Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı'ndan açıklama

Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Mahmut Acar, Hizbullah Ana Davasının geç sonuçlandığı yönündeki iddialara yanıt vererek, davanın Yargıtaya geldiği tarih ile sonuçlandırılabildiği tarih arasındaki sürecin 3 ay olduğunu belirtti.

cumhuriyet.com.tr

Acar, yaptığı yazılı açıklamada, bir gazetede, ''Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 16 Ekim 2009'da kendisine gönderilen dosyayı 4 ay gibi kısa bir sürede inceleyerek 28 Ocak 2010'da sonuçlandırdığı, Hizbullah ana davası sanıklarına ait dosyanın incelemesini ise 5 ayda tamamlayamadığı ve sanıklarının tahliye edildiği'' saptama ve yorumuna yer verildiğini belirterek, bu bilgilerin de kamuoyunu yanıltıcı nitelikte olduğunu ve gerçekle bağdaşmadığını ifade etti.

Mahmut Acar, sözü edilen dosyanın, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince görülen, ''30 sanığın 1987-2000 yılları arasındaki süreçte, değişik kentlerde toplam 188 kişinin öldürülmesi, çok sayıda kişinin yaralanması, hürriyetlerinin kısıtlanması, ateşli silah ve patlayıcı madde bulundurulması, yağma gibi suçları işledikleri iddiasıyla 52 ayrı iddianame ile açılan davaların birleştirilerek yargılamalarının birlikte sürdürüldüğü'' bir dava olduğunu kaydetti.

Aynı suçlara iştirak ettikleri iddiasıyla değişik tarihlerde farklı mahkemelerde yargılanan bazı sanıklarla ilgili yaklaşık 50 kadar iddianame, belge, bilgi ve kararların da görülmekte olan davayla ilgileri bulunduğu için getirtilerek bu dosya içinde değerlendirildiğini anlatan Acar, yerel mahkemedeki yargılaması 10 yıl süren bu davanın, 30 Aralık 2009'da sonuçlandırıldığını, yaklaşık bin 200 sayfayı bulan gerekçeli kararın mahkemece 3,5 ayda yazıldıktan sonra gönderildiğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 26 Ekim 2010'da da Yargıtay 9. Ceza Dairesine temyiz incelemesi için teslim edildiğini bildirdi.

Acar, 10 yıldan fazla hapis cezasına mahkum edilen sanıkların duruşma istemi bulunduğu için, temyiz incelemesinin bu sanıklar yönünden duruşmalı yapılmasının da yasal bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Tebliğnamenin tebliği, cevap süresinin beklenmesi, duruşma günü saptanarak Tebligat Tüzüğünün emredici hükümleri gereği belirli bir süre önce taraflara bildirilmesi gibi rutin ve zorunlu işlemler için belirli bir süreye ihtiyaç bulunduğu, bundan da önemlisi, kendisine bu süre içinde başka bir iş verilmeyen ve sadece bu dosyayı incelemekle görevlendirilen yargıcın, 85 klasör hacmindeki yaklaşık 43 bin sayfadan ibaret belge, bilgi, doküman ve tutanakları incelemesi, yasa gereği düzenlenmesi zorunlu raporu hazırlaması, davanın usul ve esas yönünden müzakereye hazır hale getirilebilmesi için bir iki aylık bir sürenin yeterli olmadığı, yargısal faaliyetin özellikleri ve gereklerini bilenler bakımından başkaca bir izahı gerektirmeyecek kadar açıktır.

Görüleceği üzere, sözü edilen dosyada bir yandan tebligat gibi işlemler gerçekleştirilirken, bir yandan da dosyanın incelenmesi faaliyeti paralel olarak sürdürülmüş, zaman kaybına sebebiyet verilmemesi için, yapılabileceklerin tümü yapılmıştır.''

