Özgür Demirci’nin ‘Vaatler Antolojisi’ başlıklı sergisi, Pilot Galeri’de görülebilir
Pilot Galeri, siyasi sistem ve topluma eleştiri getiren bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Özgür Demirci’nin “Vaatler Antolojisi” başlıklı sergisi, 25 Haziran’a dek görülebilir.
Orhun AtmışÖzgür Demirci, eserlerinde özellikle seçim dönemlerinde verilen sözlerin seçim sonrası toplum tarafından unutulduğuna dikkat çekerek, bu unutmanın benzer süreçlerin tekrarlandığı bir yapı oluşturduğuna dikkat çekiyor. Sergi, sanatçının son üç yıla yayılan düşünce sürecinin ardından ürettiği video, obje ve yerleştirmeleri bir araya getiriyor.
Sanatçıyla konuştuk.
- Sergide, verdikleri sözleri tutmayan siyasi öznelerin yanı sıra bu sözleri unutan topluma da bir eleştiri var. Siz nasıl açıklarsınız?
Serginin bütününe yayılan kaybolma ve unutma halini siyasi parti ya da figür eleştirisinden ziyade alışılagelmiş, hep aynı tekrarlardan oluşan sistemin varlığını devam ettiren toplumun eleştirisi olarak okuyabiliriz. İnanç ve güven düzleminde yer alıyormuş gibi görünen fakat zamanın dinamiklerini argüman haline getirerek ya da karşıt söylemler geliştirerek inandırılan bir topluluğun, buna hepimiz dahiliz, neden olduğu sonuçları yaşıyoruz. Siyasal ikna yöntemi, demokrasinin egemen olduğu toplumların en önemli yöntemlerinden biridir. Seçim sürecinde söylenen sözlerin büyük bir çoğunluğu anlık etki yaratmak üzerine söylenmiş, faaliyete dönüşemeyecek nitelikte sözlerden oluşuyor. Seçim öncesi söylenen akılda kalıcı, provokatif söylemler zihinde yer ederek seçmen refleksinde önemli bir rol oynuyor. Asıl önemli konu, verilen vaatleri takip edecek sosyal mekanizmaların varlığını hiçe sayarak, bireysel hak arayışlarını bürokratik zorluklar içinde çaresiz bırakan sistemin aynı döngü içinde devam etmesidir. Umut etme ve umutsuzluk halinin bir denge içinde ilerlediği sergi buzdan harflerle yazdığım Yeni Bir Başlangıç yazısının eriyerek suya dönüşmesi ve oradan gelen suyun bir sonraki videoda kurumuş bitkilere hayat verecek ya da veremeyecek bir umuda dönüşmesi üzerinden ilerliyor. Triptik video yerleştirmesinin son parçası olan Ritüel ismini verdiğim çalışmamda farklı dönemlerden farklı siyasi partilere ait vaatlerin artık bağlamından kopmuş anlamsız bir kelime yığınına dönüşmüş halini, bahsettiğiniz neden sonuç ilişkisi içinde kaybetme çabasını izliyoruz.
50 KURUŞUN MALİYETİ
- Ekonominin geldiği durumu eleştiren işiniz “2.42”den hareketle, sizce sanat piyasasında ekonomik olarak ne gibi değişimler yaşanıyor?
Meta ve değer ilişkisi üzerinden ele aldığım 2.42, ülkenin mevcut ekonomik koşullarını bu bağlam üzerinden anlatan bir çalışma. 50 kuruşun üretim maliyetinin 2 lira 42 kuruş olmasından dolayı içindeki çinko ve bakırın eritilerek daha pahalıya satılabilir olması paranın temsil ettiği meta değerinin başkalaşımı olarak okunabilir. Sanat piyasası üzerine pek fikrim olduğunu söyleyemem ama sanatçı olarak ayakta kalmanın ülkenin mevcut ekonomik koşullarıyla doğru orantılı ilerlediği aşikar. Türkiye’de son yıllarda sanatçıların üretimlerini gerçekleştirebilmesi için yerli ve yabancı kaynakların fon sağlaması önemli bir gelişme. Yaratılan bu sistemin sanatçıların birbiriyle yarıştığı başarı fetişizminden uzak amaca ve ihtiyaca yönelik destekler olması kapsayıcı ve işlevsel olacaktır. Sürdürülebilir bir sanat ekosistemi için sanatçıyı sadece ürettiği için değil yaşayabilmesi için de destekleyen bir sistemin varlığı umut verecektir.
KALICI KALMA ÇABASI...
- “Kalım” isimli çalışmanız eski antik tabletlerde olduğu gibi yasaları taşıyor/aktarıyor. Burada kalıcılık ve değişim arasında nasıl bir bağlantı var?
