239 yıl önce yaşanan o fırtına binlerce can almıştı
Bugün İstanbul’da etkili olan şiddetli fırtına adeta İstanbulluları evlerine hapsetti. Ancak unutmamak gerekir ki bu tür afetler İstanbul için yeni değil. Şehir, tarih boyunca pek çok kez büyük fırtınaların yıkıcı etkilerine tanık oldu.
Dış Haberler Servisi
Bizans döneminde, 647 yılında şiddetli bir fırtına birçok gemiyi batırmış, ağaçları köklerinden sökmüş ve evlerin çatılarını uçurmuştu. 968 yılında ise uzun süre devam eden bir fırtına evlere, bahçelere ve tarlalara ciddi zararlar vermişti.
Osmanlı dönemine gelindiğinde, 1490’da meydana gelen fırtına, İstanbul’da büyük bir yıkıma yol açtı. Teodosus Sütunu’nun da bu fırtına sonrası yıkıldığı rivayet edilir.
1554 yılının 11 Ağustos’unda yaşanan büyük bir fırtına sırasında deniz kabarmış, dereler taşmış, köyler sular altında kalmıştı. Ağaçlar devrilirken hayvanlar sel sularında kaybolmuş, gemiler batmış ve birçok insan boğulmuştu.
Kasım 1663’te, şiddetli bir depremle aynı anda vurmuştu fırtına İstanbul’u, ve büyük zararlar vermişti. 1690 yılının 5 Haziran günü başlayan sert rüzgâr, dalgaları yükseltti ve tekneler birbirine çarparak paramparça oldu. Üsküdar ile Beşiktaş arasında çok sayıda kayık ve gemi battı, yüzlerce kişi hayatını kaybetti.
1754-1757 yılları arasında hüküm süren Üçüncü Osman döneminde, bir Mısır kalyonu şiddetli bir fırtına sırasında Kumkapı’da karaya oturdu. Dalgalar nedeniyle gemideki 600 kişiye ulaşmak mümkün olmadı. Padişah sahile gelerek kurtarma çalışmalarını bizzat yönetti ve olayın ardından meşhur Ahırkapı Deniz Feneri inşa edildi.
1785 yılının 21 Şubat’ında yaşanan büyük fırtına, Birinci Abdülhamid dönemine damgasını vurdu. Şehzade Murad’ın cenazesinin defni sırasında başlayan fırtına, evlerin çatılarını ve kiremitlerini uçurdu.
Denizde ise gemiler birbirine girdi, kayıklar battı, binlerce insan hayatını kaybetti. Samatya’dan Sarayburnu’na kadar 169 balıkçı kayığı batarken, denize düşenlerin cesetleri günler sonra Yedikule açıklarında bulunabildi. Denizden 3 bine yakın ceset çıkarıldı. Fırtına, Haydarpaşa’dan İzmit’e kadar uzanan bölgede de büyük yıkıma neden oldu.
1805 yılının 4 Kasım günü meydana gelen bir başka fırtına, limandaki gemileri parçaladı. 1813 yılında etkili olan kasırga ise Sarayburnu’nda kayıkları batırdı, Beyoğlu’ndaki süvari kışlasının camlarını kırdı ve asırlık çınarları yerlerinden söktü.
1820 yılının 12 Kasım’ında patlak veren bir başka büyük fırtına, sabah saatlerinde şiddetlenen rüzgârla birlikte çatılara ve ağaçlara büyük zarar verdi. Sonrasında başlayan dolu yağışı bağ ve bostanları yok etti.
Yıldırımlar, Balat yakınlarındaki İvaz Efendi ve Cerrahpaşa Camii’ne zarar verdi. Okmeydanı’ndaki caminin minaresi yıkılırken, Şehzade Camii’nin avlusundaki büyük bir çınar ağacı kökünden sökülerek uzaklara sürüklendi.
1844 yılının Mart ayında Sultan Abdülmecid döneminde günlerce dinmeyen bir fırtına, şehirde büyük yıkıma neden oldu. Camilerin minareleri devrilirken deniz kenarındaki yapılar dalgaların şiddetiyle harabeye döndü.
Tüm bu felaketler, görkemli İstanbul’un, tarih boyunca doğa olayları karşısında nasıl da savunmasız kaldığını defalarca gün yüzüne çıkardı...