Filmekimi'nin eğlenceli, matrak, korkunç, gergin ve biyografik filmleri
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 21. kez düzenlenen Filmekimi heyecanla beklenen dopdolu programıyla 7-16 Ekim tarihlerinde İstanbul’da sinemaseverlerle yeniden buluşuyor.
Merakla beklenen bol ödüllü filmleri izleyiciyle buluşturacak Filmekimi’nin biletleri 4 Ekim’de satışa çıkıyor.
İşte merakla beklenen Filmekiminin eğlenceli, matrak, korkunç, gergin, biyografik filmleri...
ASİ
2012-2015 arasında çatışmalara katılmak üzere Avrupa’dan Suriye’ye gidenlerin hikâyelerinden esinlenen Asi, küçük bir çocuğun geleceğini kurtarma endişesiyle parçalanan bir aileyi anlatan aksiyonu, duygusal yoğunluğu yüksek, müzikal bir trajedi. Filmin başrolündeki Kemal, savaş mağdurlarına yardım etmek amacıyla Belçika’dan Suriye’ye gider, ancak Rakka’daki DAEŞ milislerine katılmaya zorlanır.
Geride kalan küçük kardeşi Nesim, onu abisiyle buluşturma vaatlerine kandığı radikal bir gruba katılır. Anneleri Leyla ise küçük oğlunu kurtarmak için her şeyi göze almaya hazırdır. Black (2015), Gangsta (2018), Bad Boys for Life ve iptal edilen Batgirl ile tanınan Fas asıllı Belçikalı yönetmen ikilisi Adil & Bilall’in Hirokazu Kore-eda, Spike Lee, Spielberg’den esinlenen ve baştan sona müzikli sekanslar içeren bu son filmleri, dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da Geceyarısı Seansı’nda gösterildi.
AŞKIN ATEŞİ
* 2022 Sundance Kurgu Ödülü–ABD Belgesel
* 2022 Annapolis En İyi Belgesel
* 2022 Docs Barcelona En İyi Belgesel
* 2022 Boston Bağımsız FF En İyi Belgesel
* 2022 Visions du Réel İzleyici Ödülü
* 2022 Seattle Jüri Özel Ödülü
2022 Sundance’te dünya prömiyerini yapan Aşkın Ateşi, ölümüne gözükara Fransız biliminsanları Katia ve Maurice Krafft’ın eşi benzeri olmayan aşk hikâyelerini anlatıyor. Krafftlar, hayatlarını yanardağların sırlarını çözmeye adamışlardı ve bu uğurda dünyanın dört bir yanındaki etkin yanardağların ağızlarında, bazen 1200 dereceye ulaşan lav nehirlerinin yanında yaptıkları çekimlerle hem bilim dünyasında saygınlık hem de popüler bir şöhret yakalamışlardı. Aşkın Ateşi, Krafftların 1970’ler ve 1980’lerde 16mm çektikleri, daha önce hiç gün yüzüne çıkmamış, 200 saati aşkın görüntü ve fotoğraflarla binlerce hayat kurtaran ve maalesef kendi hayatlarına mal olan tutkularını gözler önüne seriyor.
Yönetmen Sara Dosa’nın sözleriyle “Olay yalnızca Maurice ve Katia’nın ilişkisi değil. Onlar ve yanardağlar arasında bir aşk üçgeni neredeyse. Yanardağsız Maurice ile Katia diye bir şey yok. Bu durum da beni insanın doğayla ilişkisi, doğanın aklı, yaratım ve yokoluş, aşk ve hayat, her şeyin anlamını sorgulayan bir araştırmaya yöneltti. Yanardağlar bizim bir aşk hikâyesi anlatma dilimiz oldu.”
BEŞ ŞEYTAN
Alplerin eteğindeki küçük bir Fransız köyünde yaşayan tuhaf ve yalnız Vicky'nin benzersiz bir yeteneği vardır: Vicky, beğendiği kokuların aynılarını istediği gibi yapabilir ve dikkatle etiketlediği kavanozlarda tutar. Halası Julia hiç beklenmedik bir anda hayatlarına girince Vicky onun da kokusunu yapar, ama bu kez beklenmedik bir şey olur ve Vicky halasının anılarının içine dalıp karanlık sırlara vâkıf olur.
