Balyoz sergisi yoğun ilgi gördü: ‘Pişmanlık duvarı oldu’
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik FETÖ kumpasu Balyoz'un üzerinden 11 yıl geçti. Davada yaşananları anlatmak için 11 Şubat' ta açılan ve yaklaşık bir ay süren “Bir Özgürlük Davasının 11. Yıl Anı Sergisi” sonrası, projenin fikir babası Emekli Albay İkrami Özturan Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı.
Çağdaş BayraktarBalyoz davasında yaşananları anımsatmak için Kadıköy Acıbadem'de düzenlenen “Bir Özgürlük Davasının 11. Yıl Anı Sergisi”, özel hapishane kurgusunun da etkisiyle yoğun ilgi gördü.
Balyoz kumpasının 11. yıl dönümü olan 11 Şubat"ta açılan ve 10 gün sürmesi düşünülürken talep üzerine iki kez uzatılarak yaklaşık bir ay süren sergi sonrası; projenin fikir babası, kumpas davalarla 32 ay hapis yatan emekli albay İkrami Özturan ile sergiyi ve Balyoz’u konuştuk.
Küratörlüğünü E. Piyade Albay Haluk Aydemir’in yaptığı sergide, 23 adet resim, 71 adet görsel, 24 adet belge, 46 adet mektup/kartpostal ve 23 adet obje kullanılmış... Böyle bir etkinlik fikri nasıl oluştu ve neden sergi?
Kumpas davalar döneminde sıra bana gelmeden önce hedefte olduğumu, beni de alacaklarını adım gibi emindim. Gözaltına alındığımızda bizleri ortalama beş sene içeride tutacaklarını öngörmüştüm. Çünkü TSK’de yapmak istedikleri dönüşüm, 2-3 senede olabilecek bir şey değildi. Kendi kendime yaklaşık beş sene hapiste kalacağız, gözaltına alınmamızın 10. yılında da sergisini yapacağım demiştim, pandemiden ötürü geçen sene yapamadık, 11. yıla denk geldi o yüzden.
Tutuklandığım ilk gün kitap yazmaya karar verdim. O andan itibaren yaşananları ayrı bir gözle izlemeye başladım. Bu kapsamda da ciddi bir arşiv oluşturdum. Bu arşiv de hapishane biçiminde tasarlanan, o günlerden mektuplar, resimler, gazete kupürleri ve kıyafetlerin olduğu bir serginin altyapısını hazırladı. Her şeyi çabuk unutuyoruz. O yüzden bu biçimde bir sergi kurguladım. Yoğun da ilgi gördü.
APOLİTİK DAVRANMA EĞİLİMİ ZAYIFLIYOR
Sergiye binlerce kişi geldi. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Bu serginin ilgi görmesinin nedenleri arasında şunlar sayılabilir:
Öncelikle hikayesi olan sanatsal etkinlikler her zaman ilgi görüyor. Adıyla, içeriğiyle, materyalleriyle özgün bir sergi olması da bir etken. Serginin, bir subayın şahsında neredeyse 1000 askerin ortak öyküsünü ve bir dönemi yansıtması açısından etkisi geniş bir temaya ve ortak paydaya dayanıyor. Bu da sergiye katmanlı bir ilgi ve geniş bir katılım yarattı.
Askerlerin haksızlıkla, hukuksuzlukla tasfiye edilmesini kabullenmeyen yurttaşlar sergiye sahip çıktı. Öte yandan haksızlık ve hukuksuzluğun bundan 10 yıl önce kumpas davalar yoluyla sadece askerlere yapıldığını düşünenler, gördüler ki hukuksuzluk ve haksızlık birçok yerde sivil asker demeden devam ediyor. İşte bu sergi, bu tepkinin yansıtıldığı bir platform oluşturdu.
İnsanlar artık bir yerlere ait olmak, güçlenmek, fikri olarak yeşermek, uğrunda mücadele edebilecekleri doğrulara yaslanmak ve duygudaş olmak istiyorlar. Siyasi konjonktürün yarattığı apolitik olma/davranma eğiliminin giderek zayıfladığını düşünenler için sergi manevi güç kazandıran bir girişim oldu.
