Yandaş yazardan çok sert 'yerli ve milli' eleştirisi
"Kendi kendimize icat ettiğimiz ‘milli’ ve ‘yerli’ olmak gibi tamamen slogana dayalı temeli olmayan duvarların arkasına saklanarak zamanımızı boşa harcıyoruz."
cumhuriyet.com.tr"Keşke ‘yerli ve milli’ olmak sloganlarına verdiğimiz önem kadar, Yahya Kemal’in “Her halk kendi ikliminin lisanını söyler” cümlesinde ifade ettiği gibi gençlerimize kendi dilimizi öğretmeye de önem verebilseydik." diyen Ocaktan'ın yazısı şöyle:
TEOG sınavlarının kaldırılması vesilesiyle eğitim ve kültür konularının yoğun bir şekilde tartışıldığı şu günlerde, insan ister istemez içinde bulunduğumuz kültürel ve sanatsal fukaralığı düşünmeden edemiyor.
Evet, yıllardır bir ufku ve perspektifi olan eğitim politikaları oluşturamadığımız için bilimde, sanatta, teknolojide ve kültürel alanda dünya ile yarışabilecek donanıma sahip nesiller yetiştiremiyoruz. Hâlâ felsefenin çocuklarımızın kafasını karıştırmasından, evrim teorisinin zihinleri bulandırmasından endişe ediyoruz.
Oysa dünya o kadar hızlı dönüyor ki, etraflarına korumacılık duvarları örmeye çalıştığımız gençler internet dünyasının namütenahi imkanları içinde hayal bile edemeyeceğimiz yepyeni bir dünyanın içinde büyüyorlar.
Kendi kendimize icat ettiğimiz ‘milli’ ve ‘yerli’ olmak gibi tamamen slogana dayalı temeli olmayan duvarların arkasına saklanarak zamanımızı boşa harcıyoruz. Hiçbir ilmi ve kültürel karşılığı olmayan bu boş hayallerle ne yeni kuşakları kurtarabiliriz, ne de dünya ile yarışabiliriz. Unutmayalım ki, yerli ve milli olmanın en temel şartı, özgür düşüncedir. Ayrıca her türlü bilgiyi ve fikri özgürce tartışamayan, etrafı korumacılık duvarlarıyla çevrilen nesillerin milli ve yerli olması da mümkün değildir.
Keşke ‘yerli ve milli’ olmak sloganlarına verdiğimiz önem kadar, Yahya Kemal’in “Her halk kendi ikliminin lisanını söyler” cümlesinde ifade ettiği gibi gençlerimize kendi dilimizi öğretmeye de önem verebilseydik.
Maalesef dünyadaki yeni bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmeleri yeterince izleyemediğimiz gibi, kendi medeniyetimizin kültürel değerlerini genç kuşaklara belletme konusunda da tam bir acziyet içindeyiz. Şu ana kadar henüz içi boş ‘şanlı tarih’ sloganının ötesinde bir başarıya imza atabilmiş değiliz.
Ne yazık ki her alanda olduğu gibi eğitimde de kalite ve liyakat diye bir derdimiz olmadığı için, okullarımızda çocuklarımıza medeniyetimizin edebiyat ve sanat alanındaki o muhteşem ruhunu içselleştirecek bir müfredattan da mahrumuz. Elbette bilgi önemlidir, eğitimdeki seviye testi açısından sınavlar da gereklidir. Ancak büyük şairlerimizin şiiriyle Türkçenin güzelliğini ve ahengini keşfedemeyen nesillerin gelecek tasavvurlarının sağlıklı olması mümkün değildir.
Mesela, şu anda edebiyat öğretmenlerimizin kaçı Nihat Sami Banarlı’nın Türk dilinin güzelliklerini, inceliklerini ve ahengini anlattığı “Türkçe’nin Sırları” kitabındaki derinliğe ne ölçüde vakıftır çok emin değilim.
Keşke okullarımızda edebiyat öğretmenlerimiz, Nihat Sami Banarlı’nın eserindeki şu cümleleri her gün tekrar tekrar anlatabilseler...
“Türk dili Kendi Gök Kubbemiz kitabını meydana getiren muhteşem şiirlerin söylendiği lisandır. Bir dil Açık Deniz gibi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı gibi, Bir Tepeden, Itri, Vuslat ve Erenköy’de Bahar gibi şiirler söylenebiliyorsa bu dil hatta dünya ölçüsünde büyük lisan demektir. Kendi Gök Kubbemiz bir semboldür. Türkçe ona benzer ve onun ayarında İstiklal Marşı gibi, Çanakkale Şehitleri gibi, Bülbül vb. gibi, Ahmet Haşim’in Piyalesi’nde musikileşen şiirler gibi, Orhan Seyfi’nin Peri Kızıyla, Çoban Hikayesi gibi, Faruk Nafiz’in Han Duvarları gibi daha nice şiirler söylenmiştir. Bir milleti ebediyen ayakta tutabilecek kudretteki bu müstesna şiirler biliyoruz, milletimizi çürütmek isteyenlerin kabusudur.”
Acaba bugün liseyi bitiren kaç öğrencimiz Ahmet Haşim’in Merdiven şiirindeki şu terennüm ve tahayyülün farkındadır.
/Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta
Kızıl hevaları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl hevaları seyret ki akşam olmakta./