‘Uğur Mumcu’dan Mektup var!’
Çocukluk arkadaşı Önder Pekcan, anılarında hem Uğur Mumcu’nun kişiliğine dair ayrıntılar hem de düşünsel gelişiminden izler aktarıyor. Ümit Aslanbay’ın yayına hazırladığı ‘Uğur Mumcu’dan Mektup var!’da Mumcu’nun daha önce yayımlanmamış mektupları da yer alıyor.
Mehmet Coşkun / Cumhuriyet Kitap EkiYakup Kadri, 10 yıl sonra 1942’de Yaban’ın ikinci
basılışı dolayısıyla yazdığı önsözde, “mevcudu tükenmiş” kitabının yıllar sonra
gündeme gelmesini kısaca hikaye ediyor ve şunları söylüyor: “Yaban, bir ruh
sıtmasının, birdenbire acı ve korkunç bir gerçekle karşı karşıya gelmiş bir
şuurun, bir vicdanın çıkardığı yürek parçalayıcı haykırışıdır.”
Bugün, seksen sekiz kere basılmış Yaban, “yürek
parçalayıcı haykırışını” sürdürüyor. Hallerimize; hala ihtiyaçtan okunmalık!.
Uğur Mumcu’nun yakın arkadaşı Önder Pekcan’a Türkiye’nin “kritik” yıllarında
yazdığı mektuplar da öyle; sanki bugüne:
“Anamız ağlıyor. Her gün Adliyedeyiz... (1971
başı)”. “Bakalım yarın ne olacak, emin ol bilmiyoruz... Tam bir karanlık
devreye girdik. (1971 Nisan)”. “Sanırım İlhami Soysal, Avcıoğlu ve beni de
yarın öbür gün tevkif edecekler. İşte şimdi başlıyor kavga! Şimdiye kadarki
oyuncakmış. Ne yapalım, namusumuz nereye götürürse, oraya kadar gideriz. Bir
adım gerilemek yok. (1971 Mayıs)”.
DAĞINIK SOL VE CUMHURİYETÇİ GÜÇLER!
Ancak, bu açıdan bakıldığında Mumcu’nun bir kaç
sene öncesinde yazdıkları çok daha önemlidir. Solun ve “cumhuriyetçi” güçlerin
içine düştüğü dağınıklığın 1971’de varacağı, korkunç kaçınılmaza; demokrasi ve
laiklik eksenine oturacak fiili cumhuriyet ittifakının hayatiyetine (bugüne)
işaret ettiği mektuplardır bunlar.
Örneğin, Temmuz 1967 tarihini taşıyan mektupta,
Ant dergisine iğneli göndermeler yaparak eleştirilerde bulunur. Ama, mektuptan
çıkan bu değildir. Arkadaşına, bir sonraki satırda kendi yazdığı Kim dergisi
için “Sol dergi böyle olur” der ve aslında paramparça olmuşluğu,
bölünmüşlüğü naif bir biçimde anlatır.
Bu durum, kitabın “Giriş”inde şöyle yer alır:
“Türkiye solunun o günlerde ‘Diyalektiğin gereği!’
saydığı ve sandığı bölünmenin gerçek hayat pratiğinde ortaya çıkardığı;
Parçalanma, kutuplaşma ve güç kaybıdır.
Menderes döneminin tanığı genç Uğur Mumcu’nun
mektuplardaki saptaması doğrudur; benzeri yaşanmamıştır. Üstelik o dönem ile
2000’lerin ikinci yarısına yapılan benzetmeler kaba ve biçimsel sığlığının
ötesinde eksiktir de.
Gazetecileri, muhalifleri içeri atan, ülkeyi
kutuplaştırarak, birbirinden nefret eden iki kampa bölen, buradan oy devşiren,
demokrasiyi öldüren, NATO ve Amerika’yı; Rusya (SSCB) ile yakınlaşarak tehdit
ederek kendine yeni manevra alanları yaratmaya çabalayan Menderes’in son
döneminin aksine Uğur Mumcu’nun beklediği; ‘ilerici bir askeri darbe’ değil,
‘faşist bir cuntadır.’
