'Yaptığımız işi, çölde nilüfer yetiştirmeye benzetiyorum'
Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA), Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji AD ve Psikofarmakoloji Araştırma Ünitesi Başkanı Albay Prof. Dr. İ. Tayfun Uzbay ve ekibi, “Agmatin” isimli nörokimyasalın şizofreni ve bağımlılık gibi ruhsal bozukluklarda önemli bir rol oynadığını ortaya çıkarmıştı.
cumhuriyet.com.trBu çalışmayla ilgili sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. İ. Tayfun Uzbay, agmatin araştırmalarında kritik bir noktaya geldiklerini, ilerleyebilmek için kurumsal destek ve ilgiye ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Cumhuriyet Bilim Teknoloji -Agmatin adı verilen nörotransmiter ile şizofreni hastalığı arasındaki ilişki konusunda yürüttüğünüz çalışmayı dergimizde duyurmuştuk. O tarihten sonra çalışmalarınızda ne gibi ilerlemeler kaydettiniz?
Tayfun Uzbay– Bu çalışma ile şizofreni spektrumundaki hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik yeni bir yaklaşım sunduk. Teorimize göre beyinde aşırı agmatin aktivitesi veya agmatin salgılanmasında bir dengesizlik ile şizofreni veya benzeri hastalık arasında bir ilişki olabilir. Bu çalışmanın klinik aşamasına geçmek için henüz erken. Biz yalnızca agmatinin şizofreni tanı ve tedavisinde yeni bir hedef olabileceğini ortaya çıkardık. Şimdi bu bilimsel bilgiyi teknolojiye dönüştürme zamanı. Bilimsel yayın yapmak önemli ama yayınlarımızın bir hedefe yönelik olması, bilime ciddi katkı sağlaması, hatta yön vermesi gerekiyor. Yayının yanı sıra patent almanın ve bilimin çeşitli alanlarına ciddi yenilik getirecek projelerin desteklenmesi şart.
Bu süreçte geçen nisan ayında ABD’de San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi (UCSD) Psikiyatri Fakültesi’nden Prof. Dr. Athina Markou’dan davet aldık. Bölümde araştırmamız ile ilgili bir konuşma yaptım. Bu üniversite sinir bilim dalında dünyanın önde gelen merkezlerinden biri. Konuşmamı dinlemeye bölüm içinden ve dışından birçok seçkin bilim insanı katıldı. Konferans sonrası eleştiriler ve tartışmalar son derece olumlu idi. Prof. Markou işbirliği önerdi.
Bu arada ikinci bir gelişme de bizim ekibimizde yer alan Dr. Hakan Kayır’ın San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’ne doktora sonrası eğitim için kabul edilmesi. Halen orada çalışmalarına devam ediyor. Şimdi UCSD Psikiyatri Bölümü’nden Prof. Dr. Athina Markou ile birlikte çalışıyor. Burada agmatin, şizofreni ve madde bağımlılığı zemininde çalışmalarımızı genişletmeye ve etkinliğini arttırmaya çalışıyoruz.
Ayrıca, elde ettiğimiz veriler bipolar bozukluk ve Tourette sendromu için de patent alabileceğimize işaret ediyor. Bu hastalıklar ile ilişkili yeni patent başvuruları yapmak için TÜBİTAK’a başvurduk ve destek sağladık.
CBT-Şizofreninin bugün dünyada yaygın hastalık sıralamasındaki yeri nedir?
TU- Şizofreni halen psikiyatrik bozuklukların en ağırı olarak kabul ediliyor. Çözüm bekleyen en önemli 20 dünya problemi arasında 11. sırada. Dünyanın başına bu kadar büyük dert olması üç nedene dayanıyor. Biri yaygınlığı. Genel popülasyonda yaklaşık yüzde 1 sıklıkla görülüyor. Bu ülkemizde 700 bin, dünyada ise 65 milyon şizofreni hastası olduğu anlamına geliyor. İkincisi bu hastalığın beynin tüm işlevlerini bozması. Beynin algı, bilişsel işlevler düşünce ve duygulanım gibi neredeyse tüm fonksiyonlarında sorun yaratıyor. Atak dönemlerde bu işlevlerin tümü bozuluyor. Bu kişiler hem kendilerine hem de çevrelerine zarar verebiliyor. Hastalığın, çıkış nedeninin tam olarak bilinmemesi ve buna bağlı olarak kesin tedavisinin olmaması üçüncü neden.
