Bennu’yu çok seviyorum
Aile, toplum, devamlı göz önünde olmanın getirdiği her şey ile birlikte Bennu Gerede yaşam yolculuğunda yeni bir sürece girildiğinden söz ediyor. Gerede, geçmişini sevgiyle dönüştürürken tıpkı bir Zümrüdüanka kuşu gibi küllerinden yeniden doğuyor. Bu bir tür ruhun şifası ve arınması belki de...
90’lı yıllardan beri kamuoyunun gözü önünde olan bir isim Bennu Gerede. Onu magazin sayfalarından tanıyanlar çok. O her zaman yaşadığı acı-tatlı tüm deneyimleri onurlandırarak adeta bir dişi tanrıça gibi parıldamayı başarıyor. Çalışarak, üreterek kendi hayallerini gerçekleştirerek her zaman kendinden yeni bir Bennu yaratıyor. Kim bilir belki bu Gerede’nin ruhsal yolculuğunda kendini sevme durağının bir adım sonrasıdır. Gerede ile yaşam deneyimlerindeki dönüm noktalarını konuştuğumuz bu söyleşide onun hayat deneyimlerinin arka planındaki konular var.
- Toplum normlarına karşı özgür ruhunuzu korumayı nasıl başarıyorsunuz?
Sanırım insanların hakkımda ne düşündüğünü umursamamak özgür ruhumu korumuştur. Yakın çevremdeki, önemsediğim kişilerin düşünceleri bana yetiyor. Yıllarca benimle ilgili bir sürü şey söylendi ve hâlâ da söyleniyor. Kafama takmıyorum, ama halkımıza önem veriyorum. Survivor’a katılma sebeplerimden biri de halkın Bennu’yu şeffaf, naif, anaç, verici, “güçlü kadın”; yani medyanın bana yapıştırdığı “sosyetik fotoğrafçı”yla hiç alakası olmadığı halimle tanımasıydı. Hüsrev Gerede Caddesi’nin benim olduğunu düşünenler var. Ben bu önyargıyı kırmak için Survivor yolcusu oldum. 12 yaşımdan beri çalışıyorum, emeğimle çocuklarıma ve kendime eksiksiz, renkli bir hayat çizdim. Yanlış yargılanmak hiç hoşuma gitmiyor. Yoksa insanların gıybeti gerçekten umurumda değil!
- Bali’de vakit geçirmek hayatınızda neleri değiştirdi?
İlk defa hayatımda iki sene çalışmadım ve kendime yatırım yaptım. Pilates eğitmeni oldum, Reiki dersleri aldım, bir sürü atölye çalışmasına katıldım. İçimdeki gücü keşfettim. Hem cesaretime hem kadınlığıma hayran oldum! Bir sürü travma yaşadıktan sonra kendimi sevmeyi tekrar öğrendim. Şifalandım ve en önemlisi oğullarımla, aile olarak birlikte yaşayacağımız son sene birlikte vakit geçirebilmek çok değerliydi. Ama hâlâ Bali ile bitmemiş bir hikâyemiz var. Kai liseden mezun olduğunda tek başıma oraya gidip bir kaç ay yaşayacağım. Mesela Vipassana yapmak istedim. Bunun için en az iki hafta evden uzaklaşmam gerekiyordu. Bu süreçte dört oğluma bakacak kimse olmadığı için mümkün olmadı. Bir arkadaşımla tüm adayı, scooter ile gezmemize rağmen tekrar gezip bu sefer katmanlı bir keşif yapmak istiyorum.
TRAVMA ÖĞRETİR
- “Ben Nü” isimli otobiyografik kitabınızı yazdıktan sonra hayatınızda neler değişti?
O kitabı yazmak bana şifa gibi geldi. Bir yüzleşme... Hep kurban rolüne bürünmüştüm, acılarımdan kötü anlamda faydalanıyordum. Acıların kadınını oynuyordum. (Canan Gerede’nin, 1994 yapımı “Aşk Ölümden Soğuktur” filminde Bergen rolünü oynamıştım.) İnsanlar ile karşılaşmamız tesadüf değil, tam tersi bir öğreti. Yaşadığın acılardan kalkınmak önemli, güçlenmek, karanlık bile olsa ışık olan yanını görmeye çalışmak... Mutsuz olmak o kadar kolay ki, insanlar o sularda yüzmeye tercih ediyor. İyileşmek emek istiyor. Yaşadığım travma ve tecrübelerime her gün şükrediyorum, yoksa şu anki Bennu olmazdı. Bennu’yu çok seviyorum! Benim için acının üç boyutu var; acıdan bilgeliğe geçiş, bilgelikten de hizmete... O anda, acının karşısında dimdik duracaksın, o acı sana acaba ne öğretecek? Acını eve çağır; çünkü o acı çok derinlerden geliyor, tek sana ait ve eğer yüzleşmesen ve sana hâlâ yabancıysa, kendine ve başkalarına zarar vermeye başlarsın. Bağışlamak ve affetmek yıllarımı aldı, bir sürü içsel çalışma yaptıktan sonra cesaretimi toplayıp, hazır olup evrene yolladım! O gün hem hafifledim hem de hayatım değişti. Hepimiz kusurluyuz, hepimizin travmaları var, hatalar yapıyoruz ama öğreniyoruz. Baltalamak yerine birbirimizi dinlemeye öğrenelim, destek olalım.
