Cumhuriyet Genç Yazın sizlerle (31 Mayıs 2022)

Cumhuriyet'in gençler için, gençlerle beraber hazırladığı "Cumhuriyet Genç Yazın" okurlarımızla buluşuyor.

cumhuriyet.com.tr

YENİ GELECEK

ALİ KEREM KORKMAZ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

20. yüzyıl inceleneceği zaman akla doğrudan Soğuk Savaş gelmelidir. Soğuk Savaş’ı ise iyi anlamak için 1917’yi iyi bilmek gerekir.

1917’ye kadar değişim idesi/değişimin referansı denince akla 1789 gelirken 1917’den sonraki 20. yüzyıl devrimlerinde bu böyle değildir. 20. yüzyılın devrimlerine veyahut toplumsal hareketlerine bakarsak referans hep 1917 olmuştur (örn. Çin Devrimi, Küba Devrimi).

Yüzyıl, devrimci karakterin rol modelini değiştirirken toplumsal hareketlere de sömürge karşıtlığı gibi yeni özellikler de eklemiştir.

Bu hareketlerin en tepe noktasını biz 68 Hareketi’nde görürüz. 68 Hareketi, 1. dünyada, 2. dünyada ve 3. dünyada etkili olmuş içerisinde işçi, köylü, öğrenci, aydın gibi birçok bileşeni barındırmış fakat başarılı olamamıştır. Başarısızlıktan kasıt devrimdir yoksa kültürel hayat değişmiş, kapitalizm bunu piyasalaştırarak sahiplenmiştir.

1968, 1917’yi sahiplenmekle kalmamış ona eleştiriler de getirmiştir. Hareketin 70’lerin başında tamamen kesinleşen başarısızlığı ile birlikte süreçte bir araya gelen toplumsal hareketler birçok parçaya ayrılmıştır. Bu hareketleri bir gökkuşağına benzetirsek gökkuşağının renkleri birbirlerinden ayrılmıştır. 1970’lerde bu ayrışma net bir şekilde görülmektedir.

1968 yılında Paris’teki gösterilerden bir kare.

Bu yıllara denk gelecek şekilde eşzamanlı olarak Friedman’ın Keynes’i mağlup ettiği görülür. Neoliberalizm galibiyetini kanıtlamaya başlamıştır. Sermaye istediği toplumsal yapıları birer birer oluşturmaya başlamış, toplumsal hareketlerin zayıfladığı ve birbirlerinden ayrıldığı ülkelerde askeri darbeler görülmeye başlamıştır. Neoliberalizm kendine laboratuvar olarak Şili’yi seçmiş orada da Pinochet ortaya çıkmıştır. Ülkemizde ise bu darbe 1980’de Kenan Evren ile ortaya çıkmıştır.

1970 ve 1980’lerin toplumsal hareketleri 1960’ların hareketlerine göre daha farklılıklar gözetir. Bu tarihlerde savaş ve nükleer karşıtı hareketler yükselirken en büyük yükselişi kadın hareketi ve Yeşiller yapmıştır. Bu hareketler kendi partilerini, STK’lerini oluşturarak “devrimci” niteliklerini kaybetmişler, mücadele yöntemlerini değiştirip 1923’ü unutmuşlardır... ve sonunda neoliberalizm muzaffer olmuştur.

1990’lar boyunca ciddi arayışlar yeniden oluşmuş ve karşı küreselleşme sürecinin eşlik ettiği merkezi Latin Amerika olan Dünya Sosyal Forum dalgası başlamıştır. Bu hareket  bölünmüş toplumsal hareketleri bir çatı altına getirmiştir. Bu çatı altında dağılan gökkuşağının renkleri yeniden birleşmeye başlamış, neoliberalizme karşı yeni bir dünya düzeni tartışmaya açılmıştır. 2000’lerin sonuna doğru bu hareketlerin başkenti Akdeniz havzası olmuştur. 2008-2012 yılları arasında bölgede bir hareketlenme ortaya çıkmış ve Atina’da, Tunus’ta, Kahire’de sokak olayları yaşanmıştır. Gezi parkı ise bunun geç bir örneğidir. Sistem ise buna reaksiyonu popülizmle vermiştir.

