Yazını ve yapıtlarıyla Şahsene Camız!

Kitaplarla Cumhuriyet coşkusuyla yaşandığı, saf bir kasaba yaşamının huzurlu ortamında çocuk yaşlarında güçlü bir bağ kurdu. Usta yapıtlarla erken yaşlarda tanıştı. Bunda Kurtuluş Savaşı öyküleri, anılar ve bal damlayan dillerine hayran olduğu masalcılardan dinlediği masallarla örülü yetiştiği sıcak aile ortamının etkisi büyüktü. Yazarlığı ve öğrencilerini çok seven Cumhuriyetçi, Atatürkçü aydın bir öğretmen olma yolunda ailesinin yanı sıra idealist öğretmenlerinin de teşvikiyle sürekli okudu. Atatürk devrimlerine yürekten bağlı bir ailede ve eğitim yaşamında yaşamı her adımlayışında okumaya, yazmaya ve öğretmeye yüreklendi. Derken öykü ve şiir yazmaya, yayınlamaya başladı. Masallarla büyüyen bir çocuk ve bir dil öğretmeni olarak dilinin anlatım zenginliğine, melodisine, şiirselliğine, matematiğine hayranlığıyla, usta yapıtlarında güçlü kadim folklorik dokusuyla yer verdiği, geleneğe saygıyı pekiştiren, masallarımıza sımsıkı dokunmuş ve edebiyatı özgünleştiren deyişlerimizi yoldaşı kıldı. Özellikle toplumu besleyen masallarımızın gelecek kuşaklara aktarılmasına, anlatılmasına adandı, bu ülküyle dinledi, yazdı, yazıyor Şahsene Camız. Dediği gibi “Bir kaynak suyu denli temiz bir Türkçeyi, zenginliğini, şiirselliğini tanıyarak başladığım yolculuğun ruhumdaki, dilimdeki izleridir görüp gözledikleriniz. O masalcılarda, masal kişilerindeki ruh temizliği. Çocukluğumuzun vazgeçilmez lezzeti olan masallarla beslendi kişiliğimiz. Her şeye karşın; sürdürdüğümüz iyimserlik, koruduğumuz umutlar, iyi niyet, o günlerin armağanıdır bize.” Usta yazar Şahsene Camız ile yazın yolculuğunu, usta yapıtlarını ve dolu dolu tasarılarını konuştuk.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

 

‘EN ÇOK ÇOCUKLUĞUMUZDAN

BESLENİYORUZ!’

- Erken yaşlarda yazmaya başladığınız düşünülürse, her şey nasıl başladı?

Kitaplarla yakın ilginizi, bağınızı ve bunda Kurtuluş Savaşı öyküleri, anılar ve masallarla örülü yetiştiğiniz sıcak aile ortamının etkisini de anarsanız neler söylersiniz?

Farklı sosyal çevrelerden konukların gelip kaldığı, söyleştiği bir evde büyüdüm. Akrabalar, dostlar, dostların dostları… Büyüklerimizin sevdiği kişiler bizim de değerlilerimizdi. Dedelerim, topraklarımızın nasıl vatan olduğunu nemli gözlerle anlatırlardı. Kahramanların ağzından yakın tarih dersiydi. Sıcak ilişkilerin Cumhuriyet coşkusuyla yaşandığı, saf bir kasaba yaşamının huzurlu ortamı...

İlkokula başlayınca Halk Kütüphanesi’yle tanışıyoruz. Bal damlayan dillerine hayran olduğum masalcılarıma, yazılı anlatımın ustaları ekleniyor. Sonra öyküler, masallar… Yaşamımızda en çok çocukluğumuzdan besleniyoruz. Geniş aile ortamı, dinlemek, okumak, yaşamı damıtarak yaşamanızı sağlıyor. Yazmaya başlıyorum.

‘İDEALİST ÖĞRETMENLERİN,

İDEAL ÖĞRENCİLER YETİŞTİRME

ÇABALARININ TANIĞIYIZ!’

