Atatürk’ün iki aşamalı planının ilk adımı “Bağımsız Hatay Cumhuriyeti”
Kahramanmaraş merkezli depremlerde en ağır yıkımı yaşayan ve demografik tehdit altında bulunan Hatay’ın anavatana katılması kapsamında en kritik hamlelerden birisi 85 yıl önce bugün yapıldı. Fransa mandası altında bulunan İskenderun Sancağı 2 Eylül 1938’de bağımsızlığını ilan etti. “Şahsi meselem” dediği Hatay ile ilgili Atatürk’ün stratejisi, Türk halkının yaşadığı Hatay’ın önce bağımsız devlet haline gelmesi ve sonrasında anavatana katılmasıydı. Kendisi Hatay’ın anavatana katıldığı günü göremese de Atatürk’ün kurduğu plan başarıyla ulaştı.
(Doç.Dr. Mahmut Bolat)
Mustafa Kemal Paşa’nın 1. Dünya Savaşı’ndan beri Hatay konusuna büyük önem verdiğine değinen Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Doç. Dr. Mahmut Bolat, “Mondros Mütarekesi sonrası anlaşmaya aykırı olarak, önce İngiliz ve daha sonra da Fransız işgaline uğrayan bölge için o dönem Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılan ve O’nun ömrü boyunca sürdüğü ve aldığı tedbirler sayesinde, fakat ancak ölümünden sonra 1939 yılında tamamlanan mücadele başlatılmıştır” dedi.
Mondros sonrası aykırı biçimde gerçekleşen işgal sonrası Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul Hükümetini zaman zaman restleşmeye varan telgraflaşmalar ile uyardığını belirten Bolat, “Mustafa Kemal Paşa, bölge halkının işgale karşı örgütlenmesi ve olası bir işgale karşı direnişe geçebilmesinin altyapısını da oluşturmuştur” ifadelerini kullandı.
Fransızların 14 Kasım 1918’de İskenderun’u, 15 Kasım’da Belen’i işgal ettiklerini ve 27 Kasım’da bir kararname ile idari merkezi İskenderun olmak üzere Antakya, Reyhanlı ve Belen’i içerisine alan bir İskenderun Sancağı kurduklarını anımsatan Bolat, bu kapsamda Antakya’nın da 7 Aralık 1918’de işgal edildiğini belirtti.
(19 Aralık 1918 Hatay İlinin Dörtyol İlçesinde, Fransız güçlerine karşı ilk kurşun, Karakese Beldesi'nde Ömer Hoca'nın oğlu Mehmet (Kara Mehmet) tarafından sıkıldı.)
MİLLİ MÜCADELE’NİN “İLK KURŞUN”U
Fransızların bölgedeki Türk demografisini bozmak için Ermeni devleti kuracakları vaadiyle, tehcir yasası ile Dörtyol’dan Suriye’ye göç ettirilmiş olan Ermenileri tekrar bu topraklara döndürdüğüne dikkat çeken Bolat, yerleştirilen Fransız güçleri tarafından desteklenen Ermenilerin terör saldırıları sonucu 19 Aralık 1918’de Dörtyol’da Mili Mücadele’nin ilk kurşununun atıldığı söyledi. Fransızların bölgede yaşayan unsurlar arasındaki çatışmaları körükleyerek, böl-parçala-yönet şeklinde ifade edilebilecek bir politika izlediğini ve bu unsurları kendine bağımlı kılarak, bölgedeki hakimiyetini perçinlemeye çalıştığının altını çizen Bolat, şunları söyledi:
(ATATÜRK GÜNEY GEZİSİ – Hatay’a büyük önem veren Atatürk, sağlık durumuna rağmen son gezisini Mayıs 1938’de bölgeye yaptı.)
Bu dönemde Anadolu’da gittikçe artan Bolşevik etkisinden ve Türklerin Batılı devletlere karşı verdiği savaşın İslam dünyasında sempati kazanmış olmasından rahatsızlık duyan aynı zamanda Yunanların Anadolu’daki ikinci taarruzunun da başarısız olması sonucunda tavrı değişen Fransızlarla 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması yapıldı.
