayaklarınızı bağlayacaklar hafifçe yarı belden havaya kaldırdıktan sonra (biraz durdu, derin bir nefes aldı) ...
Bu işin uzmanı gelir ve.. çıplak ayaklarınızın tabanına kırk kez elindeki vurduğu yeri kızartan, her vuruşta adamı acıyla kıvrandıran kırbaçla vurur.
Tabanı kamçı darbeleriyle şişen adam uzunca bir süre yere basamaz, yürüyemez. O kadar!”
“Ya kırk katır uygulaması?”
“Pek tavsiye etmem. Zira bu cezayı uygun görenler kırk gün dar, karanlık bir hücrede günde bir bardak su, bir dilim ekmeğin dörtte biriyle yaşamak zorundadır” dedi.
Kırk satırı yeğlediğimi söyledim. “Pekâlâ” dedi.
Gitti. Herhalde bizim falaka dediğimiz yöntemin ustaları olacaklar, geldiler. Beni yere yatırdılar. Ayaklarımı kıpırdatamayacak biçimde kalınca iple bağladılar.
Gittiler. Kapı açıldı, izbandut gibi yarı çıplak, adaleli bir adam geldi, “Hazır mısın?” diye sordu. Evet’ten başka ne diyebilirdim.
“Greater Chief adına” diye bağırdı. Avuçlarını tükürükledi ve...
Ey dostlar; çıplak ayaklarıma elinde kırbaçla tam kırk kez öyle bir vurdu ki 40’ıncı da bayılmışım.
Tekerlekli sandalyeye koyup insan içine çıkıncaya kadar kalacağım demir parmaklıklı penceresini günde bir saat açtıkları bir odaya yatırdılar.
Adada gördüklerimi, yaşadıklarımı, işkence değil insanları eğittiklerini söyledikleri olayları asla kimseye anlatmayacağımı içeren bir metni namusum üzere yemin ettirerek imzalattılar...
Otelime döndüğüm zaman yatağa uzandım ve namussuzluğu yeğleyerek Greater Chief’in insanlığa aykırı yönetim biçimini ve başımdan geçen uygulamalarını ülkeme döner dönmez yazmaya karar verdim.
Ey ada halkı uyan be artık diyerek!
Birden Ummadığım,
Beklemediğim Bir Şey Oldu
Elbette benim gibi okuyunca şaşıracaksınız.
Greater Chief’in benimle konuşmak istediğini, şu gün bu saatte bu görüşmenin gerçekleşeceğini bildirdiler.
Ne işe yarardı ki bu görüşüm?.. Ne yazılarımı gazeteme iletmeme ne de herhangi bir iletişim aracıyla gazetemle görüşmeme izin vardı.
Ne yapıp edip engelliyorlardı.
Bu olanakları gerçekleştirmek için yaptığım bütün girişimler sonuçsuz kalıyordu.
Adada dilediğim yere gitmem de yasaklanmıştı.
Adanın B semtinde deniz kıyısındaki bir k afeye gitmeme izin vardı ve orada saatler boyunca karşı sahile özlemle bakıyordum.
Tabii bu arada Greater’in benimle neden görüşmek istediğini düşünüyor ve tabii kafamda ona söyleyeceklerimi, sorularımı hazırlıyordum.
Yarın: Diktame’nin sarayında
Çizgiler:KAMİL MASARACI
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama