Aysel Çelikel'den anayasa yorumu: Köleleştirecek bir rejime doğru
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı hukukçu Prof. Dr. Aysel Çelikel, getirilmek istenen anayasa ile ilgili “Padişahlıktan daha keyfi bir yönetime doğru gidiyoruz. Getirilmeye çalışılan rejim, halkı köleleştirecek ve sessiz yığınlar haline getirecek” diye konuştu.
1982 Anayasası Danışma Meclisi’nde görüşülürken bile darbe ortamı da olsa her maddesi için itirazları yazılı basından öğrenme, tartışmaları o zaman tek kanal olan devletin resmi televizyonundan izleme şansına sahiptik. Darbe havası nedeniyle aleyhte propaganda yapmak yasaktı ama anayasayı hazırlayan Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı ve arkadaşları yine de kamuoyu desteği için her itiraza açıklık getirmek zorunda hissediyorlardı kendilerini. Daha 6 ay önce bir darbeyi savuşturduğumuz bir ortamda getirilmek istenen yeni anayasaya itiraz edenlerin sesi kısılıyor, ekranlar onlara kapalı, STK’lerin sokağa çıkması külliyen yasak, geriye sadece meslek etiğine uyan bir iki gazete dışında “itirazım var” diyenlere kulak veren yok. İtirazı olanlardan biri de eski Adalet Bakanı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı, Prof. Dr. Aysel Çelikel. Biz sorduk o itirazlarını sıraladı.
- Taslak yasalaşırsa ve referandumdan da geçerse bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
Ben buna başkanlık sistemi demiyorum. Çünkü başkanlık sistemi teknik olarak demokrasiyi ve özgürlükleri de içeren bir sistemdir. Bu tamamen Türkiye’ye otokratik bir yönetim ve bir diktatörlük getirecek olan bir rejim. Devletin üç erki olan yasama, yürütme ve yargıyı tümüyle cumhurbaşkanının emrine veren ve devletin bütün yaşamsal faaliyetlerini tek kişiye bağlayan bir rejim değişikliği bu. Getirilmeye çalışılan rejim, halkı köleleştirecek ve sessiz yığınlar haline getirecek bir rejim. Bunun kamuoyunda tartışılması, kamuoyunun içeriği hakkında bilgilenmesi gerekirken, yasaklarla, sansürlerle, Meclis’teki müzakerelerin dahi üzerinin örtüldüğü bir ortamda yapılıyor. Acaba halkın gözünden bir şeyler mi kaçırılıyor? Vatandaş da ne olup bittiğini anlamıyor ve kavga çıkaran milletvekillerini suçluyor. FETÖ’cü ya da PKK’li olarak itham edilmeyi göze alarak bu mücadeleyi vermek gerekiyor. Getirilen sistem hep AKP’nin iktidar ve Erdoğan’ın hayat boyu cumhurbaşkanı olacağı bir sistem.
- Milletvekilleri yetkilerini devretmek için nasıl bu kadar gayretkeş olabilir?
Hukuk kuralları objektiftir, kişiye özel yapılmaz. Herhangi bir kişisel soruna cevap vermek için yasa yapılmaz. Kişisel değildir, çünkü bütün toplumda uygulanacak kurallardır. O halde nasıl kişiye özel kanun yapmıyorsak, kişiye özel anayasa da yapamayız. Biz şimdi, kişiye özel anayasa yapıyoruz ve o kişinin diktatör olmasını teşvik ediyoruz. Bu olayda dramatik olan Cumhurbaşkanı’nın talebinden çok, ona itaat edenlerdir.
‘Bu tuzak bir anayasa’
- Bu tersyüz etme bize neleri kaybettirecek?
Her şeyi kaybediyoruz. Bir kere anayasanın tuzak bir anayasa olduğunu söylemeliyim. Herkesin çok duyarlı olduğu cumhuriyetin niteliklerini belirleyen ilk dört madde var. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Nedir bunlar? Demokrasi, insan haklarına dayalı, sosyal, laik hukuk devleti. Buna dokunmadık diyorlar. Bu bir tuzaktır. Dokundular. Çünkü getirdikleri sistem kuvvetler ayrılığını tümüyle ortadan kaldırıyor ve kuvvetler birliği haline getiriyor. Getirdiği sistem yasamayı Meclis’in elinden alarak cumhurbaşkanına veriyor. Yürütme zaten cumhurbaşkanının elinde. Yargı onun kontrolünde. Bu durumda demokrasi ortadan kalkmıştır.
- Mahkemeleri lağv etsek daha işlevsel olmaz mı?
İşte ‘kararları ben vermiyorum mahkemeler veriyor’ demek için görüntüde kalıyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 6 üyesini cumhurbaşkanı atıyor. Zaten kurulun içinde Adalet Bakanı var, müsteşar var. Bakan ve müsteşar zaten bütün meseleleri yönlendiren iki kişidir. Bunun dışındaki 7 kişiyi de nasıl oluştuğu belli olacak olan Meclis’in salt çoğunluğunun seçimine bırakıyor. Yargı ortadan kalktığı gibi laiklik de tehlikede. Yürütmeye ilişkin bütün kararlar cumhurbaşkanı tarafından verildiği gibi, cumhurbaşkanı kararnamelerle yasama organının yetkisini almış durumda. Meclis’in kanun yapma yetkisi sadece temel haklar, kişi haklarıyla sınırlandırılmış, yürütmeyle ilgili bütün işler cumhurbaşkanın yetkisine bırakılmıştır. O da kararnameler çıkararak ülkeyi tek başına idare edecek. İsterse bakanlık kurabilir, bakanlığı kaldırabilir, idari yapıyı değiştirebilir, hatta üniter sistemi de değiştirebilecek bir konumdadır. Başbakanlık zaten kalkıyor. Bakanları da Meclis dışından cumhurbaşkanı atayacak, canı istediğinde de görevden alacak emir kulu bakanlar getiriliyor. Milli güvenlik politikasını tek başına oluşturacak. TSK’nin başkomutanı olacak ve istediği zaman OHAL’i Meclis’e sormadan ilan edecek. Eğitim politikasını tek başına belirleyecek.
'DP, AKP'den demokrattı'
- Partili cumhurbaşkanına ne diyorsunuz?
Deniyor ki, partili olur ama yine tarafsız görev yapabilir. Bu mümkün değil. Adalet Bakanı Bozdağ diyor ki, “Cumhuriyet kurulduktan sonra çok partili hayata geçinceye kadar cumhurbaşkanı partiliydi.” 1930-40’lı yılların örneği veriliyor. Tek partili bir dönem vardı ve o cumhurbaşkanı da partinin başkanıydı. O zaman zaten devrimler yeni yapılmış, cumhuriyet yeni kurulmuş, bütün dünyada faşizan yönetimlerin hüküm sürdüğü yıllar. Bunu örnek göstermesi abesle iştigal. 1950’de çok partili rejime geçilmiştir. Çok partili rejimde zaten taraf olamayacağı açık olarak ortaya konmuştur. Bu çok bağlı oldukları DP’nin kongresinde de kabul edilmiş bir ilkedir. Demek ki, 70 sene önceki DP’nin demokrasiyi içselleştirmesi AKP’den daha yüksek seviyedeydi.
- Bir de milletvekili seçimleri ile cumhurbaşkanı seçiminin birlikte yapılması olayı var...
Çok tehlikeli. Hep tek partinin ülkeyi yönetmesinin arzulandığı bu maddede saklı. Cumhurbaşkanı kendi propagandasını yaparken, milletvekilleri ve partisi de aynı propagandayı yapacak. Hep birlikte ülkede tek parti propagandası yapılacak. Tek parti propagandası iktidar nimetlerinin ve yetkilerinin kullanılması ve neticede muhalefetteki partilerin aleyhine çalışacak bir mekanizmadır. Böylece cumhurbaşkanı hani partidense parlamentonun çoğunluğu da o partiden olacaktır. Böyle bir ortamda milli egemenlikten söz edilebilir mi? Bugün eğer bahsediliyorsa TBMM’de bütün partilerin o çatı altında olmasından kaynaklanmaktadır. Milli irade sadece çoğunluğu tarif etmez.
‘Seçim güvenliği kalmaz’
- Yürütmenin, yasamanın tek kişinin elinde toplandığı bir sistemde seçimlerin güvenliği nasıl sağlanacak?
Seçimlerin güvenliği ve güvenilirliği diye bir şey yok artık. Çünkü cumhurbaşkanı hangi partiden ise Meclis’in büyük çoğunluğu da otomatikman ona bağlı oluyor. Bu da bir tuzak madde. Varmış gibi duruyor ama yok aslında. Sonuç olarak; toplumun can ve mal güvenliği de bitmiş oluyor. Can ve mal güvenliğini koruyacak olan yargıdır, yürütmedir, yasamadır. Meclis’in yasama yetkisi büyük oranda kalkıyor, cumhurbaşkanı kararnamelerle ülkeyi yönetecek. Yürütme dediğimiz ordu, polis, güvenlik güçleri, devlet teşkilatı cumhurbaşkanının tek başına iradesiyle tayin ettiği kurumlar olacağı için onlara da güvenemez vatandaş. Peki mahkemelere, hukuka güvenir mi? O da cumhurbaşkanın kontrolünde olduğu ve yetki onda olduğu için, en yüce mahkeme olan Anayasa Mahkemesi de onun kontrolünde olduğu için hukuka da güvenemez. O zaman toplum can ve mal güvenliğini kime emanet edecek? Yeni anayasaya göre cumhurbaşkanına. Bir tek kişi 80 milyonun can ve mal güvenliğinden sorumlu. Bütün bunları bilerek böyle bir çorabı Türk ulusunun başına örmeye kimsenin hakkı yoktur. Bunun hesabını veremezler. Padişahlık döneminden bile daha keyfi bir yönetim şekli getiriliyor.
‘Cumhurbaşkanı ölünceye kadar ülkeyi yönetebilir’
- Referandumdan “hayır” çıkarsa ne olur?
İki şeyi belirtmek istiyorum. Cumhurbaşkanı Meclis’i feshetme yetkisine de sahiptir. Meclis’i hiçbir neden göstermeden feshedebilir. Eğer çoğunluk kendi partisinden değilse, kendi emirlerini yerine getirmiyorsa, o zaman Meclis’i feshedebilir. Meclis’i fesheden cumhurbaşkanı istediği zaman seçim yapabilir. Çünkü iki defa görev yapma yetkisine sahiptir kanuna göre. Ancak ikinci döneminin bitmesine az bir süre kala Meclis’i feshedip yeniden seçime gidebilir ve bu arada kendisi de seçime yeniden gireceği için üçüncü dönem de seçilmiş olur. Bu şekilde her dönem bitmesine yakın sürekli Meclis’i feshedip Meclis’le birlikte kendisi de seçilerek ölünceye kadar cumhurbaşkanımız olarak kalabilir. Vatandaşın hiçbir güvenliğinin kalmadığını gören insanlar nasıl bu anayasayı destekleyebilir?
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti
- Çete lideri savunma yaptı, tutukluluğa devam kararı!