- Kitaplar, yaşamınızın yönünü nasıl belirledi? Öğretmen olmanızda da yine okuduğunuz Çalıkuşu” romanının etkisi olduğunu ifade ediyorsunuz bir söyleşinizde.

Dinlediklerimi, okuduklarımı içselleştiriyordum. Türkçe dersini çok seviyordum. Çalıkuşu romanıyla karşılaşıyorum. Sonra da Vurun Kahpeye. Artık “Ne olmak istiyorsun” sorusunun yanıtı hazır. Öykü ve şiir yazıyorum. Kimse bilmiyor ama yazın öğretmenlerim anlıyor.

Öğretmenimiz Memduh Altay’ın çıkardığı Gergef’te yazılarımı görmenin tadını yaşıyorum. En büyük düşüm İzmir Eğitim Enstitüsü sınavını kazanıyorum. İdealist öğretmenler ve seçilmiş 36 kız öğrenci arasındayım. Kompozisyon öğretmenimiz, değerli sanatçı İ. Zeki Burdurlu.

Sürekli okuyor, her türü yazıyoruz. Düzeltiliyor, eleştiriliyor. İdealist öğretmenlerin, ideal öğrenciler yetiştirme çabalarının tanığıyız. Öğretmenliği, öğrencilerini çok seven öğretmenler oluyoruz.

- Öğretmenlik yaşamınız boyunca yazdığınız ve derlediğiniz masallarla bağınızı, duygu birliğinizi anlatır mısınız?

Son anlatıcılarından dinlediğim her masalı önce kendi tezgâhımda dokudum. Tamamladığım her masalla tattığım huzuru anlatamam. Salt sözlü gelenekte yaşayan, son anlatıcılarıyla yitip gidecek olan bu değerler artık sonsuza ulaşacaktı. Toplumu, bizi, beni besleyen masallarımız artık gelecek kuşaklara anlatılacaktı. Bu gönül rahatlığı içinde dinledim, yazdım, yazıyorum.

Fotoğraf: Vedat Arık

‘MASALLAR, DÜNYA EDEBİYATININ

ÇIKIŞ NOKTASI!’

- Sevgili Sennur Sezer’in “Ben dedemin beşiğini…” adlı yazısındaki değerlendirmelerinden alıntı yapmamak olanaksız:

“Artık masal anlatan nineler, büyükanneler yok ama neyse ki hâlâ masal derleyenler var. Onlar sayesinde bu geleneksel kolektif hafızanın ürünleri farklı bir biçimde de olsa aktarılmaya devam ediyor. Kahveci Güzeli, Anadolu’dan derlenmiş bir tutam masal sunuyor okurlara.”

Masalların yaşı yok, zamanı yok, modası yok! Sorum net; masalları neden çok önemsiyorsunuz?

Masallar, dünya edebiyatlarının çıkış noktası. Toplumları emzirmiş, beslemiştir. Halk dilini tüm duruluğu, anlatım derinliği, zenginliğiyle yansıtır. Sözcüklerle büyülü bir dünya çizilirken deyimler, mecazlar da tattırılır. Genç kuşakların hamuruna saf bir maya eklenir. Öğüt verir gibi değil, tekerlemeler, esprilerle süren bir mutlu sonla.

“Dinleyicilerin dikkatleri yirmi dakikadan uzun süre canlı tutulamaz” görüşlerine karşın saatlerce nefesler tutularak dinlenen; çocuğu mutlu uykularla büyüten, düşlerini gerçekleştirme isteği de veren tüm dünya masalları, ortak insani değerleri aşılar. Öyleyse huzurlu bir dünya kardeşliğini de sağlayacaklardır. Geldiğimiz şu noktada dileğimiz bu değil mi?

Dinledikleriyle dilinin zenginliğini, şiirselliğini içmiş; kültürünü, değerlerini öğrenmiş huzurlu bir çocuktum. O masallara, masalcılara borcum vardı, çocuklara da. Derlemeli; öğrencilerimi, dinleyicilerimi, okuyucularımı bu sorumluluğa katmalıydım.

MASALLARA TAT KATAN

TEKERLEMELER!