- Nasıl şifalandınız ve içsel dönüşüm sizin için ne ifade ediyor?
Hayat bize bir sürü acı ve mutluluk sunuyor, bu yolculuğumuzun bir parçası. Acıyı tatmasak mutluluğu nasıl anlayacağız? Önemli olan hangi bakış açısından bakacağın, nasıl tepki vereceğin ve bir şey öğrenebilmen. Ya karanlıkta kal, kurbanı oyna ya da bir şeyler öğren ve ışığa çık. Mesela ben dramanın bana enerji verdiğini sanırdım. Sürekli polemiklere girer, ailedeki problemleri büyütürdüm. Oysa şimdi dramadan uzak, sakin ve olabildiğince tepkisizim. Bu seviyeye ulaşmam uzun zaman aldı, çok çalışma gerektirdi. İstek ve irade varsa kesin yolunu buluyorsun. Farklı ülkelerde Şamanlar ile çalıştım, meditasyon yapıyorum, Psych-K® kolaylaştırıcısı oldum (bilinçaltında kişiyi engelleyen düşüncelerinde kurtulma amaçlı) ve sanırım hayatımı en çok değiştiren tecrübe Ayahuasca. Dört sene içinde iki defa Peru’ya gittim ve yerel Şamanlarla birer hafta bu bitkisel ilacı içtim. Eski benliğimi döktüm ki yenisi doğdu.
- Dişi enerji ve rahim gücüyle ilgili düşünceleriniz neler?
Rahmin gücünü hiçbir şey ile karşılaştıramayız. Bir kere ilahi yaratılış gücü var kadınlarda ve bundan daha üstün bir şey olamaz. Dişi enerji bence empatik, merhametli ve duygusaldır. Bizim enerjilerimiz doğru kullanılırsa, var olabiliriz, özgür ve akışında...
ŞİDDET HER YERDE
- Bu coğrafyanın en büyük sorunlarından biri kadına şiddet, medyanın gözü önündeki isimler bile şiddete maruz kalıyor ve bunu gizliyor. Bu durumun son bulması için neler yapmalı?
Şiddet hayatımızın her yerinde ve o kadar alışmışız ki çoğu zaman anlamıyoruz. Duygusal, sözlü, fiziksel... Sadece bu coğrafya da değil, dünyada da çoğaldı. Mesela ABD’de yaşıyorum ve uzun zamandır silahlar serbest, isteyen gidip alabiliyor. Bu durum devam ettikçe ölüm olayları azalmayacak. Geçenlerde, gün ortasında köpekli bir kadının kafasına silah dayayıp 5 bin dolar değerindeki köpeğini aldılar ve kimse yardım etmedi. 15 yaşındaki çocuklar okula silah götürüp ateş açıyor. Sosyal medya şiddeti normalmiş gibi sunuyor. Görsel açıdan o kadar alıştık ki, uyuşturulduk. Artık umursamıyoruz. Hepimizin içinde şiddet var, bazılarımızda o şiddet uyku halinde, bazılarımızda da kontrol edilemez bir biçimde aktif.
OĞULLARIMI GIPTAYLA İZLİYORUM
- Oğullarınızı ve aileyi nasıl bir arada tutuyorsunuz, bu güçlü ve derin bağ nasıl kuruluyor?
Oğullarımı asla özgürlüğüme engel olarak görmedim (ne yazık ki annelerimiz bir ayak bağı olarak görebiliyor çocuklarını). Onlara karşı hep şeffaf oldum. Her şeyi açık açık konuştum. Babamla annem, maalesef ablamı ve beni daha tutucu, kapalı ve bilinçsiz büyüttü, ama onları suçlamıyorum. Başka türlüsünü bilmiyorlardı ki! Oğlanlar ölüme de genç yaşta tanık oldular, babalarından ayrılmaya da... Düştük, kalktık ama her zaman birlikte! Bir sürü renkli sevgilimle vakit geçirdiler, Hindistan, İzlanda, ABD, İngiltere, Fransa, Singapur ve iki sene de Bali de yaşadık! Sanırım hayata bakış açım, yüksek enerjim ve yaratıcılığım bütün oğullarımda var. Tabii babalardan da genler geçmiştir, ama sonuçta hepsi birer birey. Otonomiyi çok genç yaşta öğrendiler. Çok şanslıyım, ruhsal açıdan sağlıklı dört aslan parçası dünyaya katkıda bulunuyor. En büyük dileğim merhamet, empati, duygusalıklarını hep korumaları! Biraz olgunlaştıkça dünyaya ve insanlığa daha büyük katkıda bulunacaklarından eminim!
- Oğullarınız da kendi alanlarında ilerliyorlar, neler söylemek istersiniz?
Hepsini gıptayla gözlemliyorum ve bazı günler keşke anneleri değil de dostları olsaydım diyorum! Bir varlığın gelişimini izlemek, tanık olmak, katkıda bulunmak çok büyüleyici, doyurucu ve heyecan verici.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Yıkılması gerekiyor!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!