Yoksul Dünyanın Başkaldırısı...
cumhuriyet.com.trDünyanın yoksulluğu hepimizin sorunu. Dünyayı yoksullaştıranların, yoksulluğa çözüm üretmeyenler varsıllıklarının keyfini sonsuza dek sürdüremeyeceklerini Mübarek üzerinden okumaya başlamalılar.
Senato’da Silahlı Hizmetler Komitesi ve İstihbarat Komitesi’nin de üyesi olan ABD Senatörü Mark Udall, Mısır’da ordunun, barışı muhafaza etmede ve dönüşümün ortaya çıkmasına katkı sağlamada kilit rol oynayacağına inandıklarını belirterek “Türkiye’nin 100 yıl önce gördüğü gibi, gerçekten bir Atatürk’e ihtiyacımız var. Bence Türk ordusu, Mısır ordusunun bu durumda oynayabileceği rol için iyi bir örnek” demiş ve adeta Mısır ordusunu göreve davet etmiş(?!)... ABD’nin Mübarek’in suyunu ısıttığı açık. Bunu her yolla deneyecekler, halk yetmezse askerle... Sonra bunun adına “halk devrimi” denilecek. Türkiye’nin bugün Atatürk’ün anlayışını iktidara taşımaya her zamankinden daha fazla gereksinme duyduğu bir gerçek. Türkiye’ye biçilen rol ise İslam coğrafyasına demokratik(!) İslam ülkesi olarak örnek olmak!.. Çelişkiye bakar mısınız?
Kitlelerin başkaldırı için pek çok sebebi var ve biriken öfkeyi örgütlemek çok kolay. Bu öfkenin Mısır’da toplaştığı meydanın adı günümüzün ironisini yansıtıyor: Özgürlük Meydanı. Mısır’ın Mübarek sonrasında özgürlüğe kavuşacağını öngörmek içinden geçtiğimiz sürece bakınca olanaksız. Devrim birini devirmek üzerinden üretilmez. Devirdiğinizin yerine koyduklarınıza bakarak “devrim” adını verirsiniz yaşananlara. Kaos planlayıcılarının harekete geçirebildiği birikmiş öfkenin “başkaldırı”ya dönüşmüş olması, baskılanmış tüm toplumlar için bir umut gibi algılanıyor olması en çok kaos planlayıcıların işine yarıyor ve günümüz diktatörlükleri “demokrasi” ambalajı ile pazarlanıyor. Obama’nın “Mısır’da tarih değişiyor, demokrasiye geçişin arkasında olacağız” cümlesinden hareketle Mısır günümüz sürecine ayna tutan bir laboratuvar olabilir biz siyaset bilimcilerin öngörülerimizin test edilmesine.
Mısır ziyaretimde Mübarek’in görkemli konutunun çok yakınında mezar evlerde yaşanan yoksulluk o gece gözüme uyku koymamıştı. Duygularımı paylaştığım bir arkadaşım, “Bu senin değil, Mübarek’in sorunu, bırak o uykusuz kalsın” yorumunu yapmıştı.
Dünyanın yoksulluğu hepimizin sorunu. Dünyayı yoksullaştıranların, yoksulluğa çözüm üretmeyenler varsıllıklarının keyfini sonsuza dek sürdüremeyeceklerini Mübarek üzerinden okumaya başlamalılar. Mısır halkının Mübarek’le yoksulluğunu kovmak istediği açık. Açık olmayan ve kilit noktasındaki soru: “Mübarek’in kovulmasına destek çıkanlar ne istiyor?” Kapitalizmin vahşileşmesi karşısında savunmasız kalan kitlelerin harekete geçirilen tepkileri üzerinden “liberalizm” adı altında özgürlükten kaçış örgütleniyor. Bu paradoksal yapı sürdükçe, kaos yöneticileri dikta yönetimlerine “demokrasi” adı vererek kapitalizmin küreselleşmesini sürdürebiliyorlar.
