Yusufçukları bekliyoruz...

Alberta’da yaz sivrisineklerle geçiyor; haziranda başlar, temmuz ortasına kadar böyledir. Kanada’da doğal yaşam adına haşarat ilaçlaması yapılmaz, bizlerden semirip çekirge büyüklüğüne ulaşan anofel sivriler ortalıkta cirit atar.

Mahmut Şenol - Kanada (Alberta)

Ardından, helikopter böceği de denilen yusufçuklar çıkıyor ortalığa, kıran kırana bir savaşın ardından galip geliyorlar, ne kadar haşarat cinsi varsa, sivrisinekler dahil olmak üzere, tümünü temizleyip bize de soluk aldırıyorlar.

Helikopterleri seviyorum; buradaki adı Dragonfly. Temmuz sonunda bizim dragonlar işini afiyetle bitirdiği zaman ağustosun başı oluyor. Oh, şimdi bahçede oturabiliriz derken bu sefer kış bastırıyor.

Zor bir dünya, hayat nereye gitsen müşkül! Ben evimizin arka avlusuna yine de çıkıyorum, komşumla merhabalaşıyoruz tahta perdelerin arkasından. Elli yıllık, eski Liverpool göçmeni, İngiliz Mr. Harold da sivrilerden şikâyetçidir ama eşi Mrs.Thelma’nın bahçe işlerine ait talimatlarını es geçemez.

Şimdi bahçesine elinde bira şişesiyle çıkıyor; Thelma’yı sever, ona kızdığından değildir bu. Öteden beri bira sevdiğini bilirim. Eksik etmezdi akşam saatleri bastırınca. Şimdilerde, şu salgın günlerinde, bakıyorum yetmişlik Mr.Harold vaktini, saatini karıştırmıştır; elinden bira şişesi eksik olmuyor.

Geçen hafta biradan şaraba terfi etmiş gibi, aramızdaki güvenli çit olan tahta perdenin arkasından şarap kadehini de kaldırıp, şerefe yaptı; güpegündüz. Şarapçıların Ömer Hayyam tebessümüyle, sanki “Boş ver, bir daha mı geleceğiz dünyaya!” diyordu; haklıdır. Mr.Harold virüsten epeyi korkmuş olanlardan, bunun için ayrıca haklıdır.

ALKOL TÜKETİMİ ARTTI

Liverpool’lu, 60’ların eski Beatles hayranı Harold’a şaşırmamalı, salgın başlayıp herkes evine kapanınca alkollü içki satışları tavan yaptı, Harold içmiş çok mu! Fakat durum biraz endişe vericidir: Kamu Sağlığı Bakanı Dr. Deena Hinshaw, basın toplantısına çıktığında yüzü asıktı, şarapçıların, burada rakıcı olmadığından viskici ve biracıların eyvah dediği bir yüz; aman, yoksa yasaklamasınlar da. Zira hatırlanacağı gibi alkol yasağı ABD ve Kanada’da sık sık uygulanmış, 20. yüzyılın ilk yarısında mafyanın eline düşen bir sektör olmuştu; pek çok can yandı, sahte içkiden. Bir daha niye olmasın; olur olur.

Bakan Dr. Hinshaw, virüs ortalıkta kol gezmeye başladıktan sonra alkollü içkilerin-müskiratın ikiye katlayacağını biliyor olmalı ama şaşkınlığını açıkladı: Toplam içki satışı virüs öncesine göre 3 katına erişmiştir. Şimdi, burada, sizlere kaç şişe bundan, kaç şişe ondan diye rakam sıralamaya kalkışmayalım; bir yararı yok.

KOLONYAYA İLGİ

Tabii şişede durduğu gibi durmayan müskiratın hem tıbbi hem ruhsal ve en nihayetinde sosyal sonuçlarından bahsetmeye de gerek yok. Kabaca anlatırsak, Kanadalıların yüzde 45’i evinde içkiye başlamıştır.