KEMALİSTLER YENİ GELECEKTE NE YAPACAK?

Genç Kemalistler olarak önceki nesillerden devraldığımız kavgayı onların izlediği yolla geçtiğimiz ay içerisinde Ankara’da düzenleyip katıldığımız Büyük Kemalizm Kurultayı’nda gösterdik. O yola pek de paralel olmayan ama bazı noktalar da pek tabii kesişen yeni bir yol yarattık. Biz artık sorunlarda takılı kalmayıp çözümleri ortaya koyacağız fakat burada mücadelemizde yalnız olmamalıyız. Kurultayda birçok kez vurgulandığı üzere ayağı bizim bastığımız toprağa basan sosyalistler ve yine ayağı bizim bastığımız topraklara basan milliyetçilerle beraber ortak gayeye doğru hareket etmeliyiz. Yani özetle toplumsal muhalefetin milli kanatlarıyla milli gayeler çerçevesinde buluşmalıyız. Belli ki dünya yeni bir döneme giriş yapacak. Neoliberalizm yenildikten sonra toplumsal muhalefetin birleşmesi tamamlanıp yeni bir sistem, yeni bir dünya kurulacak.

1. dünya, Soğuk Savaş yılları boyunca 2. dünyadan etkilenip kendi değiştirmek zorunda kalmıştı. Bugün 1. ve 2. dünyadan bahsetmek mümkün değil fakat Neoliberallere karşı mücadelede kol kola gireceğimiz kişiler neoliberalizm karşıtı milliler olmalı ve neoliberal dünyayı etkileyip değiştirecek bir toplumsal muhalefet oluşturmalı... Bunun ilk ayağı pek tabii Türkiye Cumhuriyeti içerisinde gerçekleşmeliyken diğer aşamalarında daha iyi bir dünya için insanlık olarak hareket etmeliyiz.


BEKLEYENLER

MURAT TÜRKARSLAN

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ AÖF ADALET PROGRAMI

Onlar beni bekler...

Güneş tam tepede, gölgeler en kısa; günün en alevli saatidir. Sizin klimalı evlerinizde, ofislerinizde hatırınıza dahi gelmeyen gölgelerin boyunu, onlar alet kullanmaksızın ölçer ve beklerler beni bu saatlerde; bir gözleri gölgelerin boyuna, diğeri kapıya bakar hep, çite bakar. Gölgeler iyice kısalınca hafiften huysuzlanmaya, hareketlenmeye başlarlar. Saklandıkları gölgelikten çıkıp güneşin altında gerinerek kas açma, kanat germe hareketleri yapar, özlenen sevgiliyi beklercesine sevgi dolu bir tevekkülle uzanırlar yeniden yere, bir gözleri kapıda. 25 tavuk, üç horoz, iki tavşan, dört kedi, dört köpek, iki kuzu ve sayısını bilemeyeceğim çokluktaki karga, saksağan, serçe, köstebek, börtü böcek ve fındık faresinden müteşekkil bekleyenler ordusu bekledikçe gerilir, gerginleşir, huysuzlaşır. Mideleri guruldamaya başlar, gözleri seyirmeye. Sıkıntı ve heyecandan bazen birbirlerine sararlar: bir ani ısırık, belki gagalama, itme, çarpma.

ONLAR BENİ BEKLER...