Gidişatı liberalizm üzerinden okumamız istenirken, sürecin liberallerini de “demokrat” olarak kabul etme gafletine düşürülüyoruz. “Yeni” kelimesini küresel yayılmacılar olumlayarak kullandığı için olsa gerek, “yeni faşizm”in başkaldırılar üzerinden dolanarak yayıldığını göremiyoruz. Görüneni olumlayan okutturucuların sayısı çok fazla olunca, görünenin arkasındaki gerçek üzerinde fazla düşünemez oluyoruz. Kim olmadığımız üzerinden pazarlanan tartışmalara çekilerek, kim olduğumuz üzerine oturtulan devlet yapımızın çözülüşünün parçası haline getirilişimizi göremeyişimiz bu yüzden. İnşa etmeye çalıştığımız ortak kimlik üzerinde yükselen ulus-devleti, farklı kimlik temaları ile yap-boz tahtasına taşımaya iktidar ettiğimiz siyaset anlayışı ile Türkiye’nin kaosa ne kadar yakın durduğu uyarısını yapmak ve tablodaki yerimizin yanlışlığını, ABD senatörünün söylemine geri dönerek vurgulamamız gerek. Süreçteki çarpıklıklardan uzaklaşmanın reçetesidir Atatürk devrimi, yalnızca Mısır için değil, özellikle Türkiye için. Anti emperyalist bir mücadelenin başarısına imza atmış Atatürk’ü, emperyalizmin yaygınlaşmasının aracısı olarak kullanmaya çalışmaları çarpık sürecin özeti gibi.
İran halkının başkaldırısı 13 Temmuz 2007’de yayımlanan bir yazımı anımsattı. “Chavez’e davet: Kıtasal başkaldırıdan küresel başkaldırıya” başlıklı yazımda; “Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden en fazla nasiplenenler, sayıları giderek artan yoksullar. Dünyanın kaderini zenginler belirliyor. Yoksullar giderek bileniyorlar. Küreselleşmenin sonunu belirleyen, küreselleşmeyi başlatanlar değil, başkaldıranlar olacaklar. ….21. yüzyılın bitişi, başlangıcı gibi olmayacak.... Ortadoğu coğrafyasında oynanan oyun, yıllardır ABD’nin Latin ülkelerine pazarladığı oyunun benzeri. Kendi içinde çatışmayı körüklemek, halkı yoksullaştırıp kendi kukla başkanlarını yerleştirebilmek. ....Türkiye bu oyunun dışında değil. Sınırlarının değiştirildiği haritaların yaygınlaştırılması ve bunun dünyanın her yerine yaygınlaştırılma çabaları, başından bu yana ciddiye alınmalı ve kararlı bir karşı duruş sergilenmeliydi. Ancak artık tehdit edici derecede ciddi boyutlara ulaşan bu bölme gayretlerine ‘dur’ demenin zamanı geldi. Ortadoğu’nun ABD oyununu bozması için bu coğrafyanın da başkaldırıyı örgütlemesi gerek. ABD, AB ve onların iç ve dış destekçilerine karşı, bir karşı duruş için Türk tarihinde okunacak altın sayfalar var. Atatürk’ün ilkeleri anti emperyalist duruşundaki sağlamlık, Türkiye’nin başkaldırısı için yeterli bir seçenek. Latin dünyasının anti emperyalist duruşu için nasıl Bolivarcı duruş bir seçenekse Türkiye için de Atatürkçü seçenektir emperyalist kuşatmayı kırmanın reçetesi. Günümüzün koşulları, bu seçeneğin yaşama geçirilmesi için en uygun ortamı yaratmış durumda!..” diye yazmıştım. Atatürk’ü bizden uzaklaştırmaya çalışanlar, alıp Mısır’a örnek yapmaya kalkışınca yeniden paylaşmak istedim.