Avcıoğlu’nu, Yön ve Devrim’e yöneltilen ‘askerci’
(hâlâ) eleştirilerinin atladığıdır. Güncellenmeye muhtaçtır. Borçtur. Etik bir
hesaplaşmadır.”
‘YAPILMASI GEREKEN; OLANI KORUMAK’
Mumcu’nun diğer bir mektubunda söz ettiği “TİP ve
CHP’nin ortak noktalarını bulmak ve savunmak” ise ilk bakışta o günlerden başlayarak
bugünlere dek uzanan bir sonsuz “sol fantezi!” gibi görünse de, gerçekçidir.
Yapılması gereken “Ortak noktaları bulmak ve savunmaktır”, “birlik ya da
birleşmek” değil. “Olanı korumak.”
Doğru değil mi? 27 Mayıs (darbesinin) radikal
kazanımlarının büyük ölçüde dahil olduğu bant, Türkiye’de “sol
muhafazakarlığın” da oluştuğu zemindir. Ant dergisi de aynı bantta bir diğer
“kurumsal muhafazakarlık” örneği vermiş; dışında kalsa da, karşı dursa da
TİP’i, solun meşru ve ortak zemini olarak görmüştür.
1969 seçimlerindeki “yenilgi” ardından partiden
ayrılan, Çekoslavakya’nın (Sovyetler Birliği tarafından) işgalini karşı çıkan
Mehmet Ali Aybar’ı eleştirirken, bu kez kurucularından biri olan Yaşar Kemal’i
bu nedenle kaybetmesi bunun bir göstergesidir. Sol parçalanmakta, kazanımlar
kaybedilmektedir; Ant da Uğur Mumcu gibi “bir ihtilalden” söz etmektedir ama
farklıdır.
FANTAZYA MI, KÂBUS MU, ÇIPLAK GERÇEK Mİ?
Mumcu’nun mektubunda işaret edilenlerin bir
fantazya mı, kâbus mu yoksa çıplak gerçek mi olduğunu tarih yazdı. Aybar’ın
durduğu, Sovyetler’in geldiği noktayı da. Yaşar Kemal’i ve TİP’i...
Olanları, hatırlanması bilinmesi gerekenleri, Uğur
Mumcu’nun bazıları el yazısı, ancak yakın arkadaşa yazılabilecek samimiyet
taşıyan bir üsluptaki mektuplarından bilmek ayrıca önemli ve güzel.
Mektupların yanı sıra çocukluktan beri arkadaşı
Önder Pekcan; Uğur Mumcu’nun siyasi bakışını da şekilleyen 1960’lı yılların
Ankara Bahçelievler’ini, ilerde pek çoğu tanınmış siyasiler olacak çevresini de
anlatır. “Neden Bahçelievler, tesadüf mü” sorusunun yanıtını kitabı okudukça
buluruz.
Doğan Avcıoğlu, Doğu Perinçek, Aydın Güven Gürkan,
Cemal Madanoğlu, Gülten Çayan, İhsan Doğramacı, Doğan Yurdakul, Mihri Belli,
Süleyman Demirel ve daha pek çok isim sayfalarda görünüp; o anlarına ait şifreleri
verip geçerler.
Derin değildir ama karakteristiktir. Pekcan
anılarını “Ne ehliyetsiz araç kullananlar ne de kullanamayanlar Türkiye’nin
finali değildir” diye bitirir. Kitapta bu da vardır. Kısacası Uğur Mumcu’nun
mektupları, mektuplarda yazılanlardan daha fazlasını anlatır.
Uğur Mumcu’dan Mektup Var - Çocukluk Arkadaşı Önder Pekcan’ın Anıları / Yayına Hazırlayan: Ümit Aslanbay / Telgrafhane Yayınları / 144 s. / 2020.