Şakasını yapanlar da yok değil: Ağzımızda alkol olunca virüs gelmez düşüncesindekiler ve kolonyayla elimizi yüzümüzü silersek virüsten kurtuluruz diyenler arasında pek fark yok. Türk usulü kolonya ikramı da Kanada’da gündeme gelmedi demeyiniz; geldi: CBC radyosunda bir kitap programına çıkan Etiyopya asıllı Kanadalı kadın yazar, edebiyatçı Maza Mengiste’nin, salgından nasıl korunuyorsunuz gibi bir soruya, “Osmanlı Türk egemenliği zamanından kalma geleneksel alışkanlığımız sabah akşam limon kolonyası dökünmektir, zannederim virüsten böyle korunuyoruz” dediğini radyoda dinledik; pek sevindik. Fakat alkol artışına ait sayısal veriler karşısında sevinemiyoruz.

“Virüs böyle yaptı biz n’apalım” diye günâh keçisini şişelere yüklemek şimdi Kanada’nın önünde, yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak gibi ciddi bir sorun olarak görünüyor. Sağlık Bakanı’nın uyarısı aynı zamanda marihuana-esrar satışlarının da patladığı yönündedir; sahi sigara paketleri ne durumda, bunun hesabı da tutulmuyor herhalde.

Bildiğiniz gibi Kanada’da belli miktarda esrar satışı yasal ve serbesttir. Alkol ve uyuşturucu da başı çeken eyalet ise Alberta! 4 milyon nüfuslu eyaletin içki sofrasında başa geçmesinin nedeni, mavi yakalı diye adlandırılan, mesleki eğitim almış uzman işçilerden oluşan nüfusa sahip olmasında aranıyor.

Nispeten gelir seviyesi yüksek, o yüzden proleter değil hatta kısmen şahsi iş sahibi bir emekçi kitle; parası da var. Üstelik içki fiyatları dünya pazarlarına göre ucuz sayılabilir; hükümet, vergileri sık sık artırsa bile, burada Fransa’dakinden daha ucuza şarap alması mümkün.

Zam yapıp tüketiciyi hizaya getirmek, haddini bildirmek gibi zaptiye uygulamalar burada imkânsız, fakat başka ülkelerde yaygındır. Böylesi müdahale beklenmediğinden, hazır virüs de bahaneyken, vatandaşın içki hürriyetine el uzatılmaz.

Fakat, Kanada’nın alkol denizinde yüzen aysberglerin görünmez kısmı artık ciddiye alınmaktadır. Sağlık Bakanı başta olmak üzere kamu sağlığıyla ilgili yetkililer virüsü kovalayıp başımızdan defettikten sonrasını düşünmektedir.

Karaciğer nakilleri gündeme gelmesin de! Kanada’nın güneyindeki komşusu, kuzen ABD’de ise vaziyet daha fecidir. Geçen yıla göre içki satışında artış yüzde 65’e yaklaşıyor; bu haberi de CNN ekranlarından izliyoruz. Türk romanının şahikası, gazete yazılarının ustası Refik Halid Karay’ın İçkiye Vesile başlıklı yazısını anımsatmadan bir yere gidemeyiz.

1940’larda yazıyordu: “İçki muhiplerinin böyle iklimden ve mevsimden, havadan ve sudan, öfkeden ve neşeden, saadetten ve felaketten, manzaradan, talihten ve bahtsızlıktan tutturarak kadehe el atmak için buldukları bin bir vesileyi dinlerken başımı sallar, tasdik ederim.”

Ben de bu tavsiye icabı, Mr.Harold’ın şarap kadehine baş selamı gönderdim; elim boş, gündüzleri âdetim değildir. Sonra aklıma Timur Selçuk’un “İspanyol Meyhanesi” adlı, artık klasik olmuş eski şarkısı geldi, dilime takıldı; sabahtan beri gitmek bilmiyor: “Yeter, yeter! Öleceksek ölelim! Haydi vur kendini şaraba, daha içelim daha içelim..”

senolasenola@gmail.com