- Masal kitaplarınızda dikkat çeken bir nokta da derin anlamları, güçlü kadim folklorik dokusuyla yer verdiğiniz, yetkin bir okumayı, yetkin bir içselleştirmeyi geliştiren ve geleneğe saygıyı pekiştiren deyişler / deyişlerimiz.

Kaleminizin deyişlerle yoldaşlığını, masallarımıza sımsıkı dokunmuş ve edebiyatı özgünleştiren deyişlerin gücünü burada yorumlar mısınız?

Masallarla büyüyen bir çocuk ve bir dil öğretmeni olarak dilimin anlatım zenginliğine, melodisine, şiirselliğine, matematiğine hayranım. Bir bölümü artık konuşma, yazı dilinde kullanılmayan deyimlerimizin unutulmasına çok üzülenlerdenim. Bunları dilimize yerleştirmenin öncelikli görevim olduğuna inanıyorum.

Masallara tat katan “döşeme” tekerlemelerini genellikle kendim yapıyorum. Az sözcükle konuşup yazışmaya başlayan yeni kuşaklara dilimizin, kültürümüzün zenginliğini tanıtmak, tümümüzün ilk görevi bence…

Fotoğraf: Vedat Arık

‘YAZDIKLARIM SABIRLA BEKLEMİŞTİ.

YAYINLATMAK İÇİN ÖNCELİĞİM

MASALLARDI.’

- Emekli olduğunuz dönemde kaleme aldığınız Bücürük’le Büyücü Ablası (Can Yayınları) adlı kitabınız için şöyle bir değerlendirmeniz var:

“Bir gün, sizden ayrılmanın zor olacağını biliyordum, yaşadım. İşte bu günlerde, küçücük bir kız, tatlı Büyücüm, en büyük tesellim oldu. Ardından, Bücürük takıldı peşimize, süslü bir uçurtma kuyruğu gibi. Mutlulukla izledim onları. Sevgili çocuklarım, işte bu güzel kitabın kahramanları biraz onlar, biraz da -yazarken hep yanı başımda olduğunuzu duyumsadığım- sizlersiniz.”

Yazın yaşamınızın özellikle emekli olduktan sonraki ivmesini değerlendirirseniz neler söylersiniz? Sırasıyla hangi yapıtlarınızı kaleme aldınız ve yayınladınız?

Öğrencilerimi tutkuyla sevdim. Emekli olmak zordu ama zamanıydı. Yazdıklarımı henüz bir yayınevine de göndermemiştim. Öğretmenliğimle yarışmasından korkmuştum. Yazdıklarım sabırla beklemişti. Dinlemeyip yarışmalara katıldılar ama güzel sonuçlarla dönüp beslediler beni.

Yayımlatmak için önceliğim “masallar”dı. Güneş Yüklü Masallar yaşamımdaki özel yerini hep koruyacak olan Can Yayınları’nda yayımlandı (2010). Emekliliğimin avuntusu, yeğenim Efsun’a okumak üzere aldığım notlar, ikinci dosya Bücürük’le Büyücü Ablası (2012)...

Mutlu çocukluk yazlarımın izleğinde Şirin Sincaplar ve Yaşlı Çınar (2013)... Kahveci Güzeli (2014)... Ardından Beyaz Balina Yayınevi’nde Şakacı Dedem Nasreddin (2018)...

Bir büyük düşüm de Cumhuriyet ailesine katılmaktı. Bu kapıyı Çevreci Uç Uç Böceği (2022) araladı. Doğa katledildikçe yanan yüreğimi, bu böcecik rahatlattı azıcık. Üstelik şair ruhlu, esprili bir uğur böceğinin tüm şirinliğiyle…

‘MASALLARIMIZI DİNLERKEN, YAZARKEN

BENİ ÇOK ŞEY ŞAŞIRTTI!’

- Kahveci Güzeli’nin “Önsöz”ünde “Masallarımızı dinlerken, yazarken şaşırdığım çok oldu” diye bir ifadeniz var. Sizi nelerin şaşırttığını ve masalları derlerken tanıştığınız o bilge insanları, masalcıları, anlatıcıları anlatır mısınız?

