Philippe Blanchon’dan ‘Gertrude Stein’
Gertrude Stein hakkında ne biliyoruz? Amerika doğumlu şair, yazar, koleksiyoner, dil cambazı ve kadın hakları savunucusu olduğunu... Yaşamının çoğunu Fransa’da geçirdiğini... Fleurus Sokağı no 27’deki dairesinin Picasso’dan Hemingway’e, Pound’dan Fitzgerald’a resim sanatının ve edebiyatın merkezi haline geldiğini... Dil ve üslup konusunda her zaman takıntılı olduğunu... Avrupa’da sanat tarihini baştan aşağı değiştirecek kültürel devrimlere ve yeniliklere birinci elden tanıklık ettiğini... Philippe Blanchon, Gertrude Stein’ın Yapı Kredi Yayınları’nca Şehsuvar Aktaş tarafından dilimize çevrilen aynı adlı biyografisinde çağa damgasını vurmuş aykırı bir karakterin yaşamındaki kırılmaların izinde önemli bir biyografiye imza atıyor.
İlkiz KucurYaşamının en verimli yıllarını Paris’te geçiren ve sanata yön veren dünyaca ünlü Amerikalı yazar ve eleştirmen Gertrude Stein’ın (1874-1946) Yapı Kredi Yayınları tarafından Şehsuvar Aktaş tarafından dilimize çevrilen aynı adlı biyografisini kaleme alan Philippe Blanchon, sadece Stein’ın yaşamına değil onlarca sanatçıyla buluşmalara, kesişmelere, anılara tanık ediyor.
Evinin duvarları Cézanne, Gauguin, Picasso, Matisse gibi pek çok ressamın tablolarıyla donatılmış sanatla soluk alıp veren Stein’ın yazar arkadaşları arasında Hemingway, Apollinaire, Fitzgerald hatta Ezra Pound, Virginia Woolf ünlü yayıncı Sylvia Beach’in olduğunu görüyoruz.
Sonra James Joyce ile de tanıştığını fakat aralarında bir dostluk olduğunu söylenemez zira kendisini ondan biraz daha üstün gördüğünü öğreniyoruz.
Tıp eğitiminin ardından abisiyle birlikte Paris’e giden ve meşhur Fleurus Sokağı’na yerleşen Stein’ların evinin nasıl adım adım Picasso, Hemingway, Pound, Apollinaire, Matisse, Sherwood Anderson’un ve daha pek çok sanatçının kapısını çaldığı, sanat kuramlarının geliştirildiği hatta neredeyse Kübizmin temellerinin atıldığı yer olduğuna tanık oluyoruz.
Uzun akşam yemekleri, sergiler, seyahatler, ileride dünyaca tanınacak ressamların ilk yılları Avrupa ve Amerika’da konferanslar; dil üzerine çalışmalar, şiirler, romanlar ve pek çok alanda yayınlanmış kitaplar; hayat arkadaşı Alice B. Toklas ile entelektüel sohbetleri ve savaş yıllarında insanlık adına gönüllü çalışmaları Steın’ın yaşamının kitapta tanık olduğumuz diğer süreçleri.
Philippe Blanchon’un kaleminden, abisi ile birlikte zamanının en büyük resim kolleksiyoneri de olan Gertrude Stein’ı okumak; dönemin Paris’inde kitapçılarda dolaşmak, La Seine nehrinin kıyısında bir kafede oturup bir şeyler içmek, Paris’te açılacak sergilerin heyecanını duyumsamak, sergiler ile ilgili değerlendirmelerini öğrenmek, başlayan ve biten aşklarına tanık olmak, Lüksemburg Bahçesi’nde uzun uzun tartışmalarla yapılan yürüyüşlere katılmak demek.
Çok az insanın sürebileceği dolu dolu ve verimli bir yaşam süren Gertrude Stein’ı tanımak isteyen başta sanat ve edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir biyografi.