Mahmut Acar, ancak, hem tebligat ve duruşma işlemlerinin belirli bir süreyi alması hem de bu hacim ve kapsamdaki bir dosyanın incelenip müzakereye hazır hale getirilerek 31 Aralık 2010'a kadar sonuçlandırılmasının fiili imkansızlığı karşısında, bu tarihe kadar gözetim ve tutuklulukta geçirdikleri süreler yasada öngörülen sınırı aşmış bulunan sanıkların, 31 Aralık 2010'da yürürlüğe giren yasal düzenlemenin öngördüğü zorunluluk nedeniyle salıverilmelerine karar verildiğini, bu sanıklar hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına da karar verildiğini hatırlattı.

Bu tarihten sonra da devam eden dosya inceleme ve rapor hazırlama çalışmalarının ancak duruşma tarihinden üç gün önce bitirilebildiğini anlatan Acar, duruşma gününe kadar davanın müzakeresinin sürdürüldüğünü, 26 Ocak 2011'deki duruşmaya sanıklar ve müdafileri gelmeyince, müzakerenin aynı gün sonuçlandırılarak, bazı sanıklar hakkındaki hükümlerin onanmasına, bir kısım sanıklar hakkındaki hükümlerin ise bozulmasına karar verildiğini anımsattı.

Mahmut Acar, ''Bu davanın Dairemize geldiği tarih ile sonuçlandırılabildiği tarih arasındaki süreç yazıda dile getirilenin aksine 3 aydır. Türk Ulusu adına karar veren ve bu durumun kendilerine yüklediği sorumluluğun idrakinde olan yargıçlar olarak, diğer yargı personeli ile birlikte sessizce ve fedakarca çalışmamıza karşın, haksız ima ve ithamlara maruz kalmaktan duyduğumuz üzüntüyü ve gerçek durumu kamuoyuna saygıyla bildiririz'' ifadelerine yer verdi.

Acar, aynı gazetede, ''Hizbullahçı davası rüşvetle hazırlanmış'' başlıklı yazıya da yer verildiğini belirterek, Hizbullah terör örgütüne üye olmak suçundan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 24 Ocak 2008 günlü kararıyla 10 yıl hapis cezasına mahkum edilen Ali Kaya isimli kişi hakkındaki hükmün, duruşma istemiyle temyiz edildiğini ve dosyanın 16 Ekim 2009'da Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderildiğini belirtti.

Dosyadaki işlemlerin, diğer duruşma istekli temyiz incelemelerinde olduğu gibi, olağan ve makul süreler içerisinde ve rutin biçimde gerçekleştirildiğini ve 28 Ocak 2010'da mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verildiğini anımsatan Acar, bu sürecin, davanın sanığı ve müdafi ile irtibatlı kişilerin yasal olmayan girişimleriyle süratli biçimde sonuçlandırıldığı yolundaki iddialardan gazete haberiyle bilgi sahibi olduklarını belirtti. Acar, devamla şunları kaydetti:
''Yargıtayın herhangi bir dairesinin temyiz incelemesi sırasında gerçekleştireceği işlemler ile bunların yapılması için gerekli olağan süre konusunda bilgi sahibi olan ve esasen yargısal faaliyetle ilişkisi bulunmayan kötü niyetli kişilerin, davaların tarafları nezdinde girişimde bulunup, onları kandırarak süreci kısaltma, uzatma veya istenilen sonucun elde edileceği gibi asılsız vaatlerle menfaat edinmeleri, alınan birçok önleme karşın mani olunamayan ve dönem dönem rastlanan olaylardır. Nitekim bu olayda da Yargıtayın birçok dairesinde görülmekte olan işlerle ilgili benzer dolandırıcılık girişiminde bulunan kişilerin tespit edilerek, yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçundan haklarında ceza davası açıldığı, bu kişilerin Dairemiz başkan, üye, tetkik hakimi ve personeli ile ilgi ve iletişimlerinin bulunmadığı, iddianame ve ilgili soruşturma dosyasının içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır.''