Léa Mysius'ün 2018'de festivalde gösterilen Ava'nın ardından yönettiği, “büyüsü” için 35mm peliküle çekilen Beş Şeytan, Cannes'da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde dünya prömiyerini yaptı. Mysius, fantastik olduğu kadar politik son filmini şöyle tanımlıyor: “Başarısız ya da kırık hayatların öyküsü bu; bu yüzden de aynı zamanda bir trajedi”.
BEYAZ GÜRÜLTÜ
* 2022 Venedik Yeşil Damla Ödülü
Noah Baumbach’ın Marriage Story’den bu yana çektiği bu ilk film, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin açılış filmi olarak yaptı, ardından New York Film Festivali’nin açılışında ve BFI Londra Film Festivali’nde Galalar bölümünde gösterildi. Hem komik ve korkunç, hem lirik ve saçma, hem sıradan ve kıyamet habercisi Beyaz Gürültü, bir yandan da Noah Baumbach, Greta Gerwig ve Adam Driver’ın Frances Ha’dan bu yana birlikte çalıştıkları ilk film.
Beyaz Gürültü, 1980’lerde Amerikalı bir ailenin gündelik hayatın sıradan dertleriyle uğraşırken bir yandan da geleceği muğlak bir dünyada aşk, ölüm, takıntı, mutlu olma ihtimali gibi evrensel gizemlerini çözmeye çalışmalarını izliyor–üstelik yaşadıkları küçük ve sakin üniversite kasabasına facia çarpmışken. İşlevsiz aileler uzmanı Baumbach tarafından Don DeLillo’nun meşhur kitabından sinemaya uyarlanan Beyaz Gürültü tüketici toplumuna, yayımcılık kültürüne, komploculuğa, bilgi kirliliğine, felaketleri gösteriye dönüştürme furyasına karşı sivri ve zamanlamasıyla pek isabetli bir eleştiri.
CANİKO
“Tiyatro benim hayatım”… Yıldız Kenter, Dikmen Gürün’ün kaleme aldığı biyografi kitabında böyle söylüyordu. Bütün hayatını tiyatrosuna, öğrencilerine, sahneye adamış bir yıldızın hikayesi bu… Caniko, tutkusunun peşinden giden bir insanın kazandıklarının yanında ödediği bedelleri aktarırken bir özel tiyatronun hangi koşullarda ayakta kaldığını, ülkenin değişen kültürel iklimini ve Kenter Tiyatrosu’nun tarihini de anlatıyor.
Belgesel aile fertleri, öğrencileri ve birlikte oynadığı meslektaşlarının tanıklıklarının yanı sıra bugüne dek gün ışığına çıkmamış fotoğraflar ve görüntüler eşliğinde “Türk tiyatrosunun Kutup Yıldızı”na saygı duruşunda bulunuyor. Danışmanlığını İstanbul Tiyatro Festivali eski direktörü Dikmen Gürün’ün üstlendiği filmin senaryosunu Zeynep Miraç yazdı, müzikleriyse Murat Evgin tarafından bestelendi.
GÜNEŞ SONRASI
Bir baba-kız ve büyüme hikâyesi, anıların hüznü ve sevinciyle dolu, zamanın hızla geçişine dair sade, incelikli bir dram… Sophie, tam 20 yıl önce Fethiye'de bir tatil köyünde babasıyla geçirdiği tatilin unutulmaz anlarını geçmişe duyduğu melankoliyle anar. Babasını tanıdığını düşünse de yıllar sonra hatırladıklarıyla gerçekliğin arasında boşluklar kalır.
Ödüllü kısalar Blue Christmas ile Laps'in yönetmeni, İskoç Charlotte Wells'in bu ilk uzun metrajlı filmi, izleyici karşısına çıktığı Cannes Film Festivali'nde Jüri Ödülü'nü almakla kalmadı, başrolde Normal People’dan tanıdığımız Paul Mescal'in performansı ve yenilikçi tarzıyla hem eleştirmenlerin hem de izleyicinin büyük beğenisini kazandı.