Bu antlaşmada Hatay’da özel yönetimin resmi dilinin Türkçe olması, Türk bayrağına benzer bir bayrağı olması, okullarında Türkçe’nin okutulması Türk kültürünün geliştirilmesinin sağlanması gibi güvenceler verildi. Ancak bu denilenlere uyulmadı. Atatürk de buna uyarı niteliğinde yurt gezisine çıktı.
TARİHİ YANIT
Paşa’nın Adana’ya geleceği öğrenildiğinde, İskenderun ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin organizasyonunda, Adana ve civarında yaşayan Türkler, Paşa’yı karşılama töreni hazırlamış ve bu tören sırasında, matem sembolleri gibi baştanbaşa siyahlara bürünmüş kadınların içindeki, üzerinde “Antakya ile İskenderun” ve “Gazi Baba Bizi de Kurtar” yazıları bulunan iki levha taşıyan dört kız birdenbire yolun ortasına dikilmiş, bunlar arasındaki Antakyalı ve Adana Öğretmen Okulu öğrencilerinden 19 yaşındaki Ayşe Fitnat, “Paşam bizi de kurtar” mealindeki nutku üzerine Paşa “Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz” cevabını vermişti.
Her şey bir strateji dahilinde ilerliyordu. Fransızların Türkleri bölgeden uzaklaştırma ve azınlıklaştırma politikasına Türk tarafı da bölge insanının orada kalmasını sağlayacak girişimlerle karşılık verdi. Faaliyetlerine ara vermiş olan “Antakyaİskenderun ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” İstanbul’da yeniden kuruldu. Bu cemiyet 175 Hataylı Türk çocuğu Türkiye’ye getirerek eğitti ve sonra Hatay’a geri gönderildi. Bu gençler daha sonra senatör, mebus, hakim, avukat, savcı, doktor, öğretmen, mühendis, subay, tüccar, işadamı olarak memlekete hizmet etmişler ve Hatay davasının savunucuları olmuşlardır.
HATAY CUMHURİYETİ BAYRAĞI
KONJUNKTÜRDEN USTACA FAYDALANMA
Esasen 1930’lu yılların ikinci yarısında geldiği konum itibarıyla dostluğu aranılan bir dostluk ittifakı aranılan bir ittifak haline gelen Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde kazandığı uluslararası hukuk yoluyla hak arama ve elde etme tecrübesini Hatay konusunda da çok iyi değerlendirmiş, bu süreçte ortaya çıkan gelişmelere uygun olarak, kendisine toprak isteyerek değil, Fransa’nın mandası altında bulunan Suriye ve Lübnan’a vermeyi düşündüğü bağımsızlığı Hatay’a da isteyerek, önce Hatay’a bağımsızlığını kazandırmak ve sonra da Türkiye’ye ilhak etmek şeklinde iki aşamalı bir plan uygulamıştır.
Fransa sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürerek Türkiye ile uzlaşma yollarını orada aramayı tercih etmiştir. Türk hükümeti de Sancak konusunda Türk-Fransız uyuşmazlığı ile özgürlükleri ve canları tehdit altında bulunan Sancak halkının güvenliği için alınacak önlemlerin, 14 Aralık’ta olağanüstü bir toplantıda görüşülmesini talep etmiştir. Görüşmelerde Fransa’nın uzlaşmaz tavrına karşı Atatürk, yurtiçinde bile bir askeri harekat ihtimalini akla getiren, radikal bir kararla 5/6 Ocak 1937 gecesi güney gezisine çıkmıştır.
“SÖZÜMÜ YERİNE GETİRMEZSEM…”
Atatürk, bu konudaki kararlılığını “Toprak büyütme heveslisi değilim. Barış bozma alışkanlığım da yoktur. Anlaşmaya dayanan hakkımın peşindeyim. Hatay’ı alacağım dedim, sözümü yerine getirmezsem milletin huzuruna çıkamam” sözleriyle açıklamıştır.