Beni çok şey şaşırttı. Masalcılarımızın yüzlerindeki, seslerindeki sıcaklık, dillerindeki anlatım zenginliği, sözcüklerle çizdikleri dünyanın büyüleyiciliği, güçlü bellekleri. Ayrı bölgelerden dinlediğim masallardaki ortak özellikler hatta bazen aynılık.

Azerbaycan, Özbekistan’dan gelen iletilerdeki aynılık ya da benzerlik vurguları. Dünya masallarındaki ortak ruh. İncelediğim Rum Masalları’nda Can Yayınları, Yunanistan’dan derlenen bazı masalların Fethiye’den mübadeleyle göçtüğü dipnotu.

Çocukluğumuzun masalları. Kazak Masalları adlı yapıtta ne çok ortak masal gördüm, getirip yaşattığımız. İskandinav, Alman…vb pek çok ülke masalındaki gibi…

‘MASALLARLA BESLENDİ KİŞİĞİLİMİZ!’

- “Çöpçatan” ve Anadolu’dan derlediğiniz 15 masala yer verdiğiniz Güneş Yüklü Masallar (Can Yayınları)... Yine sadece çocuklara değil aynı zamanda yetişkinlere de yönelik, yetişkinlerin düş gücünü de harekete geçiren, kıssadan hisselerini yetkin, zengin ve içten dille duyumsatan bir yapıtınız.

Bir kaynak suyu denli temiz bir Türkçeyi, zenginliğini, şiirselliğini tanıyarak başladığım yolculuğun ruhumdaki, dilimdeki izleridir görüp gözledikleriniz. O masalcılarda, masal kişilerindeki ruh temizliği.

Kitabımın önsözünde dediğim gibi: “Çocukluğumuzun vazgeçilmez lezzeti olan masallarla beslendi kişiliğimiz. Her şeye karşın; sürdürdüğümüz iyimserlik, koruduğumuz umutlar, iyi niyet, o günlerin armağanıdır bize. Yaşamda karşılaştığımız kötülüklere karşı bile, bir Keloğlan saflığıyla uğraş verir de baş edemeyiz bazen. Sonra da beklenmedik bir Keloğlan ya da küçük evlat akıllılığıyla bir umar arar, buluruz…”

Fotoğraf: Vedat Arık

‘OKUYUCULARIMI ÖZELLİKLE ÇOCUKLARI

ŞİİRLE, DİLİMİZİN SİMGESELLİĞİYLE

BULUŞTURMAYA ÇALIŞIYORUM!’

- Doğayı ve hayvanları, çocuk dünyalara; tüm şiirselliği, tüm tınıları ve ezgileriyle işleyen bir yazarsınız. Yapıtlarınızın özellikle de yeni yapıtınız Çevreci Uç Uç Böceği’ndeki (Cumhuriyet Kitapları) metaforik evreninine ilişkin ilk elden vargınızı sormalı..

Okuyucularımı özellikle çocukları şiirle, dilimizin şiirselliğiyle buluşturmaya çalışıyorum. Şiir, çocuğun estetik duygularını geliştirir, damıtarak düşünmeyi, yazmayı benimsetir. Dilini kusursuz, etkileyici şekilde kullanmaya özendirir.

Kahramanımız Uğur Böceği de şair ruhlu. Ailesine, çevresindeki tüm canlılara bağlılığının, doğaya duyarlılığın kaynağı da bu olsa gerek. Belki cesaretinin ve mücadeleciliğinin de…

ATATÜRK VE ‘GÜNEŞ YÜKLÜ ANILAR’

- “O’na, değerli yol arkadaşlarına, isimsiz kahramanlarımıza... Gazi Meclis’imizin değerli milletvekillerine…Yüzüncü yıl’dan sonsuza...” sözleriyle ithaf ettiğiniz Güneş Yüklü Anılar’a ilişkin ne sorsak az!

