Uzmanlar ABD Kongresi’ne ‘Trump’ baskınını değerlendirdi: ‘ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü’
ABD Başkanı Donald Trump’ın yönlendirdiği göstericilerin ABD Kongre binasına baskınıyla yaşanan gelişmelerin ABD iç ve dış siyasetinde yaratacağı sonuçlar tartışılıyor. Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. İlhan Uzgel, yaşananları “ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü” olarak nitelendirirken Prof. Dr. Mustafa Türkeş, “Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü” diye konuştu.
Hüseyin HayatseverODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş, Trump’ın Amerikan siyasetinde merkez sağa oturduğunu, Demokrat Parti’nin de benzer bir konumda olduğunu belirtti. “Kongre’de yaşananlara baktığımızda ise Amerikan siyasetinin, merkezin dışındaki unsurlara açık hale geldiğini görüyoruz” diyen Türkeş, şu görüşlerini dile getirdi: “Bundan sonra hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat parti içinde tartışmaların başlayacağını söyleyebiliriz. Joe Biden’ın, Demokrat Parti içinde büyük sermaye ile ilişki içinde olduğu kanadı temsil ettiğini biliyoruz. Öte taraftan ittifak yaptığı gruplar arasında kendini sol olarak tanımlayanlar da var, bunlar arasındaki ilişki nereye evrilecek? Amerikan toplumunda anlamlı bir sol çıkışla sisteme çekidüzen vermeye yönelik bir hareket gelişebilir, öte taraftan daha sağa kayma riski de var. Trump’ı, Cumhuriyetçi Parti içinde kendi örgütü savunmadı. Orada da bir yeniden yapılanma ve müzakereler başlayacaktır. Trump’ın büyük sermaye dışındaki gruplarla nasıl bir ilişki kurduğunun anlaşılması gerekiyor.”
‘SONRAKİ SEÇİM SÜRECİ İÇİN HAMLE’
Trump’ın, Biden’ın seçilmesinin tescilini ötelemek için bir hamle yaptığını kaydeden Türkeş, “Hiç düşünülmeden yapılmış bir hamle gibi görünmüyor ama iyi düşünülmüş bir hamle değil. Burada Trump’ın başka bir hesabı olabilir, seçim sonrası sürece yatırım yapıyor olabilir. Cumhuriyetçi Parti içinde de mücadeleler mevcut” diye konuştu.
‘ABD’NİN HEGEMONİK LİDERLİĞİ SONA ERDİ’
Türkeş, ABD’nin küresel konumu açısından ise yaşananların Amerikan hegemonyası için ciddi bir olay olduğunu dile getirdi. “Çünkü Soğuk Savaş boyunca ABD demokrasisi kendi içindeki denge-denetleme gibi unsurlarıyla tüm dünyaya örnek olarak gösterildi. Fakat Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü. ABD sisteminin başındaki Trump çıkıp açık açık ‘ben iktidarı devretmek istemiyorum’ dedi. Trump bunu söylerken akıl sağlığı yerinde olmadığı için yapmıyor, bunu gayet planlı bir şekilde yapıyor. Buradaki hesabı, kendi kitlesinin başka yere gitmesini önlemek. Trump, önümüzdeki dört yıl boyunca buna oynayacak, öyle görünüyor” dedi.
Biden’ın ise tüm seçim propagandasını ABD’nin küresel konumunu düzelteceği söylemi üzerine kurduğuna işeret eden Türkeş, “Fakat gelinen noktada Biden yönetiminin bu düzeltmeyi yapabileceği üzerinde de soru işaretleri bulunuyor. Hegemonyasını yeniden üretmeye çalışmak için başlayacağı yer Avrupa olacaktır. Bu politika çalışır mı, burada da soru işareti var. ABD, eskisi gibi dilediği şeyi yaptırabileceği, ‘hegemonik düzenin lideriyim’ diyebileceği bir konumda değil” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. İlhan Uzgel ise “Hem Pence hem Pompeo hem de Lindsey Graham’ın kendilerini Trump’tan ayrıştırdıklarını gördük, bu olayı bir kırılma noktası olarak gördüler. Çünkü bu girişim siyasetin meşru sınırlarının dışına çıktı, dolayısıyla kendilerini hukuken ve siyaseten bunun dışında tutmaya çalıştılar” görüşünü dile getirdi.
‘OTORİTER LİDERLER SEÇİMLE GİTMEK İSTEMİYOR’
Uzgel, “Amerikan ve dünya tarihi açısından çok önemli bir olay, siyasi bir 11 Eylül vakası yaşandı. Otoriter yönetimler açısından dikkat çekici bir yönü var bu olayın, ABD’de de olsa otoriter liderler seçimle gitmek istemiyor. Seçimle gelenlerin seçimle iktidarı bırakmak istemedikleri bir döneme girdik. Bunu Rusya’dan, İsrail’e, Türkiye’ye örneklerini görüyoruz. Bu açıdan tersinden bir örnek olarak görüyoruz” dedi.
Trump’ın iktidarı bırakmamak için darbe benzeri son bir hamle yaptığını kaydeden Uzgel, “Kendisine yönelik bir yargılama olabilir. Çünkü ortada meclisin çalışmasını engelleme suçu var, halkı galeyena getirmek, kışkırtmak gibi suçlamalar da yöneltilebilir. Eğer burada bir yargılama olursa simgesel bir önem taşıyacak ve bir mesaj olacak. Böyle bir gelişme seçilmiş otoriterlerin siyaset yapma biçimleri ve bunun sınırlarını göstermesi bakımından önemli olur” diye konuştu.
Trump’ın ABD’de “sağ popülizm” damarını açığa çıkardığına dikkat çeken Uzgel, “ABD’nin güney eyaletlerinde aşırı sağ fikirler çok güçlü. Bunun üzerine küreselleşme eklendi, gelir dağılımının giderek bozulması, orta sınıfın gelirden aldığı payın artmaması gibi faktörler eklenince popülist liderler için uygun bir zemin oluştu. Trump da bunu kullandı. Obama döneminde çok kültürcü söylem en üst noktasına ulaşmıştı. Trump dönemi de bunun karşıtını oluşturdu, bu da diyalektik bir şey. Şimdi tekrar Biden, çok kültürcü bir politikaya dönmeye çalışıyor” dedi.