Nihat Özdal: ‘Hafıza sarayları kurdum!’
Nihat Özdal’ın Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle yayımlanan kitabı Düğmeler, Deri, Koordinatlar, Düğmeler ve Deri kitaplarının ardından Koordinatlar’la bütünlenen şiir üçlemesinin son kertesi. İnsan-doğa ilişkisinin şiirlerinde hep daha ön planda olduğunu vurgulayan şair, Koordinatlar’da dereleri, nehirleri, çölleri, okyanusları, dünyada olmayı / kalmayı ve içe batmayı deneyimlediğini ve hafıza sarayları kurduğunu yazıyor.
Didem Gülçin Erdem‘İÇE BATMAYI NASIL DENEYİMLEDİĞİMİ YAZDIM’
- Daha önce yayımlanmış Düğmeler ve Deri başlıklı kitaplarının yanına ilk kez okuyucu ile buluşan Koordinatlar’ın da eklendiği kitabın, bu toplamı nasıl okumalıyız? Bir üçleme olarak mı?
Evet, bu bir üçleme. 2015’te Düğmeler’e başlarken Deri ve Koordinatlar kitaplarına da başlamıştım aslında. Düğmeler kitabıyla başlayan soyulma, Deri’de bizi sıcaklığa bağlayan ilişkinin aslında pek çok şeyi kapsadığıydı.
Koordinatlar’da bu kapsamanın sadece yeryüzü olduğunu, derelerin, nehirlerin, çöllerin, okyanusların, dünyada olmanın/kalmanın içe batmayı nasıl deneyimlediğimi yazmaya çalıştım. Dört kıtada yirmiden fazla ülke dolaştım bu sözcükleri bulmak/gömmek için.
Kıbrıs’ta ilk Covid-19 vakasının görüldüğü gün Deri kitabı ile ilgili Girne Art Rooms Galeri’de bir sergi vardı. Koordinatlar’ın kendi tarihim için ne kadar önemli olduğunu o Kıbrıs dönüşünde anladım. Bir daha ne zaman seyahat edebilirdim?
Düğmeler kitabında elli düğme vardı. Düğmeler çözüldükçe derinin görünen yerlerine performatif olarak sözcükler yazıyordum. Fakat deri, onda hayat bulan sıcaklık ve hücreler gibi geçiciydi. Daha kalıcı bir şeyi çok önce bulmuş ve kaybetmiştim.
Sözcüklerin yazıldığı koordinatlar, çocukluğum, ilk gençliğim sular altında kalınca, ev, yer, nokta, coğrafya hep bir tarafta ağrılı bir şekilde durdu.
Yaşadığım şeyleri kaybetmeyi göze alsam da yaşadığım yeri kaybetmek korkusu ağır basıyor. Zamanda geriye dönemesek de anılar için hep bir koordinat var. Bir şekilde derilerimizle gömülüyoruz. Her koordinata bir şeyler gömdüm. Bir nokta, adres varsa, verilmişse mutlaka birileri gidecektir.
- Google’den Önce ve Kanat İzleri sonrasında üçlemen Düğmeler, Deri ve Koordinatlar… Neden toplu şiirler yerine bu üçünün bir arada yayımlanmasını tercih ettin?
Düğmeler 2015’te yayımlandı. Bir bakıma son altı yılda yazdıklarım toplu bir şekilde okurla buluştu. Bizde özellikle şiirde üçlemeler çok fazla yok. Bu üçleme biraz parfüm gibi… Niteliği ve doğası ayrı olan üç kitap bir şişede toplanıyor. Toplu okuyunca başlangıcın farkı, gövdenin toplamı, bitişteki notalar, yan yana, üst üste, alt alta geliyor.
2005’te Poetikhars ve Zinhar’da yurtdışında ise farklı mecralarda görsel şiirlerim yayınlanıyordu. Google’den Sonra diye bir kitap vardı aklımda, onu bitiremedim ama Google’den Önce doğdu. Bedenimizde farklı organlar aynı soluğu paylaşıyor.
Farklı soluklarda okunmasını umut ettiğim, bu tek kitapla bir bedeni oldu düğmeler, deri ve koordinatların. Bu şekilde bağlantıları seviyorum.
‘SU VE KARA ÜZERİNDEKİ YAŞAMLA ARADA BİR YERLERDEN YAZIYORUM’
- Detayları ustalıkla kendi diline çeviren, ayrıntıların farkında bir şiir Nihat Özdal şiiri. Şairin yaşamı şiire dahil elbet… Kurduğun persona da doğayla mesafesini daraltmış, doğadan hiza alan bir yapıda… Bu tespitlerden hareketle, Nihat Özdal şiirini “ekoşiir” bağlamında değerlendirmek olanaklı mı sence?
Kırılgan bir gezegende yaşadığımızın bilincine ne yazık ki çok geç vardık. İnsan-insan ilişkilerinden çok, insan-doğa ilişkisi ilk şiirlerimden bugüne hep daha ön planda olmuştur.
Bergamot ağaçları ile konuşulan bir bahçede büyüdüm. Kaya ve nehir ekosistemlerinin sınırlarının birbirine karıştığı, kendine has bir mikroklimaya sahip ve bu mikroklimadan hayat bulan farklı pek çok bitki ve hayvan komşularım oldu.
