Uludere, Meclis gündeminde

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Şırnak Uludere'de 35 kişinin hayatını yitirmesine ilişkin TBMM Genel Kurulu'nda bir konuşma yaparak milletvekillerine bilgi verdi. Olayın hemen ardından soruşturmanın açıldığını kaydeden Atalay, "Olay tüm yönleriyle araştırılıyor" dedi.

cumhuriyet.com.tr

Atalay TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, hükümet olarak olayın öğrenilmesinin ardından gelişmelerin an be an takip edildiğini belirterek şöyle konuştu:
"28 Aralık Çarşamba gecesi Uludere ilçemizin olduğu bölgede 3 köyümüzden vatandaşlarımız, Irak sınırları içinde terörist zannıyla, hava operasyonuyla bombalanmış ve 35 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sonradan bu vatandaşlarımızın kaçakçılık faaliyeti ile sınırımızın ötesinde bulundukları anlaşılmıştır. Ülkemizi tümünü üzüntüye boğan bu müessif olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerimize başsağlığı diliyorum. Her bir vatandaşımızın üzüntüsü tüm Türkiye'nin üzüntüsüdür.
Terörle mücadelede hukukun içinde olmaya çok büyük özen gösterilmiştir. Olayın ardından hemen tahkikat başlatılmıştır. Olay tüm yönleriyle araştırılıyor. Esasen terörle mücadele süreci içinde, hukukun içinde olmaya çok büyük özen gösterilmiştir. Seçim sonrası bu yaz döneminde, Temmuz ayında başlayan terör olayları sonrası, 17 Ağustostan itibaren ciddi bir sınır ötesi operasyon başlatılmıştır. Bu operasyonlar bugün de devam etmektedir. Bu süreçte hiçbir sivil vatandaşımız zarar görmemiş, azami hassasiyet gösterilmiştir."


"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil halkı ateş altına alacağını düşünmek büyük bir gaflet ve haksızlıktır"

Atalay, hükümet olarak, güvenlik birimlerinin bir yandan terörle mücadele sürecini yürütürken, diğer yandan vatandaşın korunması ve gözetilmesi, hukukun içinde olma ve demokratikleşme sürecini de paralel olarak birlikte yürüttüklerine dikkat çekti. Atalay şöyle dedi:
"İHA bölgede önemli istihbarat kaynaklarından biridir. Tespit edilen görüntüler yetkili merkezlerden anlık olarak izlenmekte ve hedefin analizi yapılmaktadır. Süratli koordinasyon sonucunda uygun vasıtalarla hedef ateş altına alınmakta ya da birlikler tarafından operasyon icra edilmektedir.
Olay gecesi İHA görüntülerinin üzerine önce uyarı için iki defa aydınlatma fişeği atılmış, herhangi bir ikazın gelmemesi ve grubun aynı tertipte ilerlemesi üzerine hava kuvvetleri tarafından grup ateş altına alınmıştır.
Dağlıca, Aktütün, Gediktepe, Hantepe, Çukurca saldırılarında silahlar yük hayvanlarıyla taşınmıştı. Kaçakçılık yapan vatandaşlarımızın girilmemesi gereken bölgede hayatlarını kaybetmesi büyük bir talihsizliktir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivil halkı ateş altına alacağını düşünmek büyük bir gaflet ve haksızlıktır."

 

CHP'li Tanrıkulu: Bakanı dinlerken 90'lı yılların bir bakanını dinler gibi oldum

TBMM Genel Kurulu'nda CHP Grubu adına söz alan Tanrıkulu, ''Sayın Bakanı dinlerken 90'lı yılların bir bakanını dinler gibi oldum. Hiçbir farkı yok. Dil, zihniyet ve yaklaşım olarak bir farkı yok. Eline verilen bir belgeyi okudu. O belgede de operasyondan, çatışmadan başka bir şey yok'' dedi.

Tanrıkulu, Atalay'ın kürsüde ''insanların nasıl yaşatılacağını ve tek birinin bile burnu kanamadan Türkiye'nin bu sorunu nasıl çözeceğini anlatması'' gerektiğini ifade ederek, ''Siz yeniden operasyonu, ölümü anlattınız ve bu konuda bir çözüm iradeniz olmadığını da ortaya koydunuz'' diye konuştu.

Tanrıkulu, şunları söyledi:
''Sayın bakan, keşke burada dedikleriniz doğru olsaydı. Onda biri keşke doğru olsaydı. Keşke insanları dinlemiş olsaydınız. Keşke insanların arasında dolaşsaydınız, gözlerine bakabilseydiniz. Keşke ellerini sıkabilseydiniz. Keşke bunları yapabilseydiniz. Ama hiçbirini yapamadınız.''

