Üniversite Neden Özerk Özgür Olmalıdır?
cumhuriyet.com.trOrta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yaşanan öğrenci olayları üzerine, ülkemizde üniversiteler, iktidara yakın olanlar/olmayanlar olmak üzere ikiye bölünmüş gibi bir görünüm ser-gilemektedir.
Üniversite Nedir? Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. birimlerden oluşan öğretim kurumudur üniversite. Ünlü Alman düşünür K.W. Humbolt (1767-1835) üniversiteyi çağdaş bilimin temeli olarak tanımlamıştır. Çünkü üniversite, her şeyden önce bir araştırma topluluğudur. Toplumlar gibi insanlar da gerçeğe dayanmak, onunla beslenmek istemektedirler. İnsanlık, üniversiteden gerçeği bulmasını istemektedir. Gerçeğin araştırılması, bilim insanlarının kendilerini bu işe tümüyle ve özgürce vermesi ge-reken bir uğraştır. Bu nedenle gerçeği tüm enginliğiyle yakalamaya çalışan topluluk üniversitedir. Öyleyse üniversite, çalışmalarda yalnızca bilimsel ölçütle-rin temel alındığı, bilimin araştırmalarla geliştirilerek genç kuşaklara öğretildiği kurumdur.
Günümüz bilgi çağıdır. Bilim, bilgi üretmenin yanı sıra insanların gönenç düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Üniversite, yansız ve bağımsız düşünebilen, görüş ve düşüncelerini özgürce söyleyebilen, gerçekçi ve kişilikli öğretim üyeleriyle toplumda hak ettiği saygınlığa ulaşabilir.
Demokratik ülkelerde öğretim üyesi, bilimi hiçbir baskı olmadan yapabilme, genç-lere serbestçe öğretebilme özgürlüğüne sahiptir. Öğrencilerin düşünsel yaratıcılığa katılımı da yalnızca demokratik ve özgür ortamda sağlanabilir. Öğretim üyesi, özgür bir araştırmacı, özerk ve özgür bir ortamda çalışabilen, bilim insanıdır. Bu anlamda bir profesörün, bir devlet memuru gibi atanması, çalıştırılması onu istismar etmektir.
Devlet üniversiteye
yön veremez
Öyleyse üniversite özerkliğinin bi-limsel, yönetsel ve mali boyutları vardır. Gerçeğe değer veren, bilimsel bulgulardan korkmayan bir devlet, özgür ortamda çıkar gözetilmeden yapılan bilimsel araştırmaları özendirmektedir. Bu nedenle devlet, üniversiteyi tüm dış baskılardan korumak, buna uygun olarak özerk bir statü tanıyarak ve ortam sağlayarak öteki kurumlardan ayrı tutmak durumundadır. Bu bağlamda devlet, üniversiteye belli bir yön veremez. Çalışmalarında şöyle hareket edeceksin diyemez. Böyle bir politika izleyen ülkeler ilerlemiş, izlemeyenler geri kalmıştır. Üniversiteye bu niteliği kim kazandıracak? Bu nitelikteki bir üniversitede, bir “hocanın” ders masasından (eski deyişle rahleyi tedrisinden) geçmemiş yöneticiler, bu üniversitenin ya da o “hocanın” değerini bilebilir mi? Bugün ülkemizde “devlet benim” diyen bir yönetim anlayışı egemen. AKP iktidarından kime sorarsanız sorun alacağınız yanıt aynı: “Usta” bilir. Usta da “imam”. İşte “imam-hatipli” kompleksi ile 4+4+4 da-yatma yasası kabul edildi, öğrenci kılık kıyafet yönetmeliği değiştirildi. Anaokulundan başlayarak hemen tüm eğitim dizgesi “imam-hatipleştirildi”. Bilim yuvası üniversiteler “medreseleştirildi”. Bilimsel eğitime giderek dogmatik bir nitelik kazandırılmaya çalışılmaktadır. Dinsel inançlar dogmatiktir.