HALLELUJAH: LEONARD COHEN, Bİ̇R YOLCULUK, Bİ̇R ŞARKI
Efsanevi bir müzisyen, efsanevi bir şarkı… Bu film dünyaca tanınan, sevilen, söylenen “Hallelujah”nın merceğinden şair-şarkıcı-müzisyen-düşünür Leonard Cohen’in bir portresini çiziyor. Daha önce görülmemiş nadir arşiv belge ve görüntülerinden yararlanan yönetmenler Dan Geller ve Dayna Goldfine, Kanadalı sanatçının kariyerinin ana hatlarını yedi yılda yazımını tamamladığı ve 80’lerde plak şirketinin reddettiği “Hallelujah” üzerinden anlatıyor.
Film, üç yaratıcı ekseni izliyor: sanatçı ve dönemi, şarkının dramatik yolculuğu ve “Hallelujah”nın bir şekilde temas ettiği diğer sanatçıların tanıklıkları. 2014’te, 80. yaş gününden hemen önce Leonard Cohen’in onayını alan filmde, nadir ses kayıtlarının yanı sıra Jeff Buckley, John Cale, Brandi Carlile, Eric Church, Judy Collins, Bob Dylan, Glen Hansard, Sharon Robinson, Rufus Wainwright gibi sanatçılarla yapılan görüşmeler de yer alıyor.
İLGİ MANYAĞI
Kurban psikolojisinin getirdiği faydalar sonuçlarına değer mi? Kurban kültürünün popüler kültürdeki yeri nedir? Ya da kısacası, insan ne kadar utanmaz ve yüzsüz olabilir? Kötülükten keyif alan Signe ile sanatçı sevgilisi Thomas arasındaki sağlıksız ilişkinin temelinde rekabet yatar. Thomas beklenmedik şekilde başarıya kavuştuğundaysa 30 yaşına yaklaşan Signe’nin elinde ne hırs ne de bir başarı kalmıştır. Zedelenen konumunu düzeltip ve dibe vuran özgüvenini yeniden kazanmak için Signe sürekli ilgi, acıma ve sempati toplayacağı çıkışsız bir yola girer: Artık yaşamını bir kurban olarak sürdürecektir.
The Hollywood Reporter dergisine göre “feci, komik, utanmazca hepimize hitap eden, keyifli ve şeytani bir ziyafet” olan, gayet rahatsız edici nihilizmiyle İlgi Manyağı, 2022 Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yaptı. Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli ödüllü kısa filmleri, video klipleri, reklam filmleri ve ilk uzun metrajlı filmi DRIB (2017) ile tanınıyor.
İŞE YARAMAZLAR
* 2022 Cannes En İyi Film–Belirli Bir Bakış
* 2022 Angoulême En İyi Film
Fransa’nın kuzeyindeki Boulogne-Sur-Mer şehri dışında, Picasso Sitesi’nde bir film çekimi yapılacaktır. Belçikalı yönetmen Gabriel, Kuzey Rüzgârında İşemek adlı filminde hamile bir genç kız ile kardeşinin hikâyesini işleyecektir ve filmde rol almak üzere amatör gençler ve çocuklar aramaktadır. Seçmeler sonunda dört kişi seçilir, fakat mahalleli tepkilidir, fakir ve sorunlu olmalarını kastederek “neden işe yaramayanları seçtiler?” diye sorarlar.
Fransız yönetmen ikili Lise Akoka ve Roman Gueret, oyuncu seçmeleri pratiğini sorgularken çekimleri ve film yapımının ahlaki yönünü ele alıyor; çocuk oyuncular için rol almanın çoğu zaman göz ardı edilen sonuçlarını da inceliyor: “Yalnızca bir film çekimini anlatmak istemedik. Arzumuz, yalnızca çocuklara ve çocukların nasıl duygulara kapıldıklarına dair bir film çekmekti.”
KADIN KRAL
Tamamen kadın savaşçılardan oluşan eşi benzeri görülmemiş, güçlü, acımasız bir ordu ve bu orduya kumanda eden cesur, gözü kara bir general… Kadın Kral, 18. yüzyılda Dahomey Amazonları olarak anılan Agojie ordusu ile askerlerini eğitip sömürgeci düşmanla mücadeleye hazırlayan General Nanisca’nın gerçek olaylardan esinlenen destansı hikâyelerini anlatıyor.