Güneşin en tepede olduğu bu saatlerde bekleme ayinine katılım tamdır. Sabırları azalır, hareket çoğalır ve tam o anda ben kocaman beyaz aracımla görünürüm yolun ucundan. Muhtemelen bilmezsiniz, onlar renkleri tanır; aynı modelden de olsa bundan başka renk bir araca tepki göstermezler. Hatta araç modellerini de ayırt ederler, bu yeteneklerini de bilmezsiniz. Velhasıl “renkleri de araç modellerini de bilirler” dedik ya, yolun ucundan görünen aracı ve sürücüsünü ta uzaktan anlık bir kontrol, onlar için kimlik tespitine yeterlidir. İşte o an zemberekten boşanmış bir yay gibi boşalır gerilmiş kasları. Koşarlar kapıya, çıldırmanın haddi hesabı yoktur artık. Köpekler takla atar, kediler insan sesi çıkarır. Piliçler, uçamasınlar diye kesilmiş kanatlarına rağmen uçarlar, yaşlı ve şişman tavuklar uçma işini çelimsiz gençlere bırakıp popo sallayarak koşmayı yeğler. Tavşanlar zıplar. Bahçenin kadrolu elemanı olmayan gündelikçiler, yani karga, saksağan, serçe, köstebek, börtü böcek ve fındık faresinden müteşekkil yancılar güvenli köşelere, duvar diplerine, yüksek dallara taşırlar heyecanı. İnsan kendisini böyle coşkuyla bekleyenleri kırar mı hiç? Korna çalarım yaklaşınca ve yüksek sesle bağırırım araçtan inince. Elimde yemek sepetiyle açarım bahçenin kapısını ve seslenmeye devam ederim yukarıda adını saydığım tüm bekleyenlerime.

Yükselmiş gerilim, herkesin sırayla hakkını almasının ardından hiç görülmemiş, duyulmamış bir huzura bırakır yerini. Küçük kafalar, sırtlar, burunlar, enseler okşanır. Hal hatır sorulur, yoklama alınır, göbekler şişer ve düşen kan şekerleri güzel bir öğleden sonrası uykusuna davetiye çıkarır.

Pantolonunu eskitmeyenin, ayakkabısını temiz tutanın yeri yoktur bu nebat ve hayvanat krallığında. Bunu bilirim ve otururum kimi zaman çimene, kimi zaman toprak-saman karışımına, hatta kimi zaman kurumuş çamura; neresi olduğu fark etmez, zira bilirim ki konduğum esas yer, beni bekleyenler ordusunun gönül köşküdür. O yüzden bu 3 dönümlük bahçe içinde nereye yerleşsem güzel gelir bana. Her köşede yakalarım bana muhabbetle bakan gözleri. Nereye yaslansam sırtımda bir küçük bedenin sıcaklığını hissederim. Dünyada bundan daha rahat bir köşe yoktur sığınacak ve güneşe karşı horultularımız birbirine karışır bazen de. Beni sevenler ordusunun içindeyimdir ve başka hiçbir yerde kendimi bu kadar iyi, güvenli ve yararlı hissetmemişimdir. Belki kısa ama son derece derin ve huzurlu bir uykuya gözlerimi kapatırken tavşanın ne zaman hamile kalacağını, kedinin ne zaman doğuracağını, tavuk yumurtalarını, fındık farelerini, ektiğim soğanları, cevizi, şeftaliyi ve dutu düşünürüm. “Gitsem” derim, “uzaklara dahi gitsem, onlar beni bekler”... Onlar beni hep bekler...


ARALIK

DENİZ YILDIZ

ANTALYA ANADOLU LİSESİ

Sığamamak varmış 

Kal desinler diye gidiyorum derken

Hatırlanmak isterken 

Hiç merak edilmezken

Hiç sığamamak varmış

*

İnsan kocaman hissediyor sığamayınca

Canavar hissediyor ejderha oluyor

Ne kadar korktu acaba diyor

O zaman neden çiçeklerle süsledi benim çirkin boynuzlarımı?

Neden parlattı kanatlarımı?

*

Sığamamak varmış

Yıldızlar varken, uçurumlar, denizler, yağmurlar varken

Hiçbir yere sığamamak varmış 

*

Sığamadıktan sonra sürüklenmek varmış

Sadece adını bildiğin hayaletler

Tek tek sürüklemeye gelirmiş

Güneşten önce çekermiş uykudan

Bak, dermiş tam şuraya sığamadın

Susmazmış, kalbin sızlarmış

Sığamamak varmış

*

Suç varmış, acı varmış

Özürler dinlenmiş 

Her yere acabalar dağılmış

Acabaların üstü karalanmış, 

nedenler kalır, yakarmış

Sonra çok soğuk olurmuş

Üşümek varmış


Üniversite öğrencileri; öykü, şiir ve denemelerini kansu@cumhuriyet.com.tradresine gönderebilirler.