Halihazırda kullanılan ilaçlar semptomların düzeltilmesine ve kontrol altında tutulmasına kuşkusuz ciddi katkı sağlıyor. Ancak hastalar bu ilaçları sürekli kullanmak zorunda ve bunların yan etkileri ciddi boyutlara çıkabiliyor. Örneğin cinsel işlev bozukluğu ve metabolik sendrom gibi ciddi yan etkiler söz konusu. Hastalar aşırı kilo alabiliyor, bazen ektrapiramidal yan etkiler sorun olabiliyor. Bu da hasta ve hasta yakınlarının ilaçtan kaçınmasını, hastaların yeterince ilaç kullanmamasını beraberinde getiriyor. Bu üç neden bir araya gelince ortaya çok ciddi bir halk sağlığı sorunu çıkıyor. İşin kötü yanı, ülkemizde bu hastalık konusunda ciddi bir sağlık politikası da yok.
CBT- Şizofreni hastalığının arttığını söyleyebilir miyiz?
TU- Her hastalıkta olduğu gibi şizofreniyi de körükleyen faktörler var. Örneğin şizofreni hastalarında madde bağımlılığı çok sık görülür. Ancak hastalığın mı bu bağımlılığı tetiklediği, yoksa bağımlılığın mı hastalığı tetiklediği kesin olarak bilinmiyor. Stres ve travmatik olaylar da hastalığı körükleyebiliyor. Ancak stresin başka ruhsal bozukluklara da yol açtığı biliniyor. Genetik faktörlerin etkisi yüzde 30. Yani genetik tek başına hastalığın nedenini açıklama konusunda yetersiz kalıyor.
CBT – Agmatin ve şizofreni arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartan buluşunuzun uygulama alanındaki şansı ne? Örneğin agmatin düzeyini tayin edebilecek bir kit veya yöntem geliştirilebilir mi?
TU – Uludağ Üniversitesi’nde Doç. Dr. Gökhan Göktalay ve Prof. Dr. Levent Büyükuysal’ın desteği ile yeni bir proje geliştirdik. Prof. Dr. Selçuk Kırlı ve ekibi de bu çalışmaya katıldı. Kanda ve vücut sıvılarında agmatinin ölçülebilmesi konusunda ön çalışmalar yaptık. Bunun için Etik Kurul’a başvurduk. Onay alınır alınmaz şizofren hastaları üzerinde çalışma başlayacak. Eğer kandan sonuç alamazsak bir sonraki aşamada beyin-omurilik-sıvısından örnek alacağız. Buradan elde edilecek sonuçlar savımızın geçerliliğinin sınanmasında da yardımcı olacak.
CBT- Agmatinin aşırı ve yanlış kullanımı ne gibi riskler doğurabilir?
TU-Agmatinin güçlü bir ağrı giderici etkisi var. 2001 yılında Neuropsychopharmacology dergisinde yayımladığımız bir makalemizde (Yesilyurt ve Uabay, Neuropsychopharmacology 25:98-103, 2001) agmatinin düşük dozlardaki morfinin ağrı giderici etkisini yükselttiğini göstermiştik. O zamanlar biz agmatinin terminal dönem kanser hastalarında morfinin dozunu azaltmak için yararlı kullanılabileceğini düşündük. Ancak şimdi bunun vücut geliştiricileri tarafından vücudun sınırlarını zorlamakta kullanıldığını görüyoruz. Şizofreni hastalarının hezeyan sırasında kendilerine zarar verebilmeleri, agmatinin yüksekliğine bağlı olarak acı duymamalarından da kaynaklanıyor olabilir.
1997 yılında Biochemical Journal’da yer alan başka bir çalışmada da (Burtin ve Michael, Biochem J 325 ( Pt 2): 331-337, 1997) transgenik tütün bitkisi üretimi için agmantin kullanımına değiniliyordu. Bu da sigaranın bağımlılık yaratma potansiyelini artıran bir uygulama olabilir. Tabii bunlar şimdilik bilimsel spekülasyon ve ciddi araştırma sonuçları ile desteklenmesi gerekiyor.
