Yeni CHP mi? Yeniden ve Değişen CHP mi?

cumhuriyet.com.tr

Sorumlu bir aydınımızın ülkemizdeki demokrasinin varlığı ile ilgili “Ben bu ülkeye demokrasinin geldiğini hiç görmedim ama birkaç kere gittiğini gördüm” sözünü artık yaşamak istemiyoruz.

2010 Mayıs kurultayı ile başlayan ve Aralık kurultayından sonra da genel seçimlere giderken “Yeni CHP” söyleminin tüzelkişiliğini temsil edenler tarafından ifade edilmesi bu kavramın en geniş yelpazede tartışılmasına yol açtı. Bir fikrin, söylemin ya da bir eylemin herkes tarafından benimsenmesi oldukça zor olsa da kamuoyunda “Yeni CHP” söylemi, parti içerisinde yapıyı daha da zenginleştirecek ve güçlendirecek ölçüde destek buldu. Başlangıçta önyargısız verilen bu destek, zaman içerisinde bazı yetkili ağızların “yeni”den aldığı rüzgârla yaptığı açıklamalar ve eylemler bazı yargıların ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu süreçte bu tartışma içerisinde yer alan birçok parti emekçisini, daha önceki eleştirilerinde haklı konuma getirdi.

Oysa ki bu süreçte, kurumsal kimliği ve fikri temelleri Cumhuriyet devrimi ile eşdeğer olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde “Yeni CHP” yerine devrimcilik ilkesinin gereği olarak “Kendini Yenileyen ve Değişen CHP” demek daha doğru bir ifade olacaktı.

Çünkü Cumhuriyet’le yaşıt olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin gelişimi ve beraberinde değişimi diyalektiktir ve kesintisiz devam etmiştir. Çeşitli kereler kesintiye uğramış olsa da kısa sürede toparlanmış ve halkla bütünleşerek yoluna devam etmiştir.

Bu ilerleme gelişen ve zenginleşen bilgi ve teknolojiye zaman zaman paralel gitmese de değişim devamlı olmuştur ve bundan sonra da böyle olması kaçınılmazdır. Hatta yakın tarihimizin belirli zaman dilimlerinde durağanlaşmışsa da yenilenme çabası devam etmiştir. Doğru! Değişim, istek ve taleplere her zaman olumlu yanıt vermeyebilir. Önemli olan bu yenilenme ve değişimin ideolojik, politik ve örgütsel boyutlarda gerçekleştirilmesidir. Yaşanılan bu sürecin daha ilerici ve daha değişimci bir doğrultuda devam etmesi partinin devrimci dinamikleri tarafından gerçekleştirilmeli ve büyütülmelidir.

Var olabilme mücadelesi

Değişim; devamlılığın karşıtı olarak ifadelendirilse de değişme, zaman içerisinde eski durumu ve birtakım özellikleri veya yapıyı aynı bırakmayan bir kavramdır. Değişim, hem zorunluluk hem de hareketliliktir ve var olabilme mücadelesidir. Değişim her ne kadar geçmişten kopma anlamına gelse de yine o geçmişin birikimlerini, kültürünü ve çelişkilerini de içinde taşır. Burada önemli olan nokta eski düşüncenin iktidarı yerine, yeni düşüncenin iktidarının sağlanmasıdır. Hızlı bir değişim maddi temellerden yoksunsa o değişim arzu edilen bir değişim olamadığı gibi, yeni bir yıkım, kaos ve dağınıklığa da neden olabilir.

CHP’de değişim; CHP’yi yenileştirerek geliştirmekten geçer. Geçmişin çözüm sunmayan yaklaşımlarını reddeden, güncel hayatı daha da kolaylaştıran, yaşanılır ve de kabul edilebilir bir gelecek vaat eden bir siyaset anlayışı karşılığını bulacak ve kitlelerin gözünde beklenen ve özlenen CHP’yi yaratacaktır. İşte tam da burada CHP’yi yöneten kadroların üretkenliği ve çalışma azmi her zaman zinde olmalı ve yeni alternatif seçeneklerini hazırda bulundurmalıdır.

Örgüt yönetimi

Bir siyasal yapıda değişme iyi yönetilemiyorsa başka hiçbir süreç iyi yönetilemez. Örgüt yönetimi süreklilik ister. Buna bağlı olarak da değişme, mantık ile sentezlenip yönetilmelidir. Değişerek devam etmek ya da devam ederek değişmek ilke olarak benimsenirken, değişimin ve yenileşmenin ortaya çıkardığı sorunlar da olacaktır. İşte bu sorunların çözümü için bile daha fazla değişmek gerekir. CHP’de ilk değişim hareketinde, hem yeni kadroların hem de milletvekili adaylarının saptanmasında eksiklik olduğu gibi birtakım yanlışlıklar da yapıldı. Bu yanlışlar tüzük değişikliğinde de yaşanmamalıdır. Herkesin “ohh be işte bu benimdir” diyebileceği demokratik, katılımcı, eşitlikçi, çağdaş yeni bir tüzük, örgütsel inancı ve çalışmayı yeniden inşa edecektir.

Büyük görev ve sorumluluk

İşte tam da burada Genel Başkan Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. CHP örgütünün büyük bir güvenini ve desteğini alan Genel Başkan bu sorumluluğu parti emekçilerinin ve 11 milyon seçmenin nefesini ensesinde hissederek geleceğe taşımalıdır. O inandırıcılıkta söylem ve eylemin birlikteliğiyle mümkündür.

Sorumlu bir aydınımızın ülkemizdeki demokrasinin varlığı ile ilgili “Ben bu ülkeye demokrasinin geldiğini hiç görmedim ama birkaç kere gittiğini gördüm” sözünü artık yaşamak istemiyoruz. Bu istekte önce kendi örgütümüzle bütünleşmekten geçmelidir.