Kelebek ve kuş gözlemcileri ile ilkokul çağında tanışmıştım. Arı kuşlarının göç yolları ile ilgili daha dokuz yaşında halkalama yapmıştım. Malta eriği ağacında bir evim vardı. Geceleri bugün bile fırsatım olduğu her vakit açık havada uyurum. İshak kuşları ile başka türlü nasıl iletişim kurulur?
Bitkilerle, balıklarla, kuşlarla empati kurmada insanlarla olduğundan daha başarılıyım.
2004 yılında paleontologlar Ellesmere Adası’nda 380 milyon yıl önce yaşamış, et yüzgeçliler sınıfından bir kemikli balık türünü keşfediyor. Bilimsel adı “tiktaalik roseae”. Kara üzerindeki canlı yaşamının deniz kökenli olduğunun kanıtlarından biri olarak değerlendiriliyor.
Emanuele Coccia Bitkilerin Yaşamı’nda bu türden bahsederken, “aslında balık olmayı hiç bırakmadık”, diyor. Yüzmeyi Fırat kaplumbağalarından öğrenmiş ve suyun altında daha çok vakit geçiren biri olarak su ve kara üzerindeki bu yaşamla arada bir yerlerden şiirler yazıyorum. Ecopoesia manifestosuna imza atarım!
SÖZCÜKLERİMİZ DOĞAR, BÜYÜR, KIRIŞIR VE ÖLÜR!’
- Performatif işleri de önemsediğini biliyorum. Şiiri kâğıttan kaldırma teşebbüsü olarak mı okumalıyız bu deneysel işleri yoksa tüm bunlar şairin çağcıl refleksleri mi?
Performansta oyuncular ve izleyiciler arasındaki sınırların ortadan kayboluşunu önemserim. Deri kitabı, sözcükler, bedenin bir parçası nasıl olur, yeni organlar ve uzuvlar ekleyebilir miyim düşüncesi ile doğdu.
Doğada türümüz dâhil pek çok canlı sürekli deri değiştiriyor. Sözcükler de böyle. Onlara yüklediğimiz anlamlar doğar, büyür, kırışır ve ölür.
Performans sanatçıları Vasiliki Andreou ve Oya Akın çıplak bedenlerine yeni bir doku/deri kazandırmak için tutkal benzeri bir kimyasal sürmüşlerdi.
Deri kitabından dizeleri bu yeni deri üzerine yazıyorlardı, sonra izleyenler ile mesafeyi kaldırıp onlara verdikleri kalemlerle, bu yeni deriye sözcükler yazmalarını istediler. Bir müddet sonra bu yeni deri kırıştı ve soyulmaya başladı, en sonunda soyulan bu parçaları toplayıp gömdüm. Evet, koordinatlarını aldım.
Yine Deri kitabı odağında başka bir performansta çağdaş dans sanatçısı Cansu Ergin ile bir performansımız olmuştu. Orhan Cem Çetin’in fotoğrafları ile dolu bir salonda benim sözcüklerim dans adımlarına dönüşmüştü.
Farklı disiplinlerle alanların birbirine geçtiği, sınırların kimi yerlerde kalktığı ortak işler yapmayı seviyorum.
DERİNİN BİLGİSİ!
- Göller, dağlar, çöller, denizler… Bütün bunlar pastoral birer izdüşümden fazlasına işaret ediyor Koordinatlar’da. Nedir işaretlediğin aslında?
Hafıza sarayları kurdum aslında. Antik zamanlarda kullanılan bir teknik hafıza sarayı kurma. Zihnim yeryüzüyse hatırlamak istediklerimi, unutmayacağım noktalara saklamalıydım. Hatırlamayı daha kolay hale getirmek için nesnelerden ve sözcüklerden yardım aldım. Nesnelere örnek vermek gerekirse, Avustralya’nın Kanguru Adası’ndan aldığım deniz kabukları mesela, Tunus’ta Sahra Çölü’nün ortalarında…
Yeryüzünde yaşıyoruz. Deri ile kaplı bu yüzey ile aramızda atmosfer var. Leon Dauet atmosfere, “derinin bilgisidir,” der. Bu bilgi, mekânı ve zamanı kuşatır. Koordinatlar’da kendi mekânlarımı ve zamanlarımı işaretledim aslında.
- Samimi bir soru sorarak sonlandırayım söyleşimizi. Çok yönlü bir entelektüel olduğunu biliyorum. Gastronomi, müzecilik, çağdaş sanat, kokular, dalgıçlık… Bu çok yönlülük şiirini besliyor şüphesiz. Şair olduğunu anımsamaya zaman bulabiliyor musun bu yoğunlukta?
Depo İstanbul’da yeni bir sergi var, adını Küçük İskender’in “bütün kuşlar benim bahçeme gelir” dizesinden alıyor.
Başka bir sergi Borusan Contemporary’de Turgut Uyar’ın “Söylenir ve yarım kalır / bütün aşklar yeryüzünde” dizelerinden yola çıkıyor. Bu yola çıkmalar, belki biraz da yoldan çıkmalar, hep şiirle oluyor.
Uğraştığım her şey şiir aslında. Bir koleksiyonda gezerken de, kum kayalarına dalarken de, meyvelerin mutfaktaki yolculuğunu tadarken de, bienal salonlarında, parfüm şişelerinde hepsinde daha çok şairim.
Farklı alanlarda kurduğum bağlantılar, yaptığım işler kapsayıcılık yükünü şiire veriyor ve şiirden alıyor.