“Yerli metro üretim projemiz bürokrasi yüzünden yarım kaldı ”
OSTİM Başkanı Orhan Aydın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, kurumlar arasında senkronizasyonu sağlayarak işleri hızlandırmasını beklediklerini söyledi.
cumhuriyet.com.tr-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten sonra, ekonomide ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz?
Şu anda bir şey söylemek için çok erken. Bir geçiş dönemi yaşıyoruz. İzleyip görmemiz gerekiyor. Bir kere devletin yapılanmasında çok eleştirdiğimiz bürokratik engeller, kurumların birbiriyle konuşmaması, politikaların birbirini tamamlamayışı, kalkınma planlarının ve bakanlıkların tamamının stratejik planlarının kağıt üzerinde kalması gibi unsurların ortadan kalkmasını bekliyoruz. Hem sistem, hem de uygulama değişti. Detaylarını çok fazla bilmemekle beraber şu anda yazılmış metinleri okuma aşamasındayız. Bundan sondaki dönemde kurumlar arası senkronizasyon yaşanacak ve bunun da işleyişi hızlandırmasını ve ülkeyi pozitif yönde etkilemesini bekliyoruz. Şimdi bu noktada üretim ve katma değer öne çıkıyor. Harcama işini herkes yapabilir ama bu havuzu kimin ve nasıl dolduracağı önemli ve en kritik yer de burası. Gelişmiş ülkelerin çok uzun yıllarda gerçekleştirdikleri, bizim akşamdan sabaha yapabileceğimiz şeyler değil. Bir çocuğun, bir ağacın büyütülmesi gibi emek istiyor, zahmet istiyor.
<haber-dikey:1027826>
Örneğin bir motor üretimini talimatla yaptıramazsınız, akıl, çaba, emek, birikim isteyen uzun soluklu bir iştir. Bozacaksınız, kıracaksınız, dökeceksiniz, sabredeceksiniz, sonuçta ortaya bir şey çıkacak. Motoru, rüzgar türbininizi, raylı sistemlerinizi, uçağınızı üretemezseniz gelişmiş ülke olamazsınız.
Bakın Türkiye son 3-5 yıldır orta gelir tuzağı içinden çıkamıyor. Buradaki kritik nokta da teknoloji açığıdır. Bunun için de çok fazla zamanımız ve sabrımız olmuyor. Bugün rüzgar türbinlerini yabancılar yaptı ve dönen her türbin 8 yıl boyunca üretici firmaya çalışıyor. 8’inci yıl teknoloji değişiyor ve katma değerin tamamı üretici firmaya gidiyor.
-Bakanlıklar, kurumlar arası senkronizasyon sorununu somut olarak ne kaybettirdi?
Bakanlıkların kendi aralarında tabi uyumsuzluk oluyordu, bir bakanlığa gidiyorsunuz başka, öbürü başka bir şey söylüyordu. Bizim Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda kümelenmeyle ilgili destek projemiz var yüzde 50 destek sağlanan. Ancak Maliye Bakanlığı bunun yüzde 50’sinin de vergisini isteyince destek otomatikman yüzde 26’ya iniyor. Yerli ve milli metro aracı üretim projesini sonuna kadar getirdik, tam firmaların imza aşamasında destekler yeterli olmadığı için kimse imza atmadı ve proje ortada kaldı.
-Yerlileşme konusunda birçok düzenleme yapılmasına rağmen sıkıntı sürüyor galiba?
Geçmişte yazılan acil eylem planlarını inceleyin. Birisi yazıyor, öbürü yapmıyor. Başbakanlık genelge çıkarıyor, belediyelere “yeri ürünü alın” diyor. Ancak kimse bunu almıyor ithal alıyor. Kurumlar birbiriyle konuşmuyor, bedelini de, dış ticaret açığı, cari açık olarak ödüyoruz. Sonra yerli üretim olmuyor diye konuşuyoruz.
-Döviz kuru ve faizdeki değişim sizi nasıl etkiliyor?
