Ulusal Kimlik ve Anayasa
cumhuriyet.com.trİstanbul’da 3-5 Nisan 2013 günleri “2. Dünya Türk Forumu” düzenlendi. Türki Cumhuriyetlerden ve dünyanın dört bir yanından Türkleri temsilen yüzlerce bilim adamı, yazar, düşünür, parlamenter ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı ve sunulan tebliğler üzerinde tartışıldı.
“Türk”, “Türkiye Cumhuriyeti” gibi kavramların anayasada yer alıp almayacağının da anımsandığı söz konusu forumda, esprisel bir serzenişle, peki “Dünya Türk Forumu” ismini de değiştirecek miyiz acaba uyarısında bulundum. Çünkü bu forumların temel amacı, dünyanın dört bir yanında “Türk” kimliğine sahip ülke ve toplum temsilcilerinin bir araya gelerek, yakın diyalog ve işbirliklerini geliştirmekti. Diğer ülkelerden gelenlerin ve “Dünya Türk Forumu”nda doğal olarak, Türkiye’ye öncü bir rol verenlerin, Türkiye’deki bu tartışmalar karşısında yaşadıkları derin hayret ve şaşkınlık çok belirgindi. Belki de bir, çoğu bu duyduklarına inanmak bile istemiyorlardı.
UNESCO’nun Kazakistan Daimi Temsilcisi dünyaca ünlü yazar Olcas Süleymanov “Özel Duayen Oturumu”nda tek ve son konuşmacıydı. Türklerin uzun tarihi üzerinde yıllardır yapılan ve UNESCO’nun da desteklediği araştırma ve çalışmalara ilişkin soluk tutularak izlenen konuşmasını yaptı. Ünlü yazarın akıllarda derin iz bırakması gereken yukarıdaki cümlesi, adeta Türkiye’deki güncel dayatmaya uyarı niteliğindeydi.
Evet ulusal kimlik bilincinde olmayan ve buna sahip çıkamayan ülkeler, er geç yok olmaya gerçekten de mahkûmdurlar. AKP’nin ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, “Türk”, “Türk Devleti” ve “Türkiye Cumhuriyeti” isminin tartışılır duruma gelmesinin yolunu açması, gerçekten de inanılır gibi değil. Gerçi AKP içerisinde şeriat yanlısı ve Osmanlı hayranı kesimlerin, Cumhuriyet yönetimiyle ciddi sorunları olduğu öteden beri bilinmektedir. Ancak eski Türk devletlerini de göz önüne alırsak, binlerce yıllık tarihi olan “Türk” ve “Türk Devleti” kavramlarına bile karşı olabileceklerini anlamakta ve buna inanmakta insan güçlük çekmektedir.
Kişisel kaprisler
Oysa karşı oldukları bu Türkiye Cumhuriyeti, “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olarak tüm vatandaşlarını eşit sayarak, farklı etnisiteler ve inanç sahipleri arasında ayrım yapmaksızın, herkesin devlet hiyerarşisinde en üst görevlere gelebilmesine olanak sağlamaktadır. Bu durum, bir türlü kabul edemedikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin son derece saygın ve büyük bir kazanımı değil midir?
AKP artık açıkça, Barış ve Demokrasi Partisi ismini taşıyan ve PKK’nin parlamentodaki temsilcisi olduğunu kanıtlanmış olan partiyle birlikte, amaçlanan yeni anayasayı yapabileceklerini, pervasızca söylemekten çekinmemektedir.
Nerede “yeni anayasanın” parlamentonun ve kamuoyunun en geniş desteği sağlanarak hazırlanacağını söyleyen AKP ve Başbakan? Şimdi halkın yarısının şiddetle karşı olduğu bir anayasanın, ülkeyi iki kutba ayırmasına ve gerçek anlamda bölmesine nasıl evet diyebileceksiniz?
PKK’ye ödün verilecek
Oysa anayasaların bu ismi hak edebilmeleri ve uzun ömürlü olabilmeleri, ülke vatandaşlarının en geniş kesimi tarafından benimsenmesi ve kabul görmesiyle olasıdır.
Ne var ki Başbakan, amaçladığı kontrolsüz yetkilerle “devlet başkanı” olma projesi için, PKK’ye tahmin edemediğimiz ödünleri vermeye hazır gözüküyor. “Türk”, “Türk Devleti” ve “Türkiye Cumhuriyeti” kavramlarının yeni anayasada tartışmaya açılmaları ve Kürtçenin ikinci bir “resmi dil” olarak gündeme gelmesine yönelik ödünler, Sayın Erdoğan’ın aklına taktığı bu projenin yaşama geçirilmesi içindir elbette. Bilinmelidir ki bu proje, son derece ciddi sürtüşmeleri ve hatta uzun süreli çatışmaları beraberinde getirme riskini taşımaktadır.
Günümüzde, büyük etnik azınlıkları bulunan hiçbir ülke, ne ABD, ne Çin, ne Rusya, ne Avrupa Birliği ülkeleri, kendi ulusal kimliklerinden ve tek resmi dillerinden asla ödün vermemişlerdir. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya etnik kökene dayanan anayasal federal yapıları nedeniyle dağılmışlardır. İki dillilik sorunu ise, Belçika’yı bölünme aşamasına getirmiştir.
Sayın Başbakan, etkin bir parti lideri olabilirsiniz. Ancak saygın ve kalıcılığı olan devlet adamı olarak tarihe geçebilmek, ülkenin, halkın ve devletin uzun hedefli çıkarlarını göz önünde tutarak politika izleyen liderlere nasiptir. Oysa siz yalnızca kendi şahsi hesaplarınıza ve çıkarlarınıza göre partinizi ve ülkeyi yönetmekte ısrarlısınız. Ne yazık ki partinizdeki biat anlayışı, sizin bu politikanızı izlemenize olanak sağlıyor.
* Prof. Dr. Hakkı Keskin Siyasal Bilimci