Kalım çalışması sergide yer alan Herkes ve Hiç Kimse isimli video çalışmamın devamı niteliğindedir. Bu çalışmada temel anayasal haklar üzerinden seçilen maddeleri strafor tabletlere yazıyorum, akvaryum içindeki kimyasal sıvı ile girdiği tepkime sonrasında hızlıca eriyen bu tabletlerden geriye sadece anlamsız harf yığınları kalıyor. Anayasada haklarımızı güvence altına alması gereken fakat bu işlevi yerine getirmeyen bu maddeler aslında görünmez ya da sadece bir araya gelmiş harf yığınları olarak da algılanabilir. Mermer tabletleri bu maddeleri taşımamın sebebi görünmez olanı kalıcı kılma çabası. Evrende hiçbir şeyin tamamen yok olmadığını varsayarak maddelerin girdiği dönüşümü de salt bir eleştiri olarak okuyabiliriz. Bu dönüşüm sergide yer alan diğer video işlerimde de var. Triptik yerleştirme içinde ilk sırada yer alan buzdan harflerle yazdığım Yeni Bir Başlangıç yazısının eriyerek dönüştüğü suyun bir sonraki videoda sera içinde kurumaya başlamış bitkilere verilen suya dönüşmesi ardından birçok siyasi partinin seçim sürecinde kullandığı vaatlerden bir seçkinin yer aldığı pankartın eski bir taş ocağında üstüne atılan taşlarla yavaş yavaş kaybolmasını bu dönüşüm sürecine dahil edebiliriz. Verilen sözlerin kalıcılığı ya da uçuculuğu siyasal metodoloji içinde önceden belirlenmiş bilinçli söylemlerdir. Söylenen sözlerin hedef kitlesi içinde belirlenen bir son kullanım tarihi vardır ve bu çoğunlukla seçim sonuçlarının ertesi günü sona erer. Kalıcılık süreklilik arz eden bir durum olduğundan hatırlama eyleminin sürekliliği unutmanın sürekliliğinden daha azdır. Habermas, kamuoyu adı verilen hedef kitlenin kendiliğinden oluşmadığını, oluşturulduğunu söyler. Söylenenlerin unutturulmak için söylendiği en başından bellidir. Toplumsal hafıza, hatırlama eylemlerinin farklı ifade biçimleriyle yeni formlarda şekil bulması ile kalıcı ve iyileştirici olabilir.
TOPLUMSAL HAFIZAYI MERKEZE ALIYOR
- İşlerinizin birçoğunda seçim süreçlerindeki genelgelerden çektiğiniz, belli vaatlere ait sözcükler var. Sizce serginin temelde problem ettiği mesele ne?
Bu sergiye çalışırken 1980’lerden bu yana farklı siyasi partilerin yerel ve genel seçimlerde kullandığı vaatleri arşivlemeye çalıştım. Arşivlemeyi yaparken gerçekleşenler ve gerçekleşmeyenler olmak üzere iki ana alt başlığa ayırdım. Arşivin büyük bir çoğunluğu gerçekleşmeyenler altında. Verilen vaatler toplumun beklentisiyle ilişkili olarak değil, tam aksine yaratılan beklenti sonrası verilen sözlerden oluşuyor. Aristoteles, bir şeyi bilmek ancak o şeyin nedenlerini bilmekle mümkün olur der. Neden sonuç ilişkisi üzerinden yapılacak siyasi tarih okuması genelde benzer döngülerin içinde sıkıştığımızı gösterir. Hatırlanmayan bir geçmiş üstüne kurulacak bir gelecek hastalıklıdır, acılar sürekli nükseder. Byung-Chul Han Palyatif Toplum kitabında alternatifsizliği siyasi bir ağrı kesici olarak tanımlar. Ülkenin siyasi tarihine baktığımızda pek çok kez bu alternatifsizlik, temsil problemi ve unutulan geçmiş sonucunda sistem, Chul Han’ın vurguladığı “sistematik bozukluk ve kırıklıkların üzerini örtmekle kalan kısa süre etkili ağrı kesicilere başvurur. Palyatif siyasetin acıya cesareti yoktur. Böylece her şey eskisi gibi devam eder.” Serginin temelde problem ettiği mesele de tam olarak bu döngü. Bir amaç doğrultusunda süreli verilmiş bir sözün elde edilen güç ya da başarısızlık sonrası hatırlanmamasının bir eleştirisi ortaya çıkardıklarım. Çalışmalarda kullandığım vaatler, geçirdikleri deformasyon ya da bağlamından koparıldığı için anlamsız harf yığınlarına dönüşüyor. Toplumsal hafızayı merkeze alan bu sergi, yaratılan neden sonuç ilişkisi içinde farklı formlarda anlatı biçimleri sunuyor.