Filmde General Nanisca’yı müthiş bir fiziksel değişim geçiren Viola Davis canlandırıyor. Filmin müziklerini ise İstanbul Caz Festivali kapsamında daha önce birkaç kez konser veren trompetçi ve besteci Terence Blanchard besteledi. Dünya prömiyerini eylülde Toronto Film Festivali’nde yapan Kadın Kral’ın yönetmeni Gina Prince-Bythewood’un 2020 yapımı aksiyon filmi The Old Guard büyük ilgi toplamıştı.
KELEBEK GÖRÜŞÜ
* 2022 Palic En İyi Film–Paraleller ve Karşılaşmalar
Belki de ölümden de beter bir yazgı… Maksym Nakonechnyi’nin bu ilk uzun metrajlı filmi, Ukrayna’nın dürüstlük, özgürlük ve gelecek için mücadele eden kadın savaşçılarına adanmış sert bir tanıklık sunuyor. Aylarca Donbass’ta esir tutulan Ukraynalı hava keşif uzmanı Lilya, sonunda ailesinin yanına döner. Ne var ki, esaretin travması hayallerle karışık bir şekilde ona zulmetmektedir. İçinde bir yerlerde, yaşadıklarını asla unutmamasına yol açan bir şeyler büyüse de kendini bir mağdur olarak görmemekte, bu yüzden de bir türlü özgürleşememektedir.
Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde ilk gösterimini yapan bu filmi yapma fikri yönetmen Nakonechnyi’nin aklına ilk kez 2018’de, Ukraynalı kadın savaşçılar hakkında bir belgeselin kurgusunu yaparken gelmiş: “Olay örgüsünü yazdığımda son derece umutsuz anlarda yeşeren umut ve insanlık hakkında bir hikâye anlatmak istedim. Savaş silahların susmasıyla bitmeyecek, ama insan en sert ve görünmez izleri bile silip aşabilir.”
KESTİK!
Cannes Film Festivali’nin açılış filmi gerçek bir kan banyosu, ama aslında aşırı hareketli bir korku-komedi filmi ya da sinema sanatına saygı duruşunda bulunan bir zombi filmi ya da bir zombi filmi parodisi hakkında temposu hiç düşmeyen bir parodi. Kestik!, 2017 yapımı kült Japon filmi One Cut of the Dead’in yeniden yapımı olan düşük bütçeli bir korku filmi çekimi sırasında seti gerçek zombilerin basmasını konu alıyor. Asla taviz vermeyen huysuz yönetmense plan sekans bir sahneyi hedefliyor ve kısıtlı parayı ve zamanı harcamamak için asla ve asla çekimleri durdurmuyor.
Dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da izleyicileri kahkahaya boğan, eleştirmenlerden de tam not alan filmin müzikleri büyük besteci Alexandre Desplat’ya ait. Yönetmen Michel Hazanavicius, 2011 yapımı The Artist ile Oscar kazanmıştı.
MARLOWE
Bezgin bir özel dedektif, gizemli bir sarışın kadın, çözülecek bir vaka… Neil Jordan Raymond Chandler’ın meşhur dedektifi rolünü üstlenen aksiyon yıldızı Liam Neeson ile birlikte son filminde yeniden bir araya geldi. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde hem ana yarışmada hem de kapanış gecesinde yapan neo-kara film Marlowe, Liam Neeson’ın oynadığı 100. film.
Marlowe, filme adını veren dedektifi izliyor. Bahtsızlık ve yalnızlık canına tak etmişken sarışın, güzel bir kadın Marlowe’dan eski sevgilisini bulmasını istiyor. Elbette hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, her şeyin daha büyük bir sırrın parçası olduğu ortaya çıkıyor. Neil Jordan şöyle diyor: “Liam Neeson’sız Marlowe’u hayal edemiyorum. Gerçi, Michael Collins’i de onsuz hayal edemiyorum. Belki de bir ikonu ancak başka bir ikon canlandırmalı”.
MASUM
Abel, 60 yaşındaki annesinin hapishanede mahkûm bir adamla evlenmeye karar verdiğini öğrendiğinde kızar, endişelenir ve annesini korumak amacıyla elinden geleni yapmaya karar verir. Fakat yeni üvey babası Michel ile tanıştığında hayata ve gerçeklere bakışını değiştirmesi gerektiğini anlar.
