Uğur Mumcu yazmıştı: Kim koruyor bunları, kim?
Fehmi Altınbilek hakkında en çarpıcı yazıları katledilen yazarımız Uğur Mumcu kaleme almıştı. Mumcu’nun 14 Ocak 1977’de yazdığı ‘Kim Koruyor’ isimli yazısından bir bölüm şöyle:
cumhuriyet.com.trBu köşede çok yazıldı, hemen anımsayacaksınız. 1970 yılında, Hacettepe Üniversitesi bahçesinde Ülkü Ocakları Genel Başkanı ibrahim Doğan, ülkücü arkadaşı Ali Güngör ile birlikte, Dr. Necdet Güçlü’yü tabanca kurşunuyla öldürmüştü. Yapılan yargılama sırasında, Dr. Güçlü’yü öldüren silahların, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iki subay adına kayıtlı oldukları görülmüştü. Ankara Birinci Ağır Ceza Mahkemesi 1974/456 sayılı kararında şu bölüme rastlanmıştı. Okuyalım:
– Emanet 1970/814 sırasında kayıtlı sanık İbrahim Doğan’da zaptedilen 8815206 no’lu tabanca ve mermilerin Teğmen Fehmi Altınbilek adındaki şahsa, 8815248 no’lu tabancanın Teğmen Mustafa İlerisoy adındaki bir başka şahsa ait olduğu anlaşıldığından, bu iki tabancanın da sahiplerine geri verilmelerine.
Fehmi Altınbilek ve Mustafa İlerisoy, bu kanlı tabanca ve mermileri ceplerine koyduktan sonra, kıllarına bile dokunulmamış ve üstelik yüzbaşı rütbesine de yükseltilmişlerdir. Bu konu, İçişleri Bakanına sözlü soru olarak birkaç kez soruldu. Bakanın yanıtı aşağı yukarı şöyleydi:
– Adı geçen hakkında 477 sayılı kanun muvacehesinde ve zaman aşımı sebebiyle disiplin cezası uygulanması mümkün olmamıştır.
Bu yanıtı alınca, hemen Askeri Ceza Yasasının 130. maddesini açıp okuyalım:
– Askeri hizmete mahsus bir şeyi makbul bir sebep olmaksızın kaybeden, kasten tahrip veya terk eden veya hususi menfaatleri için kullanan, bu şeyin kıymetine göre kısa hapis veya üç seneye kadar hapis, beş seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır ve tahrip veya kaybedilen şey ödetilir.
Bir subayın silahını yitirmesi ve bu silahın da bir cinayet aracı olarak kullanılması bir disiplin suçu mudur ki, Bakan disiplin cezasından ve bu cezanın zaman aşımına uğramasından söz etmektedir?
Biz şunu saptamak istiyoruz. Tabancalarını, Ülkü Ocakları örgütüne veren iki subay hakkında hiçbir ceza kovuşturması yapılmamış, bu subaylar birtakım kişilerce korunmuştur.
Bakan bu tutumla bizi doğrulamaktadır.
Ülkü Ocakları genel başkanına silah ve mermi veren bu iki yüzbaşı, bir gizli örgütün üyeleri midir? Acaba bunun için mi, her suç örtbas edilmektedir?
12 Mart döneminde, tümgeneralinden genç teğmenine kadar bir çok kişiyi “disiplinsizlik” nedeniyle emekliye ayıran, “kötü düşüncelidir” gerekçesiyle, birçok kişinin yedek subay olma haklarını ellerinden alan bunca yetkili, bu işleri hiç suç saymaz mı?
Kim koruyor bunları, kim?