Sezgin Tanrıkulu, Atalay'dan bir gün önce ve bir gün sonra orada oldukları dile getirerek, ''Sizin gibi gidip bir yerde oturup aktarmayı sadece dinlemedik. Vatandaşların arasında oturduk. Ne olduğunu öğrenmeye çalıştık. Sadece bir yerden bilgi almadık'' ifadesini kullandı.

Sivil toplum örgütlerinin olayla ilgili raporlarının elinde olduğunu kaydeden Tanrıkulu, bu raporların Atalay'ın dediklerinin tam tersi olduğunu iddia etti. Tanrıkulu, Atalay'a ''Size verilen bilgilere mi güveneceksiniz. Yoksa bu toplumun vicdanı olmuş insan hakları kuruluşlarının raporlarına mı güveneceksiniz? Hangisini yapacaksınız?'' diye sordu.

Tanrıkulu, Uludere'de kiminle konuşulursa konuşulsun 35 kişinin ''açıkça öldürüldüğünü'' ifade edeceğini ileri sürerek, ''Ölüme gönderilmişler. Gidişlerinden taaburun haberi var. Herkesin haberi var. Dönüşlerinden de haberi var. Dönüş yolları tutulmuş, tek yerde toplanmaları sağlanmış ve daha sonra hangi istihbarat bilgisiyse öldürecek şekilde bombalanmış. İçlerinden kurtulanlarla görüştük'' dedi.

Diyarbakır'dan 10 yıllardır kalkan savaş uçakların sesinin çok iyi bilindiğini söyleyen Tanrıkulu, daha bir hafta önce bakanların açılımdan bahsettiğini belirterek, ''Bir ülke, 13 yaşındaki çocuğunu kantin borcu için katır peşinde sınırları aşmak zorunda bırakıyorsa orada sınır değil, Başbakanın kullanmayı çok sevdiği tabirle, söz bitiyordur. Model ülkede insanlar işte böyle ölüyor. İnsanca yaşayamadan. İnsan yerine konulamadan. Kaçakçı diye aşağılanarak. O insanlara o çetin coğrafyada bir imkan tanındı mı? Operasyon kazası deniliyor. Bu denli vicdansızlaşıyor. Bu sözleri sarf edecek kadar nasırlaşıyorsa bu ülkenin insanlarına yazık'' dedi.

 

MHP'li Vural: Kaçakçılık meşru mudur?

MHP Grubu adına konuşan Oktay Vural, Türkiye'nin terörle mücadelesinin hukuki, siyasi ve demokratik meşruiyetinin hep olduğunu belirterek, bugüne kadarki bütün hükümetlerin terörle mücadele ederken demokratik ve hukuki meşruiyeti aşmadan bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüğünü anlattı.

Terörle mücadelenin içinden cımbızla bazı olayları alıp, bu olayları çarpıtmak ve terörle mücadeleyi sorgulatmanın  psikolojik bir harekatın sonucu olduğunu anlatan Vural, şöyle konuştu:
''Türkiye'nin bugüne kadar sürdürdüğü terörle mücadelede, halkı teröristten ayırmasını bilmiş ve buna özen göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu münferit olaylarla birlikte 'devlet katliam yaptı' diye suçlamak isteyenler, böyle bir olaydan nemalanmak isteyenlerin ülkeyi nereye götürmek istediğini dikkate almalıyız. Olayı, münferit olayın ötesinde daha büyük bir siyasal oyunun parçası olarak ele almak ve bu yönüyle terörle mücadeleyi meşruiyet dışı gösterip 'TSK silahı bıraksın, yapamıyor' demek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek için böyle bir olayı kullanmak isteyenleri de deşifre etmemiz gerekmektedir. Terörle mücadele ederken siyasal amaçları meşrulaştırmak, terör örgütünün istediklerini 'Kim ne istiyorsa hepsini vereceğiz, cebimizden vereceğiz' diyenler, terör örgütünün siyasal amaçlarına ulaşması noktasında aynı hedefte buluşuyorsa... Bugün 'devlet katliam yaptı' diyenler ile siyasal çözüm arayışlarını, 'kim ne istiyorsa hepsini vereceğiz' diyenlerin bizi götürmek istediği istikamette hangi noktada buluştukları çok iyi tahlil etmeliyiz. Türkiye terörle mücadele ederken yeni Habur ve açılımları gündeme getirmek isteyenler, böyle bir olayı kullanarak 'siyasal çözüm yapmak lazım, silahla olmuyor' diyenlerin aynı eksende buluşturmak istediklerini göremiyor muyuz? Türkiye, Habur rezaletlerini kapatmışken, yeni Habur rezaletlerini çözüm diye sunanlar, içi boş açılımlarla cini şişeden çıkartıp, kendi kaderini tayin hakkı isteyecek derecede cürete düşenler, bugün geldiğimiz noktada bunu yapıyorsa, acaba böyle bir olayı Türkiye'nin terörle mücadelesini anlamsızlaştırmak isteyenlerle aynı eksende buluşmuş olmuyor mu?  Aktörleri farklı olabilir ama bir rol paylaşımıyla Türkiye, adeta bir noktaya doğru sürüklenmek istenmektedir. Türkiye'yi bölmek isteyen, insanımızı öldüren terör örgütüyle mücadele bizim en meşru hakkımızdır.''