Ünlü Fransız oyuncu Louis Garrel’in yönettiği, hem aksiyon hem komedi öğeleri taşıyan bu sıcak aile dramı, 2022 Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterildi. Louis Garrel, bu filmi, 20 yıl kadar hapishanelerde tiyatro atölyeleri yapan annesinden esinlenerek tasarladı: “Bu hikâyenin çıkış noktası, annemin gerçek hikâyesi. Annem hapishanede evlendi, ben de üvey babamla gayet iyi anlaştım ve böylece hiç bilmediğim bir dünyanın kapıları bana açılmış oldu.”
PACIFICTION
Fransız Polinezyası’ndaki Tahiti adasında Fransa devletinin temsilcisi Yüksek Komiser De Roller, her hareketi hesaplı ve kusursuz, ilginç bir adamdır. Makamını biraz genişçe yorumlayarak hem adanın “üst düzey”leriyle içli dışlı olur hem de vakit geçirdiği karanlık mekânlarda halkla kaynaşır. Üstelik, göründüğü iddia edilen bir denizaltı yüzünden Fransız hükümetinin nükleer denemelere yeniden başlayacağı konuşulmaktadır.
Katalan yönetmen Albert Serra, Cannes’da ana yarışmada prömiyerini yapan son filminde bir dönem Marlon Brando ile evli olan Tahitili oyuncu Tarita Tériipaia’nın anılarından esinlenirken görsel dünyayı ve tempoyu 1970’ler ve 1980’lerin Amerikan politik gerilimlerine benzer bir şekilde kuruyor.
PARİS HATIRALARI
Mia bir sonbahar akşamı, Paris’te bir restoranda teröristlerin saldırısına maruz kalır. Olayın üzerinden üç ay geçtikten sonra bile kendini toparlayamayan, o geceden yalnızca bölük pörçük bir şeyler hatırlayabilen Mia, sonunda normal yaşantısına yeniden kavuşabilmek için olayları ve mağdurları araştırıp anılarını birleştirmeye çabalayacaktır.
Augustine, Proxima, Maryland / Darmadağın ile tanıdığımız Alice Winocour’un ilk kez Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü’nde gösterilen son filmi, yönetmenin erkek kardeşinin de mağduru olduğu 2015 Bataclan saldırılarından esinleniyor: “Asıl ilgilendiğim saldırının kendisi değil, mağdurlarında bıraktığı izler. Bir şehre yeni gözlerle bakma fikri. Paris bu filmin karakterlerinden biri çünkü bu kent de en derinden yaralandı.”
R.M.N.
* 2022 Palić En İyi Film
Gerilimi tırmandırmayı iyi bilen usta sinemacı Cristian Mungiu, bu kez Romanya’nın en batı eyaleti Transilvanya’da küçük bir köyü tam da Noel zamanında gözlemliyor. Köye yakın fabrikada göçmen işçiler çalışmaya başladığında köyün sakinleri arasındaki kırılgan dengeler gizli korkular, hayal kırıklıkları ve üstü örtülü çatışmaların gün yüzüne çıkmasıyla alt üst oluyor.
Adını bir tür tıbbi ileri teşhis yöntemi olan nükleer manyetik rezonansın Romence kısaltmasından alan R.M.N., Mungiu’ya göre gelenekler, kalıplar, fakirlik, aidiyet, azınlık, kimlik, cesaret ve korkaklık kavramlarının yanı sıra, günümüz toplumlarında öne çıkan dayanışmayla bireysellik, hoşgörüyle bencillik, politik doğruculukla açıksözlülük gibi çelişkileri ele alıyor, ikiyüzlü korkularımızı ortaya saçıyor. Cannes’da ana yarışmada ilk gösterimini yapan R.M.N., en son 2016’da Bacalaureat / Mezuniyet filmini izlediğimiz Romen yönetmen Cristian Mungiu’nun en son filmi.
