Yoldan çıkmayın!
Mecbur, insan canlısı içindeki öfkeyi ehlileştirmek için illaki mücadele edecek. Eline, gözüne, diline, uçkuruna sahip çıkacak.
cumhuriyet.com.trDr. Gülcan Özer, Cumhuriyet Cumartesi eki için yazdı.
Şiddet sevimsiz konudur, yanına daima öfkeyi, kaygıyı, tükenmişliği hatta şiddeti çağırır. Kızgınlaştırır, kırgınlaştırır, çaresiz hissettirir. Oyuncudur, gerekçesi hazır, bahanesi boldur. Fenadır. İnsan canlısının karanlığında illaki hazır ve nazır fırsat kollar. Ne vakit zemin bulur, toplumsal sessiz onayını alır gazlar gider. Mecbur, insan canlısı içindeki öfkeyi ehlileştirmek için illaki mücadele edecek. Eline, gözüne, diline, uçkuruna sahip çıkacak. Ve fakat insan olmanın neredeyse ön koşulu olan bu mevzuda insanlık an itibarıyla sınıfta kalmıştır ve itina ile sınıfta kalmaya devam etmektedir.
Misal 3000 yıl önceki erkek mumyaların kemiklerindeki kırık oranı yüzde 9-20 iken kadın mumyalardaki oran yüzde 30-50. 3000 yıl önceki kadına yönelik fiziksel şiddete dair epey kederli bu bilgi Dünya Sağlık Örgütü’nün günümüzü içeren çalışmalarıyla neredeyse örtüşüyor. Ez cümle dünya bu mevzuda epey kısıtlı yol almış görülüyor.
Fiziksel şiddeti kimimiz yakından kimimiz uzaktan illaki tanırız. Güç eşitsizliği üzerinden yaşanır ve yaşayanı fena indirger. Son yıllarda indirgemekle kalmayıp kadın cinayetleri salgınına dönüşen bu mevzuda kelimeler kifayetsiz. Fiziksel şiddet içeriği itibarıyla erkekten kadına akan, sinsi toplumsal onayı olan, köken ailede, sokakta, okulda, maçta, siyasi mecralarda bolca seyredilen, seyredildikçe olağanlaşan insanlık dramıdır. İnsan canlısının o meşhur kendine torpil geçme, hafifletici sebep bulma, gerekçelendirme becerisi bu mevzuda uçar gider. Kıskanmıştır, malum seven kıskanır, erkekliğine laf edilmiştir, morali bozuktur, iş stresi vardır, çok üstüne gidilmiştir... Böyle gider bu hikâye bugün fiziksel şiddet olur adı, yarın kadın cinayeti. Ezber ise malum; kol kırılır yen içinde kalır, kocadır döver de sever de, vardır bir sebebi, çok pişman oldu, ben de çok üstüne gittim... Hepsi fena, hepsi paralayıcı ancak en fenası gün gelip yaşadığı şiddetin gerekçesi olduğuna inanmak, birşeyleri yapmış yahut yapmamış olsaydım bunlar yaşanmazdı, benim yüzümden, çok üstüne gittim yanılsamasıdır. Oysa şiddetin gerekçesi yoktur, kabul edilemez, hafifletici gerekçe yoktur ve neredeyse daima tekrar eder.
Gelelim psikolojik şiddete, toplumsal öğretilerin ışığında daha güçlü olanın “sıklıkla koca” daha güçsüz olana “sıklıkla kadın” iradesini kabul ettirme yöntemlerinden en etkili olanıdır. Psikolojik şiddetin kişi tarafından fark edilmesinin önündeki en önemli iki engel ise toplumun aileye ve kadına biçtiği rollerdir. Aile mahremdir ve konuşulmaz, yuvayı dişi kuş yapar, kadın alttan alan olmalıdır, altında kalsa da.
