Darbe uyarısına gülüp geçtiler
17-25 Aralık’tan önceydi. Dönemin “Cemaati”, günümüzün FETÖ’sü sayesinde bazıları Silivri’de bazılarımız da dışarıda hapistik. Cemaatin hedefinde oldunuz mu, çok sayıda dostunuz yolunu değiştirir, selam vermekten korkardı. Nitekim, bunu daha sonra itiraf edenler de olmuştu.
Sertaç EşDershanelerin kapatılması tartışması yeni yeni uç vermişti ki Ankara Ticaret Odası (ATO) karıştı. Önceleri “Kent rantına ilişkin” bir mücadele olarak değerlendirdik. Günler geçince olayın farklı boyutlara geldiği anlaşıldı: Cemaate başkaldıranlar varmış...
Nasıl yani? ATO? “İktidardakilerin” yüzde yüz kontrolü altındaki bir yapı... Cemaatle mücadele konusunda umudunu yitiren ciddi bir kitle, “rant kavgasıdır, anlaşırlar” diye yaklaşıyordu. Çok sayıda isim biliyorduk, kent rantını cemaat gücüyle kontrol eden, ortakları arasında kendi tanımlarıyla “kapitalist” ancak görünürdeki kimlikleriyle “sosyaldemokrat” olanlar da dahil. Ama nasıl olurdu, Cemaate karşı başkaldırı, hatta ilk kademe seçimlerde büyük başarı sağlanması. Ama devamı gelemezdi bu girişimin.
Sonra anlaşıldı, ATO’da Cemaate başkaldıran birkaç kişiydi. Genel Sekreter Dücane Ergezen, Basın Danışmanı Birkan Kınalı ve Özel Kalem Müdürü Harun Musa Gülcan. Ergezen, “Devlet bir cemaate teslim edilemez” diye açıktan yüksek sesle konuşuyordu. Ergezen, AKP kurucusu Zeki Ergezen’in oğluydu. Kınalı ise daha önce MÜSİAD’da aynı görevi yapmıştı. Çevrelerinde kimse Fethullaçıların zararlı olduğuna inanmıyordu. Bu birkaç kişi haricindekilere göre, "Cemaaat ile mücadele edilmesi" akıl kârı değildi. ATO çevresinde Ergezen ve arkadaşları için “Delirmiş bunlar” nitelemesi yapılıyordu. Sonra bildiğimiz şeyler yaşandı, çevreleri ıssızlaştı, yalnızlaştılar. En yakın AKP’liler eleştiriyor, bazıları yetinmeyip haksız buluyor ve saldırıyordu. Düşünceniz, partiniz ne olursa olsun, Cemaate meydan okuduysanız, bunun affı olamazdı.
AŞILAMAYAN CEMAAT
Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, daha önce açıkladığı gibi Salih Bezci’yi desteklemişti. Karşısında Mustafa Deryal vardı. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, kesinlikle Fethullahçıların tasfiyesini istiyordu. Ancak inanılmaz ittifaklar kuruldu, inanılmaz kulisler döndü. Bir örnek vererek gelişmeleri anlatmaya çalışalım. Erdoğan’a çok yakın bir MÜSİAD üyesi o sırada umredeydi. İşlerinin kötü gitmesinden, borçlu olmasından yararlanılmıştı. Kâbe’den Erdoğan’ı aradı ve içinde Fethullaçıların ağırlıkta olduğu listeye kefil oldu. Sızma tamamlanmıştı. Ankara’nın başka kerli ferli isimleri devreye girdi. “Uzlaştıracağız” denilerek liste Cemaate teslim edildi. Cemaat karşıtı ekibin tüm telkinleri-girişimleri, Başbakanlık’ta etkisizleştirildi. Seçimde Deryal kaybetti ve Cemaat ağırlıklı ekip kazandı.
‘YANLIŞ AFFEDİLMEZ’
Seçimden sonraki aşamaya geçilince... Dönemin cemaati, günümüzün FETÖ’sü Dücane Ergezen’e dört koldan saldırdı. Yaptığı işlemlerde açık bulunamayınca Ergezen’in kurum doktorundan aldığı raporun sahte olduğu iddia edildi. Kadın doktordan baskıyla ve kendisine dava açılmayacağı garantisiyle ‘Ergezen’in sahte rapor aldığı’ yönünde ifade alındı. Aynı zamanda İranlı olan ve Türkçe konusunda sıkıntı yaşayan doktor, savcılıkta hakkında dava açıldığını öğrenince bayıldı. Ankara Tabip Odası devreye girdi ve meslektaşını kurtardı.
Ancak Ergezen, saldırılardan kolay sıyrılamadı. Hakkında soruşturma açılınca adliyede kendisini cumhuriyet savcısı Ömer Faruk Tezel, “Babanız Zeki Ergezen’i çok severiz. ATO bir işgüzarlık yapmış, bu şikâyetten bir şey çıkmaz. Savunmanızı ben yazacağım. Siz zahmet etmeyin” diyerek karşıladı. Savunmayı kendi yazdı ancak, kendi yazdığı savunmaya yedi yıl hapis istemiyle dava açtı. Tahmin edildiği gibi savcı FETÖ’den ihraç edildi. Ergezen hakkında açılan diğer soruşturmalar, takipsizlikle sonuçlandı.
ATO merkezli yaşanan olayda bir noktaya dikkat çekmek tarihsel anlamda önemli. Ergezen, “Başbakanlık başta olmak üzere dönemin ilgili kabine üyelerine FETÖ’nün devleti ele geçirme planı içinde olduğunu, ATO’nun bunlardan sadece biri olduğunu, hedefin devletin tüm alanlarına sızmak olduğunu, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz kalkışmasının yaşanacağını aylar öncesinden raporlayarak bazı kabine üyelerine ve ilgili makamlara sunduğunu” da söylüyordu. Sonuç mu, “Yaaa yapma” deyip gülüp geçilmiş...
Bir diğer şenlikli durum, ATO Genel Sekreterliği’ne getirilen isimle yaşandı. Göreve atanan Mustafa Babayiğit, 17-25 Aralık’tan sonra AKP’den istifa eden Kayseri milletvekili Ahmet Öksüzkaya’nın danışmanıydı. Hakkındaki “FETÖ imamı olduğu” suçlamasını inceleyen Gümrük Bakanlığı müfettişlerinin raporu şöyle bitiyor: “Cemaat imamı olduğuna dair belgeye rastlanmamıştır. Kaldı ki bir cemaate üye olmak, kişisel özgürlük ve inanç kapsamında değerlendirilmektedir.”
Ergezen ve arkadaşlarının yüzüne tüm kapılar kapanmıştı. Bugün FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyenlerin bir kısmı o dönem ATO’daki Cemaat karşıtlarını yalnız bırakanlardı. Haklarını ATO Başkan Yardımcısı Halil İbrahim Yılmaz şöyle teslim ediyor: “Biz o zaman FETÖ’yü bilmiyorduk. Dücane Ergezen ve arkadaşları o tarihlerde bizim cenahta kimsenin gösteremediği cesareti göstererek FETÖ’ye kurumsal bir duruş sergiledi. İlk işaret fişeğini onlar çaktı. Ergezen ve ekibine bizlerin ve devletimizin bir teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum. Onların mücadelesi olmasaydı ATO’da yaşanan gerçekler ortaya çıkmazdı.”
Demek ki, FETÖ’yle mücadelenin sağı, solu yokmuş...