Yalın, vurucu ve hüzünlü!
Jan Devrim ikinci öykü kitabı Meczubun Oğlu’nda (Yeni İnsan Yayınevi), “Büyük Kıyametler”, “Araf”, “Küçük Kıyametler” başlıklarında üç bölüme ayırdığı öyküleri geniş bir yelpazeye sahip. Bazen biten bir aşk, bazen terk eden bir kadın, bazen mahallenin meczubu, bazen de çocukluk anılarının izleri ile karşılaşmak olanaklı. Umutsuzluk bir uğrak noktası olsa da nihai varış değil. Az da olsa umuda ilişkin sezdirişlerle bütünleniyor. Düşün gerçekle karıştığı metaforik öykülerinde ise büyük şeyler söylemenin farklı tonlarda arayışları duyumsanıyor.
Müjde AlganerJan Devrim ikinci öykü kitabı Meczubun Oğlu’nda (Yeni İnsan Yayınevi) üç bölüme ayırdığı öyküleri yine yalın ve vurucu bir anlatıma sahip. İlki, kitaba ismini veren, çağrışımları ve sahneleri en güçlü olan öykülerinden “Meczubun Oğlu”.
Öyküleri geniş bir yelpazeye sahip. Bazen biten bir aşk, bazen terk eden bir kadın, bazen mahallenin meczubu bazen de çocukluk anılarının izleri ile karşılaşmak olanaklı.
Dekordaki hüzün perdesine karşın umutsuzluk, çizilen duygu yollarında bir uğrak noktası olsa da nihai varış değil. Az da olsa umuda ilişkin sezdirişlerle bütünleniyor.
Düşün gerçekle karıştığı metaforik öykülerinde ise büyük şeyler söylemenin farklı tonlarda arayışları duyumsanıyor.
Üç bölümün içindeki öykülerde ortak bir tema ya da bir buket arayışına girmeye gerek yok aslında:
Daha büyük mesellerden bahseden “Büyük Kıyametler” daha sembolik ve acının kalbindeki hikâyelerden. “Araf” kısmında ise daha çok ilişkilere, baştan geçenlere ve güne odaklı bir potpuri sunuluyor.
“Küçük Kıyametler” ise yazarın içe baktığı kendiyle dertlerini öncelediği hikâyelerden oluşuyor. “Kıyamet” sözcüğü aslında Devrim’in önceki romanı Benim Kişisel Kıyametim’e de inceden bir gönderme.
Öte yandan öyküler bir yapbozun parçaları gibi de değil. Her öykünün kendi dünyasına ait ayrı bir seslenişi var. Aslında burada durup şu soruyu sormama neden olan bir örüntü söz konusu:
Yazarlar eserleri boyunca farkında olmadan aslında aynı soruların, aynı sancıların etraflarında mı dönerler? Bambaşka gibi görünen yaratımlarının arkalarında da yine aynı soru, arayış, araştırma mı bulunur?
Jan Devrim’in öykülerindeki bir başka özellik ise tümdengelime ve tümevarıma ilişkin sezdirilenler. Bazı öyküler tüme giden kıssalar, bazıları ise tümden bireye indirgenen deneyimler.
Burada yazarın geçmişini de göz ardı etmemek gerekiyor sanki. Jan Devrim, Çerkez asıllı. Adapazarı’nda doğup büyümüş. Sıfırdan başladığı kariyerine uluslararası bir firmada yönetici olarak devam ediyor.
Türkçe ana dili değil, daha sonra öğrenmiş. Bu noktada bir dili sonradan öğrenenlerin sözcüklere gösterdiği özen ve ritim duygusunu arttıran kısa cümleler gözden kaçmayan unsurlar.
Yazarın kendi dertlerini ortaya koyduğu, daha çok yazma dürtüsünü merkeze aldığı ve farklı farkındalıklarını anlattığı öyküler ise meraklı okurlara yazarın iç dünyasından ve yaşamından küçük izler taşıyor.