Psikolojik şiddetin en önemli yansıması ise şiddete maruz kalanın yaşadığı tedirgin olma hali ve yetersizlik duygusudur. Önce ve daima tedirgin hissedilir, kendini bırakamaz olur psikolojik şiddet mağduru, ne yapsam yahut yapmasam öncellenir ve nihayetinde hikâyeyi kendi üzerinden okumaya başlar. Adamın iyi anını kollayıp söylemeliyim der, şimdi öfkelenecek, kızacak susayım der, görüşmesem ne olur ki der, arkadaşlarım mı mühim ailem mi der, der, der, der. Sırada yetersizlik hissi, utanma, inkar, kendini suçlama, çaresizlik, kızgınlık. Nihayetinde düşük benlik saygısının tehlikeli sularında dolaşan kadın önce susmaya sonra eşi öfkelendirmemek için çareler aramaya başlar. Kendini sevmez olur ve en fenası suçlar, eşi kızmasın, hakaret etmesin, küfretmesin, ailesi, arkadaşlarıyla görüşmesini engellemesin, küçük düşürmesin diye iyice küçülür. Ta ki görünmez olana kadar.
Psikolojik şiddet adamların da yaşadığı bir haldir ve bu durumdan mustarip olanlar çok da az değildir. Tedirgin hissetme, yetersiz hissetme psikolojik şiddetin en bilinen yansımalarıdır. Misal köken aile ilişkilerinde tedirginlik hisseden adam az değildir, onlar annesi ve karısının arasında sıkışmış, yorgun adamlardır ve bu mevzu pek az yazılıp çizilir. Kayınvalide mevzusu bu sularda dolaşır. Şiddetin her türüne aday ve mağduriyeti iyi tanıyan kadın ahalisinin bu mevzuda samimi düşünmeye ve mağdur olanın vakti gelince mağdur ettiğini fark etmeye ihtiyacı vardır diye düşünürüm. Köken aile, adam için de kadın için de kırmızı çizgili arazidir, aşılmaz. Maya tutmayabilir, itirazım yok ancak mesafesi ayarlı, nezaketi yerinde ilişki için uğraşılmalıdır. Ve herkes kendi ilişkisini kendi kuracak mecbur. Adamların bu mevzuda aradan pılı pırtıyı toplayıp çekilmesi gerekli ve mühimdir diye düşünürüm.
Malum şiddetin çeşidi bol, öyküsü çoktur ve elbet mitleri vardır. Fiziksel ve psikolojik şiddet toplumsal vicdanda üç aşağı beş yukarı yer edinirken ekonomik şiddet, parayla terbiye edilme, parayı verenin düdüğü çalma hadisesi karanlık sularda sinsice yol almaktadır. Dip not, işi gücü olan kadınlar lütfen evi erkek geçindirir, benim kazancım bana aittir düşüncesini lütfen elden geçirin. Bu da ekonomik şiddetin bir türüdür ve dikkate alınmalıdır. Cinsel şiddetin ise esamesi okunmaz, koca memnun edilecektir yoksa gözü dışarda olur, zaten bu mevzu erkeğin elinin kiridir çok da kafa takmaya gelmez. Memleket şakacıdır, cinsellik ayıptır, evlenilecek ve eğlenilecek kadın ayrımı vardır ve bu ayrım kendini kocaya saklamayan ile evlenilmez yüzeyselliğindedir, yürürken önüne bakan kadın her vakit makbuldür. Ve fakat kadının mutfakta aşçı, salonda hanımefendi, yatakta ise sınırsız olanı makbuldür. Şaka olan kısım bu.
Sevgili adamlar ne testesteron baskısı, ne seyredilmiş şiddet, ne toplumsal sinsi kabul sizi yoldan çıkarmasın. Fiziksel şiddet denince akla siz gelmektesiniz malum, cinsel ve ekonomik şiddet mühim oranda sizinle bağlantılı. Lakin psikolojik şiddete epey maruz kaldığınız mevzusunda hakkınız yenmemeli. Lütfen elinize, dilinize, belinize mukayyet olun.
Sevgili kadınlar, kızını dövmeyen dizini döver ile başlayan kadınlık macerasının tekrar tekrar yazılıp çizilmesi hepimiz için mühim. Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz, öğrendiklerimizi anlatacak genç kadınlarımız var. Bedenleri, ruhları onlara aittir, onayları olmadan kimse el süremez. Cinsellik hepsi hepsi oyundur, kişisel haz mühimdir, vazife ile hiçbir teması yoktur ve gidecek olan adam zaten gitmelidir.
Kendimize itimadımız çok, kişisel sınırlarımız ayarında, mahalle baskımız hiç olsun dilerim.
Sağlıcakla kalın.
Dr. Gülcan Özer