AKP'li isimden Kemal Kılıçdaroğlu'na: Sizin samimiyetinize güveniyoruz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bursa'da, başkanı AKP'li olan bir dernek ile kahvaltı yaptı. Burada konuşma yapan dernek başkanı Ercan Yakut, "Türkiye’deki bütün siyasi partileri insanlık adına sağduyuya, söz söylemeye davet ediyoruz. Sizin samimiyetinize güveniyoruz" dedi. Kılıçdaroğlu ise, "Artık Türkiye’nin yeni bir aşama kaydetmesi lazım. Hem demokrasi açısından hem ekonomi açısından; yeni bir aşama kaydetmesi lazım" diye konuştu.

cumhuriyet.com.tr

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bursa’da; TR Düşünce Kulübü yönetimiyle kahvaltı yaptı. TR Düşünce Derneği Başkanı Ercan Yakut, kendisinin halen AKP üyesi olduğunu belirterek, “Önümüzde seçimler var. Sağduyu daha çok olmalı. Ne kadar sertleştirmek isteyen taraflar olursa olsun Türkiye’deki bütün siyasi partileri insanlık adına sağduyuya, söz söylemeye davet ediyoruz. Sizin samimiyetinize güveniyoruz” dedi.

Kılıçdaroğlu ise konuşmasında “Demokrasinin önünde kalın duvarlar var. Bu kalın duvarları kaldırmak milletin elindedir. Önümüzde seçimler olacak. Herkesin oyu benim başımın üstüne. Ama artık geldiğimiz süreç sandığa giderken elimizi vicdanımıza koyup oy kullanma sürecidir. Artık Türkiye’nin yeni bir aşama kaydetmesi lazım. Hem demokrasi açısından hem ekonomi açısından; yeni bir aşama kaydetmesi lazım” dedi. 

Kılıçdaroğlu şunları ifade etti:

Önemli olan nedir? Kimlikler herkesin şerefidir, inanç herkesin manevi dünyasının zenginliğidir. Böyle bakmamız lazım. Böyle bakmayıp da inancı siyasette kullanırsak, kimliği, yaşam tarzını siyasette kullanırsak; toplumu asıl meşgul olması gereken alandan koparıp kendi içinde kavga eden bir topluma dönüştürmüş oluruz. Bugün Türkiye’nin geldiği nokta budur, bu noktadan çekip çıkarmamız lazım. İşsizlik var, nasıl çözeceğimizi tartışacağımıza kimliğini, inancını tartışıyoruz. Ne için, işsizlik sorununu gizlemek için. Bu siyaset değil. Bu siyaset Türkiye’de hiç kimseye yarar getirmez.

"İŞSİZLİK SORUNUNU GİZLEMEK İÇİN"

Sosyal devlet dediğimiz bir kavram var. Sosyal devlet üzerinde de yeterince durmuyoruz. Devletin sosyal olması, yani devletin bütün bireylerine zayıfından en varlıklısına kadar yardım etmesi ve kapı aralaması, özellikle düşük gelirli kesimlerin korunması demektir, sosyal devlet… Devlet hiç kimsenin yatağa aç girmediği, herkesin işinin, aşının olduğu ve dolayısıyla o devlette huzur, kalkınmanın olduğu bir anlayışı hakim kılacaktır sosyal devlet. Biz sosyal devleti de yeniden inşa etmek zorundayız. İnsanlar yoksul olabilirler, hiçbirimiz mal varlığı ile doğmadık. Giderken de bir şey götürmüyoruz. O zaman doğuş ile ölüm arasındaki tarihi, insanlık tarihini çok iyi bilmek ve değerlendirmek zorundayız. Gelirken bir şeyimiz yoktu, giderken bir şeyimiz yok. O zaman hırsımızı bir şekliyle gem vurmak zorundayız.

Hem diyoruz ki koşusu açken tok yatan bizden değildir. Güzel mi, güzel; doğru mu, evet doğru. Komşusu açken tok yatan binlerce kişiyi görüyor muyuz, görüyoruz. Alkışlıyor muyuz, yeri geldiğinde alkışlıyoruz. Yanlışımız burada. Onları alkışlamayıp da yeri geldiğinde, ‘Milyonlarca işsiz var, buna çözüm üretmeniz lazım. Bu ülkede evladına pantolon alamadığı için intihar eden babalar var. Bizim bunlarla ilgilenmemiz lazım’ demiyoruz.  

‘Devletin dini adalettir’ diyoruz, değil mi? Kâinatın adalet üzerine inşa edildiğini biliyor muyuz? Adalet konusunda ne yapıyoruz biz. Ne yaptık adalet konusunda biz? Adaleti eğer inşa edemezseniz, toplumda egemen kılamazsanız; ülkeye huzuru getiremezsiniz. İşin özü budur. Adalet aynı zamanda liyakat demektir. Aynı kökten geliyor bunlar. Acaba gerçekten biz devletin yönetiminde işi ehline veriyor muyuz? Eğer işi ehline vermiyorsak, devlet adaletle ve iyi yönetilmiyor demektir. Siz bankanın yönetim kurulu üyeliğine bankacılıkla ilgisi olmayan birisini, mesela bir arkeolog getirirseniz, arkeolog başımın üstüne onun görevi ayrı, yapar o işi. Ama, ‘taş yerinde ağırdır’ diyoruz. Taş yerinde ağrırsa, arkeolog kendi alanında, finansçı kendi alanında görev yapmalı. Bu devlette liyakat demektir.

"İNSANLAR BİZİM İNSAN OLDUĞUMUZU GÖRSÜNLER"

Siyasette gerçekten uygarca bir tartışma alanı ve zemini var mı Türkiye’de? Yok. Ben 1970’li yılları bilirim. Genel başkanlar çıkar televizyonlarda uygar insanlar gibi tartışırlardı. Gazeteciler soru sorarlardı, onlar da cevap erirdi. Ne oldu da biz bu kadar geriye gittik, niçin insanlar tartışmıyor?

Bir ara bakın, bir televizyoncu arkadaşım dedi ki ‘Biz bayramda röportaj yapmak istiyoruz, parti liderleri ile…’ Tamam dedim. ‘Bakın benim size bir önerim olsun, gidin bütün liderleri davet edin, bir Kurban Bayramı’nda, bir Ramazan Bayramı’nda çıkalım televizyona, böyle bir parkta olsun, her birimiz bir sandalyeye oturalım, masanın önünde de çaylarımız olsun, hiç siyasete girmeyelim, çocukluğumuz anlatalım, gençliğimizi anlatalım, nasıl evlendiğimizi anlatalım.’ Ya insanlar bizim insan olduğumuzu görsünler, bilsinler.

Otobüs fiyatını belirleyen de içtiğiniz suyun fiyatını belirleyen de siyasettir. Uçağa bindiğiniz de biletin fiyatını belirleyen de kurduğunuz fabrikanın iznini almak için başvurduğunu yer de siyasettir. Dolayısıyla siyasetin ahlaklı zeminde büyümesini ve gelişmesini sağlamamız lazım. Yani ahlaki kuralları, etik değerlere önem vermemiz lazım. Kirli insanların siyasetten arınması lazım. Siyaset zenginleşme, köşeyi dönme aracı değildir. Siyasetin özü halka hesap vermektir.