CBT- Agmatin ile ilgili çalışmaların kamuoyuna doğru yansıtıldığını düşünüyor musunuz?
TU- Hayır. Örneğin 16 Mart 2009 tarihinde gazetelerde agmatinin bağımlılığı tedavi edeceği yönünde yayımlanan haber bence çok büyük bir sorumsuzluk örneği idi. Agmatinin morfinin etkilerini artırdığı, morfin ve alkol bağımlılığının bazı belirtilerini hafiflettiği ile ilişkili deney hayvanlarından elde edilen makaleler yayınlandı. Bu doğru. Ama şu aşamada agmatinin bağımlılık yapan maddelerin etkilerini taklit edip etmediğini ve kendisinin bağımlılık yapma potansiyelinin olup olmadığını bilmiyoruz. Mevcut veriler, agmatinin kötüye kullanım potansiyeli olabileceğini düşündürüyor. Deneysel çalışmalarda gözlenen yoksunluk krizi belirtilerini hafifletici etkiler aynen morfin-metadon ilişkisinde olduğu gibi bağımlılık yapan maddenin yerine geçme etkisi olabilir. Bilim tarihinde birçok örnek var. Fensiklidin, kokain, LSD, barbitüratlar gibi. Örneğin barbitüratlar ilk keşfedildikleri dönemlerde çok yaygın kullanıldılar. Ciddi fiziksel bağımlılık yaptığı anlaşılınca kullanımları kısıtlandı ve kontrollü reçetelere yazılabilen ilaçlar arasına katıldılar. Özellikle bağımlılık alanında spekülatif yayınlar yapma ve demeçler verme yeni bağımlıların oluşumunu körükleyebilir. Yani gençler nasıl olsa tedavisi var diye madde deneme riskini daha kolay alabilir. Burada medyaya ve bilim insanlarına büyük sorumluluk düşüyor.
CBT- Çalışmalarınızı sürdürürken ne gibi güçlüklerle karşılaştınız?
TU- Senelerdir üzerinde emek verdiğimiz çalışmalarda çok kritik bir noktaya geldik. Bir kere GATA’daki laboratuvarımız alkol ve madde bağımlılığı bağlamında bilimsel etkinlik açısından dünyada 12.sırada. Yani verilerin elde edildiği laboratuvar sıradan bir laboratuvar değil. Yaklaşık bir milyon dolar değerinde olan bu laboratuarı şu günlerde 2009 yılında yürürlüğe giren yeni yasalar çerçevesinde Tarım Bakanlığı’ndan akredite etmeye çalışıyoruz. Akreditasyon gerçekleşene kadar çalışmalarımızı durdurduk. Burada agmatin üzerindeki çalışmalarımızı ileri aşamaya taşımamız için de desteğe ihtiyacımız var. TÜBİTAK’tan destek talebinde bulunduk. Olumlu yanıt alma olasılığımız yüksek. Ancak ilaç şirketleri bu konuyla gerektiği gibi ilgilenmiyor. Çalışmanın önemini kavradıklarını pek sanmıyorum. Onlar olaya çok ticari bakıyorlar. Garanti yatırıma gitmek istiyorlar. Ben bu koşullarda yaptığımız işi çölde nilüfer yetiştirmeye benzetiyorum. Diğer taraftan akademik çevrede kıskançlık hastalığı yaygın.
Türkiye’de bir buluş yaptığınız ya da bilime yön verebilecek önemli bir söz söylediğiniz zaman önce yıkıcı bir eleştiri yağmuru başlıyor. İşin ilginci eleştiriler daha çok dedikodu mahiyetinde ve imzasız veya sahte imzalı yazılarla karalama şeklinde oluyor. Türkiye’nin bilimsel arenada saygı görmesi ve endüstriyel güce dönüşebilecek bilimsel bilgi üreterek uluslararası saygı görebilmesi için yayın sayısını artırmak tek başına yeterli değil; daha çok buluş yapılması ve patent alınması gerekiyor.