Yeşil harekete katılan ‘Emek’ kızılı

Gökhan Akçura, Türkiye’nin çevreci hareket tarihinde önemli bir figür olan Savaş Emek üzerine, Bilim ve Gelecek Yayınları’nca Nalân Mahsereci imzası ile yayımlanan kitap üzerine söyleşti. Mahsereci, Emek'ten söz ederken ‘Yeşil hareketin çehresini kızıllaştıran adamdır’ ifadesini kullanıyor.

Gökhan Akçura


Türkiye’deki çevreci harekete getirdiği politik yaklaşımla tarihe mal olan Savaş Emek için, Nalân Mahsereci tarafından 568 sayfalık bir kitap hazırlandı. Bilim ve Gelecek Yayınları tarafından basılan ve fotoğraflarla zenginleşen çalışmada, bağımsız duruşuyla ekolojist Ağaçkakan dergisini de yıllarca çıkaran Emek'in yaşamından kesitler, kendi ağzından ve dostlarının hafızasındaki yerinden, günümüze ulaşıyor. Kitabı hazırlayan Mahsereci, “Bir devrimci olarak öldü” dediği Emek’ten söz ederken, Cumhuriyet çizeri Kâmil Masaracı'ya atıfla, “Ütopya'ya müdür” olabileceğini dahi ifade ediyor.

Savaş Emek Kitabı hazırladınız. Doğal olarak akla gelen ilk soru şu: Savaş Emek kimdir?
Bu soruyu kitaba katkı yapanlardan, karikatürist Kâmil Masaracı’ya sorsaydınız, 'Ütopya Müdürü' derdi ve isabetli bir tanım olurdu! Savaş Emek her şeyiyle alternatif bir sistemin hayalini kuracak, bu hayal için insanları örgütleyecek ve düşlere layık bir ortamı yaşayabilecek/yaşatabilecek bir devrimciydi. Ama onu tanıyanlar olarak biliyoruz ki, bir ütopyada bile sıkı sıkıya uyulacak kurallar dizisi belirler ve uyulup uyulmadığını da denetlerdi! Ütopyaya müdür olurdu yani...
Emek’i pek çok şekilde anlatabiliriz: 1951 TKP tevkifatı mahkûmlarından terzi Emin Emek’in oğluydu, devrimci bir aileye doğmuştu. Ama doğuştan devrimciliğini bir mirasyedi gibi har vurup harman savurarak yaşamadı; bize dayatılan yaşama, düşünme - davranış biçimlerine ve muhalefet tarzına hiçbir zaman “tutunmadı”, ömrünün son yıllarında çekildiği Karaburun’da bile, hayata müdahale etmek için çaba göstermeyi bırakmadı; bir devrimci olarak öldü.
İ.Ü. Orman Fakültesi öğrencisi olarak, 1968 gençlik hareketi içindeydi, Aydınlık’çıydı; 1970-80 arasında pek çok devrimci gibi kaçaktı, mahpustu; Orman Müdürlüğü’nde “takipli personel”di, sürgündü; işsizdi, işportacı, garson, vekil öğretmen, belediye çalışanı, mobilya atölyesi şefiydi...
Savaş Ağabey, örgütünün geliştirdiği politikaları, kendi aklının terazisinde de tartardı; izlenen genel çizgiyi papağan gibi tekrarlamak yerine, kendi alanına uyarlayabileceği özgün devrimci araçlar yaratmaya uğraşırdı. Örneğin, 1976 - 1980 arasında 'Halkın Ormanı' dergisini çıkarmıştı.

‘80 sonrası Yeşiller’de, değil mi?

Oraya gelecektim, “Savaş Emek kimdir?” diye sorduğunuzda, belki de ilk söylenmesi gereken buydu: “Yeşil Hareket”in çehresini kızıllaştıran adamdır Savaş Emek. Türkiye’deki çevreciliği, “Hepimiz evimizin önünü temizlesek, çöplerimizi yerlere atmasak, dünya tertemiz olur” darlığından kurtarmıştır. “Yeşil Hareket”in perspektifini, tüketim toplumunu, onun söylemiyle “endüstriyalizm” eleştirisini merkeze oturtarak köktencileştirmiş, devrimci bir ekolojik harekete doğru evrilmesini sağlamıştır. Tüketme hedefi değişmedikçe, güneş enerjisi dışındaki bütün alternatif enerji kaynaklarının da, sistemin yedek parçacılığı yapacağını vurgulamıştır.
Savaş Abi, 1980 sonlarından başlayarak küçüklü büyüklü pek çok yeşil eylemin görünür / görünmez kahramanıdır. Örneğin, Aliağa’da termik santralin yapılmasını engelleyen, geniş katılımlı ve etkili pek çok eylemin öncülerindendir.
Foça’da yapılan temsili referandumdan, Gencelli Köyü’nde gerçekleştirilen, Cem Karaca, İlhan İrem, Ayşegül Aldinç gibi sanatçılar, Bulutsuzluk Özlemi, Mozaik gibi grupların katıldığı 'Termik Konser'e; Cumhuriyet gazetesinin son derece yaratıcı bir başlıkla, “Yeşile ‘deh’, kirliliğe ‘çüş” diye verdiği at arabalı eylemden, İzmir’den Aliağa’ya doğru kurulan ve 30 bin insanın dahil olduğu, insan zincirine kadar...
Savaş Emek öldüğünde, Yeşil Hareket’in bugünkü geniş yelpazesinin farklı noktalarında yer tutan, çizgi olarak ayrıştığı ve ayrışmadığı birçok insan, Nesrin Timur’dan Bilge Contepe’ye, Ayşe Tosuner’den Timur Danış’a, Oktay Demirkan’dan Hilmi Çamurdan’a, Ümit Şahin’den Özgür Gürbüz’e, onun hakkını teslim eden yazılar yazdılar. Bu yazıların bir bölümünü kitapta derledim.
Son olarak, Savaş Emek’in usta bir hikâye anlatıcısı olduğunu söyleyeyim. Yaşananların mizahi, dalga geçilebilecek unsurlarını alır, renklendirir, öne çıkarır; bazı yanlarını ise hiç hesaba katmazdı. Ortak pek çok yaşantı, o anlattıkça adeta edebî bir yaratıya dönüşür, anlatıla anlatıla iyice ayıklanır, iyice renklenirdi. Kahkahalarla anlattığını kahkahalarla dinlerdiniz. Okurları da Savaş Emek Kitabı’nı daha çok kahkahalarla okuyacaklar diye düşünüyorum.