PKK'nın ekonomik kaynaklarını kaçakçılıktan elde ettiğini belirten Vural, ''Kaçakçılık meşru mudur? Terörle müçadele topyekün mücadele gerektirmektedir. Kaçakçılık nasıl hoş görülebilir? Sadece PKK'nın izniyle dolaşılan bölgede kaçakçılık yapılıyorsa, bu kaynaklar nereye gidiyor? Hükümetin bununla mücadele etmesi lazım. Kaçakçılığın meşru gösterilmesi ne kadar yanlışsa, o bölgedeki insanların kaçakçılığa yönlendirilmesi de o kadar yanlıştır. Oradaki insanları ekonomik olarak güçlendirecek projeleriniz nerede? Hani bir eli yağda, bir eli baldaydı'' dedi.

Uludere kaymakamına reva görülen muamelenin herkesi derinden yaraladığını ifade eden Vural, ''Oradaki devleti, kaymakamı koruyamıyoruz oradaki vatandaşı nasıl koruyacağız'' diye sordu.

BDP'li Kışanak: Bir paket sigarının kaçakçılığı mı olur?

BDP Grubu adına konuşan Siirt Milletvekili Gültan Kışanak, ''Ben bugün bu kürsüden vicdanı olanlara seslenmek istiyorum. Vicdanı olmayanlara söylenecek söz kalmadı zaten. Hükümeti, devleti, medyası,  Parlamentonun büyük çoğunluğu, bu vicdan muhasebesinde sınıfta kalındı'' dedi.

O köyde ne yaşandığını anlamak isteyenlere seslenmek istediğini ifade eden Kışanak, ''Göz göre göre,  açık, planlı bir katliamla karşı karşıyayız. Bu gerçeği gizlemeye hiç kimsenin yalanı yetmeyecek'' diye konuştu.

Savaş uçaklarının bomba attığında, insanhların saklanmak için katırların karnının altına girdiğini iddia eden Kışanak, şöyle konuştu:
''Herkes biliyor, neyin kaçakçılığı, bir paket sigaranın kaçakçılığı mı olur? Buralarda trilyonları götürürken, devletin cebindekini çar çur ederken, vergi kaçakçılığı yapılırken kaçakçılıktan bahsetmiyorsunuz. Bir ekmek için oraya giden mi kaçakçı? Orada köylülerin evi Türkiye sınırında, tarlaları Suriye tarafında. Her gün sınırı geçiyorlar. Yok mu vicdanınız, insanlığınız? Senelerdir orada karakolun gözü önünde, devletin yetkililerinin bilgisi dahilinde açıkça yapılan bir faaliyeti 'bilmedik, görmedik, terörist zannettik, operasyon kazası' diyecek kadar mı insanlığınızdan çıktınız, vicdanlarınız köreldi.''


"Kes sesini..."

Kışanak, yaşamını yitiren 35 kişinin 19'unun çoçuk olduğunu iddia ederek, ''Biz bu Hükümet'ten 20 saat sonra 'operasyon  kazası' lafını duyduk. Kimsiniz be, kimsiniz siz? Ne terörü, ne terörle mücadelesi? 90 yıldır terörle mücadele diye yapmadığınız katliam mı kaldı? Göz göre göre karakolun gözü önünde gitmiş 35 canı dönüşte katlederek Kürt halkına gözdağı vermeyi düşünenler, görecek ki bu katliamın altında kendileri kalacak'' diye konuştu.

Gültan Kışanak, kendisine laf atan bir AKP milletvekiline, ''Kes sesini'' diye bağırdı. Kışanak, ''Birileri bize diyor ki 'kök salmanıza izin vermeyeceğiz.' Neyin kök salması? Biz bu topraklarda bin yıllardır varız, bundan sonra da var olacağız. Köklerimiz burada zaten. Neyin kök salmasına izin vermiyorsunuz?'' dedi.