Ailenizin gönlünde de taht kurmuş Atatürk’ün adını ilk duyuşunuzdan yıllar sonra yapıtınızı yine titiz bir inceleme sürecinin ardından kaleme alana kadarki izleği, o ‘izinde’liği anlatır mısınız?

Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılı için hazırladım. Ailemden, özellikle dedelerimden dinlediğim sevgili Atatürk’e okudukça büyüyen bir sevgi, hayranlıkla bağlanmıştım. “İnsan Atatürk”ü anlatan anıların sıcaklığı, inandırıcılığında da neden hâlâ çok sevilen bir lider olduğunu anlayacaktım.

Seçtiğim anılarını şiirsel bir anlatımla yazmalı, bir insan ve bir kadın olarak, ödenmez borcum için bir adım daha atmalıydım. İçime sinen, henüz yayımlanmamış bir dosya…

‘AĞAÇLARIN ANLATTIĞI ÖYKÜLER’

- Ağaçların Anlattığı Öyküler... Doğa, insan ve yurt sevgisiyle kaleme aldığınız ve güçlü bir farkındalık yaratan öykülerinizin başında gelen bir yapıtınız. Her geçen gün kendisini yeniden yazdıran / yazdıracak olan bu öykülerinizin ağaçlarını, ülküsünü, biçemini, evrenini anlatırsanız neler söylersiniz?

Bir ağacın yaşamımıza katkılarını, onlarsız umarsızlığımızı yaşayarak öğrenmiştim. Kuşların, sincapların, börtü böceğin ağaçsız olamayacağını. Gölgelerinde yapılan söyleşilerin anlatılmaz tadını. Ancak yakılıyor, kesiliyor, sökülüyorlardı acımasızca.

Umudum çocuklarda, gençlerdeydi. Ben de yazmalıydım. Her birini ülkemizin bir köşesine dikmeli, oradaki güzel insanların öyküleriyle kökleştirmeliydim. Şiirsel bir dille, yurt-insan sevgisiyle birleştirip mitoloji ve arkeolojiyle harmanlayarak. Basılmayı bekliyor.

‘ÇOCUKLAR İÇİN YAZDIĞIM ÖYKÜLERE

ŞİİR ÇOK YAKIŞTI!’

- Yazın yaşamınızda şiir ve öyküler koşut ilerliyor. Biri diğerine yeğ değil kuşkusuz...

Kadim sözlü geleneğin izinde ve duygusunda kaleme aldığınız anımsayışlarla rengarenk kimi metaforik, kimi kavramsal bir düzlemde gelişen şiirleriniz; aile, yurt, doğa, hayvanlar, mazi ve masallarla el ele...

Kimi eleştirel fakat her daim iyimser, hasretli fakat ulaşma / kavuşma umudu diri, düşsel fakat bir o kadar yaşamın ta kendisiyle omuz omuza...

Çocuklar için yazdığım öykülere, şiirler çok yakıştı. Bunun, çok haklı nedenleri var. Çocuklarımızı ne denli güzel, özenli, duyarlı, ulusuna, insanlığa bağlı, güzel insanlar olarak yetiştirebilirsek geleceğimiz o denli aydınlık olacak. Bir zerre katkım olursa ne mutlu…

OKUYUCULARI BEKLEYEN YENİ KİTAPLAR,

MASALLAR VE ÖYKÜLER...

- Yeni tasarılarınızdan bahseder misiniz? Hangi masallar ve yapıtlar bekliyor okuyucularınızı?

Masal konusunda bir “sempozyum” yapılmalı. Tanışılmalı, konuşulmalı, masallar anlatılmalı, geleceğe dönük planlar hazırlanmalı. “Bir Gülücüğe Bir Masal”, “Horhor’un Leblebisi”, “Akide Şekeri” dosyaları Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlanacak.

Şiirler, çocuk şiirleri, Nasreddin Hoca fıkraları yayımlanmayı bekleyen dosyalar. Baskıları tükenen ilk dört kitabım da öyle. Ağaç öyküleri yayımlanırsa, seriyi başka ağaçlarla sürdürmeyi düşünüyorum. Ve sabırla bekleyen öykülerim var…