Yaşama sevincinin ozanı
Abidin Dino’ya şöyle yazmıştı: “Leonardo, ‘Doğadan öğrenin,’ demiş. Ne güzel söz! Ben de bir şiirimi ‘İnsan öğrenmek için yaşar’ diye bitirdim. Sonu yok bunun. Ne dersin? Bu yaşta hâlâ yabancı dil çalıştığım halde, doğaya da baştan başlayamaz mıyım? Hiçbir malım yok, öyle memnunum ki!”
Turgay FişekçiGazetemiz okuru olup da Melih Cevdet Anday’ın cuma günleri ikinci sayfada yayımlanan zekânın, düşüncenin ve mizahın harmanlandığı o benzersiz yazılarını özlemeyen var mıdır?
Ya, “Bir sis çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur metin sade / Çalacaksın” diyen ünlü dizelerini?
Celal Üster, Melih Cevdet Anday'ı yazdı: Özlerken
Sanat uzun yaşam kısa
Bakın 20.10.1989 tarihli yazısında ne demiş:
“İnsanoğlunun büyüklüğü yalnız düşünmesinde değil, çıkarsız düşünmesindedir. Ölümlü olduğunun bilincindedir. Buna karşın felsefeyi, bilimleri, sanatları yarattı; doğruyu, güzeli bulmak için çırpındı durdu, yılmadı.
Bir tür ölümsüzlüğü arayış, ölümsüzlüğe inanıştır bu. Ortak aklımızdır bizi bu inanışa bağlayan, ölmeyecek olan birey değildir, insanoğludur. Bunca sanat yapıtı onun yüceliğini kanıtlamak için yaratıldı. Sanat uzun, yaşam kısa.”
İnsanı insan eden temel sorunlar üzerinde düşünmeyecekse, yazmayacaksa, konuşmayacaksa, bir insanın edebiyatçı, düşünür ya da gazeteci olmasının ne anlamı kalır?
Melih Cevdet’in 1915’te başlayıp 2002’de sona eren 87 yıllık uzun ömrü, sanata ve düşünceye adanmış böyle bir ömürdür.
Garip’ten mitolojiye
Orhan Veli ve Oktay Rifat ile başlattıkları Garip akımı ile şiirimizi yüklerinden arındırıp halkın günlük hayatına sokmayı başardılar.
1960’lardan başlayarak Melih Cevdet şiiri mitolojik temalar çevresinde insanoğlunun varoluş sorunlarına yöneldi. Anlam derinliği ve düşünce gücüyle okurlarına büyüleyici şiirler yazdı.
Ozanlığı önde gelse de, o bütün ömrünü sanatın her alanıyla ilgilenen bir kültür adamı olarak geçirdi.
Yazdığı tiyatro oyunları bugün tiyatro tarihimizin önde gelen metinleri arasındadır.
Gazete yazıları onu deneme yazarlığımızın doruklarına taşımıştır.
Romanları önemini bugün de korumaktadır.
O unutulmaz “Annabell Lee” çevirisi hâlâ en çok okunan şiirler arasındadır. Abidin Dino’ya yazdığı bir mektubundaki şu satırlar, belki de onun yaşam felsefesinin temeli:
“Leonardo, ‘Doğadan öğrenin,’ demiş. Ne güzel söz! Ben de bir şiirimi ‘İnsan öğrenmek için yaşar’ diye bitirdim. Sonu yok bunun. Ne dersin? Bu yaşta hâlâ yabancı dil çalıştığım halde, doğaya da baştan başlayamaz mıyım? Hiçbir malım yok, öyle memnunum ki!
Günümüzün “malın kadar konuşabildiğin” dünyasında nasıl da evrensel bir çığlık! Sanki çağlar sonra, şiirlerini yeniden yorumladığı Karacaoğlan gibidir: “Uryan geldim gene uryan giderim.”
Bir anekdot Yaşar Kemal, “Binboğalar Efsanesi”ni yazdığı zaman, kitabının başına Melih Cevdet Anday’ın bir dörtlüğünü koymak ister. Bu isteğini Melih Cevdet’e ilettiğinde şu yanıtı alır: “Olur, ama ben de bir şiirimin başına senin bir romanını koyarım.”
|
Dünyaya karşı çırılçıplak
Pek çok insanın paradan puldan, geçim sıkıntısından söz etmeden konuşamadıkları günümüzde Melih Cevdet’in böylesi konulardan söz açtığını hiç duymadım. Hep ortaya bir tartışma konusu atar, bunun çevresinde düşünceler gelişmesi için çabalardı.
Dünyaya karşı Melih Cevdet denli çırılçıplak soyunamayanların, elbet kişilikleri de, sanatları da örtülü olacaktır.
Troya önlerinde
İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde fonetik-diksiyon öğretmenliği yaptığı yıllarda her bahar öğrencilerini Çanakkale’ye götürür, hem Troya’yı hem de Gelibolu Yarımadası’nı görmelerini sağlardı.
Troya gezisi, öğrencileri antikçağın büyük destanı “İlyada”nın dünyasına taşırken, Çanakkale Savaşı’nın geçtiği yerlerde ise bir ulusun nasıl yeniden doğduğunu öğrencilerine anlatırdı.
Fonetik-diksiyon dersiyle Troya’nın ya da Çanakkale Savaşı’nın ne ilgisi var diye sorulabilir.
Melih Cevdet, sanatla hayatı, geçmişle bugünü, sözle düşünceyi birbirine böylesi güçlü bağlarla bağlayabildiği, insanlık kültürünü bütün öğeleriyle bir bütün olarak görüp gösterebildiği için, 100 yaşında da aramızda yaşamaya devam ediyor ve kim bilir daha kaç yüzyıl insanlara doğruluk ve aydınlık saçmayı sürdürecek.