En dikkat çekici etkenlerden birisi de, yukarıda da söylediğim gibi Kumpas davalar zamanında korkuları nedeniyle hukuksuzluğa tepkisiz kalanlar için, sergi bir günah çıkarma ortamı yarattı. Bu konuda özür dileyenlerin ve "Korktum gelemedim, uzak kaldım" diyenlerin, bunu ifade etmek için korkusuzca destek olabilenlerin, yazabilenlerin mektuplarının sergilendiği mektup standının önünü seçmeleri çok çarpıcıydı...
GÖZDAĞI İLE DÖNÜŞTÜRDÜLER
Hedefte olduğumu biliyordum dediniz. Neden hedef olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Kumpas davalarda seçilenlerin hepsi bir düşünceyi, temsil ediyor. Bu değerler bayrağımız, tam bağımsızlık, Cumhuriyetin ve ordumuzun kurucu dinamikleri. Hedef olmamın bu düşünceleri her zaman özgürce, cesaretle savunmamdan kaynaklandığını düşünüyorum. Hiçbir zaman “Bunu söylersem başıma bir şey gelir mi”nin hesabını yapmadım. Benim gibi birçok silah arkadaşım da düşünmedi. Zaten bunu düşünmeyenler hedef oldular.
Kumpastaki seçki başka argümanlar da içeriyor. Örneğin bir tane sivil memureyi de seçtiler, sivil mühendisi, genç teğmeni, emekli amirali, muvazzaf generali da seçtiler. Bizim gibi albay, binbaşı da seçtiler. O seçkiyi, kalanlara gözdağı verilecek biçimde paket yapıldı. Bu gözdağı ile kalan grup apolitik hale getirildi. “Başınıza bir şey gelmesini istemiyorsanız konuşmayın, biat edin” denildi. Ayrıca, uluslararası gözle bakılıp seçilenler de var. Ben de onlardan birisi olduğumu düşünüyorum.
ÖNCE TÜRKİYE DİYENLER HEDEF OLDU
- Bunu biraz açabilir misiniz?
NATO’da BM’de bir biçimde siz Türkiye’nin hak ve çıkarlarını savunduğunuzda, mensubu olduğunuz organizasyonun çıkar ve menfaatlerini, hatta o organizasyonların kurucularının çıkarlarını öncelemediğinizde veya buna karşı durduğunuzda doğrudan hedefsiniz.
Ben NATO görevinde bunu defalarca yaşadım, hatta tehdit edildim, “Bu projeler geçecek, bu projeler geçmek zorunda” denilerek. Bu durumlarda Türkiye’nin değil de o organizasyonların ve kurucularının çıkarlarını savunanlara da hiçbir şey olmadı. Ben NATO subaylığından, BM subaylığından önce Türk subayıyım dedim. Ben ve bunu diyen kişiler de isimli davalarda hedef oldu.
Tutuklandığınızda göreviniz neydi?
NATO’da 8 tane yüksek hareket kabiliyeti olan kolordu vardı. Tutuklandığımda o kolordulardan Türkiye’de olanın (HRF) Genel Sekreteriydim. Bir nevi de Kolordu Komutanının özel kalem müdürü gibiydim. Kolordu Komutanımız da şimdiki Sayın Savunma Bakanımızdı…
Kolordu sayısı değişmiş olabilir. Çünkü askeri çevremden koptum, askeri tesislere asla gitmedim, kader arkadaşlarım ve istisnalar hariç askerle de görüşmüyorum. Bu görüşmediğim askerlerden sergiye gelip günah çıkaranlar da çok oldu, “o zaman korktuk, affet” diyenler… Mektupların olduğu kısım bu yanıyla ağlama duvarı gibi oldu.
Size dönecek olursak, sıra dışı bir asker profili çiziyorsunuz. Sanatçı kimliğiniz de var…
Askerlik mesleğimden önce daha çocukluk çağlarımda sanata olan ilgimi kendim keşfettiğim gibi çevrem de bu konuda yönlendirmeye başladı. Memleketim Gaziantep’te meşk denilen müzik ortamlarında büyüdüm. Sonrasında resim yapabildiğimi fark ettim, şarkı okuyabildiğimi ve perküsyona ilgimi fark ettim. İlkokulda trampet takımındaydım. Birçok ünlüyü yetiştiren Gaziantep Lisesi’nin majörüydüm. Daha ortaokulda kişisel resim sergisi açma girişimim oldu.