Türk askeri Hatay’a girerken – 5 Temmuz 1938
Bu ortam içerisinde Fransa, Türk haklarının teslimine mecbur oldu. 3 Temmuz 1938’de imzalanan bir anlaşma sonrası 5 Temmuz 1938 günü saat 05.00’te Türk ordusu iki koldan Hatay’a girmişti. Yapılan bu uzun mücadele sonrası nihayet Atatürk’ün planının birinci aşaması başarıyla sonuçlanmış ve 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuş ve cumhurbaşkanlığına da Tayfur Sökmen seçildi.
Sökmen tarafından hükümeti kurma görevi verilen Abdurrahman Melek, hükümet programını Hatay Meclisi’nde okurken “Hükümet Programının ruhu ve esası Kemalizm rejimi ve onun bütün icabatıdır” sözleriyle temel politikayı ortaya koydu. Türk kanunları Hatay Devleti kanunları, Türk İstiklal Marşı Hatay’ın da İstiklal Marşı olarak kabul edildi.
HATAY MECLİSİ 2 EYLÜL 1938
DİPLOMASİ ZAFERİ
İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğine gelinen dönemde Türk-İngiliz ittifak görüşmelerine Fransa’da katılmak istemiş fakat Türkiye, Hatay Meselesi halledilmedikçe Fransa’nın katılmasını kabul etmemiş, Türk-İngiliz İttifakı’na katılmak zorunluluğu hisseden Fransa bu şartlar altında, Türkiye’nin Hatay konusundaki isteklerini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine 23 Haziran 1939 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında, Paris’te Türk-İngiliz ortak demecinin aynısı, aynı gün Ankara’da Hatay’ın Türkiye’ye bırakılmasına ilişkin antlaşmayla imzalanmış, Hatay Millet Meclisi’nde 29 Haziran 1939’da oybirliği ile Türkiye’ye katılma kararını almıştır.
YENİ BİR “ÖYLE OLMAZ, BÖYLE OLUR” DERSİ
Milli Mücadele döneminin bir askerî/siyasî strateji - taktik savaşı olduğu kadar, bir uygulama kabiliyeti gösterisi olduğuna dikkat çeken Tarihçi Dr. Selim Erdoğan “Örneğin uzayan savaşlar tüm ülkelerin korkulu rüyası olduğundan dolayı için tüm ülke karargahları baskın taarruz planları hazırlamıştır. Örneğin Sakarya önünde Yunanlar bunu kuşatma harekâtıyla denemiş ve Mustafa Kemâl Paşa'nın Türk duvarına toslamışlardır. Bundan tam bir yıl sonra Mustafa Kemâl Paşa Afyon'da Yunanlara ‘baskın öyle olmaz, böyle olur’ dersi vermiştir” dedi. Yunanların işgal ettiği yerleri diplomasiyle alma konusunda da girişimleri olduğunu belirten Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
Haziran 1922'de bu bölgede bir İyonya Devleti kurmaya kalkmışlardır. Bu uydu devlet daha sonra kendi isteğiyle Yunanistan'a katılacaktır. Ama Büyük Taarruz'la birlikte Yunanların Rum azınlık için devlet kurup Türk çoğunluğa hükmetme planı da denize dökülür."
Bundan tam 16 sene sonra, 2 Eylül 1938'de Hatay Cumhuriyeti'nin kurulması ve bu devletin 1 yıl dolmadan Türkiye Cumhuriyeti'ne katılması da bir "o öyle değil, böyle yapılır" dersi verilmiştir dünyaya.
Çünkü burası zaten Mondros’la Türk vatanından zorla koparılmış bir kısımdır. İşgale silahla ilk karşı koyan da Hatay'dır. Sadece kanıyla değil, ruhuyla da böylesine Türk olan bir yeri emperyalistlerin elinden yine emperyalistlerin sömürü amacıyla geliştirdiği ‘kendi kaderini tayin’ gibi bir silahla geri almış olmanınsa tarifi yok.”