Kurdaki belirsizlik reel sektörün bütün hesaplarını bozuyor. Belki ihracat yapan şirketleri destekliyor ama bütün olarak baktığınız zaman, banka faizinin yüksek olması olumsuz etkiliyor. Bu faizle yatırım, üretim yapmak, çok zor. Firmalar o zaman faize çalışıyor. İhracat yapan da hammaddeyi dövizle aldığı için sıkıntı yaşanıyor. Borçlanmayla yapılan işlerin sonucu kötü bitiyor. Bir kere sanayicilik doğası gereği çok kolay yön değiştirebilen bir yapıda değildir. Bir işin içine girmiş, yatırım yapmış, istihdam sağlamış, rekabetin içine girmiş durumda. Bunu durduramazsın, bıraktıramazsın, gidemez. Bu savaşı vermek zorunda. Sanayicinin yarışması işini yapıyor olması hepimiz için çok kıymetli. Sanayici bu işi yapmaktan vaz geçerse hepimizin işi biter. Üretim yapmanın bir itibarı olması, bu adamın kazanması lazım. Arsa alan kazanırken, üretim yapan kazanamıyorsa vahim bir şeydir. Alın teri dökmeden, emek vermeden bir kişinin para kazanmasının yolunu kapatmamız lazım.
Hepimiz üretim yapan insanların üstüne basıyoruz. Bunların önündeki her türlü engeli açmak, onların önüne kırmızı halı sermek, onları teşvik etmek ve yardımcı olmamız lazım hepimizin. Konut alana öncelikli kredi bulabiliyoruz, fabrika yapan sanayicinin finansmana erişimi niye zor? Konut açığını gidermek için devlet konut yapıp TOKİ aracılığıyla dağıtıyor. Üretim yapan adama da niye arsasını alıp fabrikasını yapmıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan iken Ankara’da başlattığı OSTİM’deki küçük şirketleri büyütmek üzere savunma ve havacılıkla ilgili projede henüz somut adım atılamadı maalesef.
-Devam edilse çok iyi olurdu dediğiniz uygulamalar var mı?
Acil Eylem Planları'nda gerçekten çok güzel şeyler yazıldı ama uygulamaya geçiremedik. Oradaki planlar da Türkiye enerji sektöründe kendi rüzgar türbinlerini, hidrolik türbinlerini, termik santrallerini yapacak denilmişti. Bu görevlerin hepsi KOSGEB ve TEMSAN’a verilmiş, planın yazılmasından 4 ay sonra da YPK TEMSAN’ın özelleştirme kararını vermiş. Yani planların takibi çok fazla yapılmıyor. Sürekli mal satanlardan nasıl ucuza alırız diye düşünürsek, gelişme iddiamızı bırakmamız lazım. Yeni milli gelirin 15 bin dolara, 25 bin dolara çıkması hedefine bu felsefeyle ulaşamayız.
-OSTİM Üniversitesi konusunda hangi noktadasınız?
Gençlerin gelip buralarda çalışabilmesi için sanayiyi itibarlı hale getirmemiz lazım. Burada meslek lisesi, çıraklık eğitim merkeziye bölgede sanayicinin ihtiyacı olan eleman yetiştirme konusunda zaten altyapı oluşturmuştuk. Şimdi de buna üniversite ekliyoruz. Bugün üniversiteleri sanayiye getirmek çok kolay değil. İnsanların kampüste oturmak dururken, OSTİM’e gelmesi için ona teşvikler vermek gerekir. Biz OSTİM Üniversitesi ile firmalara dokunan bir iş çıkarmak istiyoruz.
"Asansörlerin katma değerini yabancılara ikram ediyoruz"
Türkiye’de asansör konusundaki tercihler yerli sanayinin gelişmesini engelliyor. Bütün asansörlerin katma değerini yabancılara ikram ediyoruz. Bugün asansörlerin yüzde 67’si kırmızı etiketli yani girilemez durumda. Yabancı firma geliyor, “biz bunu yeşil etikete çeviririz” diyor. Beynini kendi sistemiyle konuşur hale getiriyor ve biz de tamamen yabancıya bağımlı hale geliyoruz. Bugün ABD; Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), serbest piyasa ve bütün yazılı kuralları alt üst ediyor. “Ya burada üret ya da git” diyor. Oysa biz “AB böyle istiyor, DTÖ böyle istiyor” diyerek bazı metinleri gereksiz kutsallaştırıyoruz.