Fotoğraftaki hüzün!

Hıfzı Topuz’un Önce Elveda Afrika, Hoşça Kal Paris (Remzi Kitabevi) kitabında bir fotoğraf dikkat çekiyor: Ressam Avni Arbaş ve eşi Henriette, Nâzım Hikmet ve Vera Tulyakova, Hıfzı Topuz ve eşi Nezihe Topuz, Paris’te bir lokantada... Nâzım Hikmet’in, Vera’nın, Avni Arbaş’ın, Hıfzı Topuz’un yer aldığı bir masada tarihe tanıklık eden, bir daha kesinlikle tekrarlanması olanaksız böylesi bir fotoğraf, edebiyat tarihimizin ve çağdaşlaşma uğraşının sıradan bir ayrıntısı olarak mı kalacak? Daha önemli soru ise şu: Bu fotoğrafın Paris’te değil de İstanbul’da çekilebilmesini engelleyen zihniyetle savaşım daha ne kadar sürecek?

Öner Ciravoğlu

 

KUVAYI MİLLİYE ATLARIYLA ÜNLÜ RESSAM: AVNİ ARBAŞ

Hıfzı Topuz bu yıl 100 yaşında...Günlerdir gözümün önünden gitmiyor bir fotoğraf. Önce Elveda Afrika, Hoşça Kal Paris (Remzi Kitabevi) kitabında görmüştüm. Solda Avni Arbaş, elinde piposu, karşısında eşi Henriette, yanında Vera Tulyakova, onun yanında Nezihe Topuz ellerini birleştirmiş masanın üstünde. Ve Nâzım Hikmet olanca şıklığıyla gülümsüyor. Gülümseyen biri daha var. O da dönemin yakışıklı jönlerinden Ayhan Işık’ı anımsatan Hıfzı Topuz.

Burası Paris’te bir lokanta ve önde iki sandalye boş. Belli ki Avni Arbaş ve Hıfzı Topuz fotoğraf çektirmek için boşaltmışlar. Duvarda boydan boya tablolar var. Bu resimde beni hüzünlendiren ne var peki?

Abidin Dino’nun yokluğu mu? Pertev Naili Boratav’ın, Zekeriya Sertel’in yokluğu mu? Ya da fotoğrafta yer alan Avni Arbaş’ın bizzat kendisi mi?

Bütün sanat serüvenini elindeki piponun dumanına sindirmiş gibi yaşayan, Kuvayı Milliye atlarıyla ünlü ressam… Onun yanında çekiciliğiyle etrafa gülücükler dağıtan Henriette…

Belki aşkıyla, ünlü şairin yüreğini hırpalayıp duran Vera’nın delişmenliği. Nâzım Hikmet’in “ömrün şu biten neşvesi”ni Moskova’da değil de Paris’te yaşamak isteyen muzip bakışları… Belki bu mutlu ânı en kana kana içine çeken Hıfzı Topuz… Ve belki de dudaklarındaki hüzünle, boynundaki alımlı kolyeyle, bu buluşmanın belli belirsiz mutluluğunu elleriyle zarif bir şekilde masaya yansıtan Nezihe Hanım…

Hıfzı Topuz ve Öner Ciravoğlu

MASUMİYETİN FOTOĞRAFI!

Nezihe Topuz, sanki çağımızın bütün aşk romanlarını yüreğinde taşımış, Vadideki Zambak’ın duruluğunda… Sanki Picasso gibi çağımızın yaşamı savunan tüm ressamlarına elini uzatmış, bakıyor.

İstanbul’da Dame de Sion’un taşlık avlusunu soluk soluğa geçen, son ders zilinden sonra dış kapıda bekleyen o uzun boylu delikanlıyla yan yana yürümek, son okuduğu romanı ona anlatmak için sabırsızlanan bir genç kız…

Galiba bu fotoğrafta beni asıl hüzünlendiren, Nezihe Topuz’un hem genel geçer yargılara, sıradan duruşlara meydan okuyan hem de hepimize örnek olacak bir alçakgönüllülükle çevreyi süzüşü… Masumiyetin fotoğrafı…

“BU HÜRRİYET HAZİN ŞEY, YILDIZLARIN ALTINDA…”

Şimdi sormak gerek: Nâzım Hikmet’in, Vera’nın, Avni Arbaş’ın yer aldığı bir masada tarihe tanıklık eden, bir daha kesinlikle tekrarlanması olanaksız böylesi bir fotoğraf, edebiyat tarihimizin ve çağdaşlaşma uğraşının sıradan bir ayrıntısı olarak mı kalacak? Bu fotoğrafın Paris’te değil de İstanbul’da çekilebilmesini engelleyen zihniyetle savaşım daha ne kadar sürecek? Soruyu Nâzım’ın dizesiyle analım dilerseniz:

“Bu hürriyet hazin şey, yıldızların altında…”