SAVAŞ ATI
* 2022 Cannes Altın Kamera, Palm Dog
Hayalleri sınırlanmış iki genç, yanlış kararlar, “Amerikan Rüyası”nın işlevsizliği… ABD’deki en fakir alanlardan Pine Ridge Kızılderili Rezervasyon Bölgesi’nde yaşayan, Oglala Lakotalarına mensup Bill ve Matho. Yirmi üç yaşındaki Bill kısa yoldan başarıya ulaşmanın yollarını arar. Daha 12 yaşındaki Matho ise babasına kendini kanıtlama sevdasıyla yazgısını karartır. Aidiyet arayışındaki iki gencin büyüme öykülerini anlatan Savaş Atı, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen Altın Kamera ödülünü kazandı.
Filmin yönetmenlerinden aynı zamanda ortak yapımcı Riley Keough’yu The Girlfriend Experience, American Honey, The Lodge gibi yapımlardaki ödüllü performanslarıyla tanıyoruz. Film, Keough’nun American Honey’nin çekimleri sırasında tanışarak dost olduğu Oglala Lakotası Bill Reddy ve Franklin Sioux Bob’un kendi yaşam öykülerinden esinleniyor. Reddy ile Bob, senaryo yazımına da katkıda bulundular.
SEE HOW THEY RUN
Bir cinayet oyunu içinde bir cinayet, son anına kadar gizemini ve sürprizlerini sürdüren, oyuncu kadrosuyla göz kamaştıran, gerilim dolu bir komedi… 1953, Londra. The Mousetrap / Fare Kapanı oyunu son derece başarılı olmuş, 100 kez sahnelenmiştir. Oyunu sinemaya uyarlamak isteyen huysuz ve sinir bozucu Hollywood yönetmeni Leo Köpernick, vahşice öldürülür. Bezgin ayyaş komiser Stoppard ile aşırı hevesli çaylak memur Stalker vakaya atanır. Bu tuhaf ikili, tiyatro dünyasının ışıltılı ama karanlık dehlizlerinde katilin peşine düşeceklerdir. Şüpheliler arasında asabi senarist, yıldız oyuncu, organizatör, teşrifatçı ile karısı ve âşığı vardır. Doğal olarak şüpheliler, Agatha Christie’nin köşkünde topluca sorguya çekilecektir.
THE BANSHEES OF INISHERIN
* 2022 Venedik En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu (Colin Farrell)
Martin McDonagh’ın en yeni filmi eylülde dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde uzun süre ayakta alkışlandı, iki ödüle layık görüldü, Oscar tahminleri de şimdiden konuşuluyor. Eleştirmenlerin de en az izleyiciler kadar övgüye maruz bıraktıkları film, 2008’in en çok konuşulan filmlerinden In Bruges’den sonra McDonagh, Brendan Gleeson ve Colin Farrell’i yine bir araya getiriyor.
Film 1920’lerde İrlanda’da, Inisherin adlı ücra bir adada geçiyor. Colm, bir gün, durup dururken en yakın arkadaşı Pádraic’e “Artık senden hoşlanmıyorum işte” deyiveriyor ve arkadaşlıklarını sonlandırıyor. Basit görünen bu durum, ikilinin yaşadığı küçük kasabayı en derinlerine kadar sarsıyor. Aynı anda hem komik hem sert, hem trajik hem de dokunaklı The Banshees of Inisherin, erkekler arası dostluğun ve kardeş kavgalarının benzersiz bir portresini çiziyor. Yönetmen Martin McDonagh, en son 2017’de Three Billboards Outside Ebbing, Missouri / Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri ile yedi dalda Oscar’a aday gösterilmişti.
THE MENU
Succession dizisinin yönetmeni Mark Mylod ile yapımcı Adam McKay’in son filminde prestijli şef ve restoranların “yüksek mutfak anlayışı” ince ince doğranıyor. Filmde genç bir çift (Anya Taylor-Joy ile Nicholas Hoult) son derece şık bir restoranda özel bir yemek için karadan uzak bir adaya gidiyor. Restoran fazlasıyla gösterişli dekore edilmiştir, meşhur şef de (Ralph Fiennes) gayet özel bir tadım menüsü hazırlamıştır. Ne var ki bir tuhaflık vardır, çalışanlar biraz fazla serttir, yemeklerde sıradışı birtakım malzemeler kullanılmıştır, konuklar da can acıtacak sürprizlerle karşılaşacaktır.
Suç, yemek, kan ve mizahın bu leziz karışımı, ilk gösterimini eylülde Toronto Film Festivali’nde yaptı.