Harp Okulu’nda hem TSM hem de THM korolarında görev aldım. Mezun olduktan sonra da müzik benim için başat bir pozisyondaydı. Güzel yazı yazmak, güzel konuşmak, şiir ve öykü denemeleri, bunların tümü hayatımda önemli yer aldı. Askerlikte tayinlerle sürekli bir yerden bir yere giderken bunu yürütmek kolay değil, ancak sanat ateşini yaktığınızda söndüremiyorsunuz.
Sanata yatkın olduğunu erken yaşta keşfeden birisi olarak askerlik tercihinin nedeni neydi?
Babam askerlik aşığı bir insandı. Gönülde bağlı ve bağımlıydı, asker olmamı istiyordu. Annem de tam tersini işliyordu bana. Tek erkek çocuktum, normalde Tıp Fakültesi tercihim vardı ve kazandım. Meslek seçiminde babamın tavsiyeleri daha belirleyici oldu. Bir de lise okuduğum dönem 1977-1980 yılları arasıydı. Sağ-sol çatışmalarının ortasında okuduk. Sürekli çatışmalara tanık oluyorduk. Arkadaşlarımız gözlerimizin önünde vuruldu, öldü. O evrede sanata ilgim yüzünden lümpen suçlamasına da maruz kaldım. Bolca özeleştiri verdim.
Şimdiki aklınız olsa o dönem özelinde daha politik olur muydunuz?
Kesinlikle daha politik tavrımız olurdu. Bugün geldiğimiz nokta da bunu gösteriyor.
Askerliğe girmenizde babanızın etkisinin, hatta baskısının payı olduğunu söylediniz. Peki askerliğe sizi bağlayan ne oldu?
Askerliğe devam etme nedenim, bu mesleğin karakterimle yüzde yüz örtüşmesiydi. Sanat diyorum ama askerliğin kendisi zaten sanat. İnsanları sevk ve idare beceresi sağlatmak başlı başına bir sanat. Öte yandan öğretmenlik çok güzel bir şey. Anadolu’dan gelen çocuklara bir şeyler anlatabilmek, doğruyu anlatabilmek. Sonra düşündüm, bu mesleğin içerisinde her şey var. Hem sanatçısınız, hem öğretmensiniz, hem eğiticisisiniz. Ve de yüksek disiplin…
Bu yanıyla tatmin edici bir meslekti askerlik ve askerliğe sıkı sıkıya sarıldım. Harp Okulu’nu 4.’lükle, Kara Harp Akademisi’ni 2.’likle, TSK akademisini 3.’lükle bitirdim. Brüksel Üniversitesi’nde Uluslararası Siyaset ve Avrupa Birliği bölümünü bitirdim. Orada da dünyanın dört bir yanından seçilen 105 öğrenci arasında ilk beşe girdim. Askeri birimlerle beraber 4 ayrı alanda yüksek lisansım var.
YENİ TİP ASKERİ MODELLE OLMAZ
Askeri donanımın sivil hayata etkisi nasıl oldu?
Mesleki donanım sizi sivil hayata da hazırlıyor. Bunu Eski TSK için söylüyorum, bunu mutlaka vurgulamalıyım, şimdiki TSK’den bahsetmiyorum. Sözleşmeli subaylar, başka bir meslekten gelip de insanlara sevk ve idare sanatını öğretecek, bu mümkün değil. Aldığınız eğitim, ders aldığınız hocalar, bu bir bütün. Ruh paketi diyorum ben buna, ruh paketini almazsanız siz savaşamazsınız. Size dersi anlatan kişi emekli bir paşa ya da emekli bir albay değilse siz o ruhu alamıyorsunuz.
Bir üniversitenin çok başarılı bir hocası bana Harp Tarihini anlattığı zaman, o doygunluğu, ruhu elde edemem. Çok değerli ve donanımlı hocalar var. Onlara saygımız sonsuz. Ancak hayatında arazi görmemiş, ayağına bot geçirip de Afyon’u, Kütahya’yı, Polatlı’yı gezmemiş, ayağı taşa değmemiş hocalar, masasının başında Harp Tarihi yazıyor, geçmiş olsun…