Tanrı buyruğu
Dinde tek doğru vardır: Tanrı buyruğu. Bu anlayıştaki bir devlet yönetiminde “camisiz üniversite kalmasın” kampanyası ile bilimin önüne geçilmek istenmektedir. O zaman Sayın Başbakan, uzaya fırlatılan Göktürk-2 uydusunun ulemanın değil, ODTÜ’lü bilim insanlarının hazırladığını bilmiyor mu? Bu durumda yeni YÖK Yasa Taslağı ile üniversitelerin, özellikle yabancı üniversitelerin açılması öngörülüyor. Halen vakıf üniversiteleri arasında bizce “İslam üniversiteleri” bulunmakta ama demek o da yetmiyor. O zaman yoğun şeriat eğitimi verilen Mısır’daki Cami-ül Ezher Medresesi Türkiye’de açılmak mı istenmektedir?
Mısırlı aydınların Ezher konusundaki değerlendirmeleri şöyledir: “Ezher hurafelere boğulmuştur. Hâlâ dimağları yıpratmaktadır. Memleket evladını genç yaşta almakta, verimsiz metotlar içinde, manasız ve devri geçmiş birtakım safsatalarla çocuk yaşta Kuran’ı ezberlemeye mecbur tutmakla körpe beynini buruşturarak, özünü kurutarak emeklilik çağına getirdikten sonra kapısından dışarı salmaktadır. Bu hüviyetiyle Ezher, ilme de dine de hizmet edemez” (İsviçre Bölgesi Öğrenci Müfettişi Ziya Karamuk’un MEB’e sunduğu rapor, s: 15). İşte AKP iktidarının işbirliği yaptığı Mısır’da iktidardaki “Müslüman Kardeşlerin” çoğunun yetiştiği medrese.
Bugün gelinen noktada ODTÜ’nün tüzelkişiliğinde tüm üniversite öğrencileri, öğretim üyeleri ve yöneticiler büyük bir saldırı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bunun pek çok kanıtı vardır. Örneğin, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı ve Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanı olmasıyla, üniversitelere rektör atamanın birinci ölçütü, türban yasağına hayır diyenlerle AKP’den milletvekili aday adayı olup da kazanamayanlar olmuştur. İkincisi yeni YÖK yasa taslağıdır. Bu taslağın yasalaşması durumunda üniversite öğretimi tümüyle kamusal bir hizmet olmaktan çıkacaktır. Üniversite yönetimi, üniversite eğitimi görüp görmediğine bakılmaksızın işadamlarına teslim edilecektir. Daha açık deyişle parası olan üniversite öğrenimi görebilecek, olmayan bu hakkından mahrum edi-lecektir. Buna kimin hakkı var? Oysa Cumhuriyetin eğitim politikasının temeli, her tür ve düzeyde eğitim devlet okullarında parasızdır. Oysa Cumhuriyetin eğitim politikasının temeli, her tür ve düzeyde eğitim devlet okullarında parasızdır. Oysa Cumhuriyetin eğitim politikasının temeli, her tür ve düzeyde eğitim devlet okullarında parasızdır.Oysa Cumhuriyetin eğitim politikasının temeli, her tür ve düzeyde eğitim devlet okullarında parasızdır. Ayrıca YÖK’ün var olan merkeziyetçi ve otoriter yapısı daha da güçlendirilecektir.
ODTÜ’nün öğrencileri, hocaları, yönetimi Başbakan’ın hedefinde olduğuna göre, Göktürk-3 uydusu, gizliden gizliye açılması düşünülen El Ezher medresesinin müderrisleriyle ya da ulemalarıyla mı hazırlanacak? İşte din ile bilimi karıştırmamak için üniversite özerk ve özgür olmalıdır. Bizden söylemesi.
*Prof. Dr. Mahmut ADEM Ankara Ü. Emekli Öğ. Üyesi.