Tutuklu sendika yöneticileri 3. Havalimanı isyanını anlattı
3. Havalimanı eylemleri sürecinde tutuklanan işçilerin arasında yer alan İnşaat-İş Sendikası yöneticileri süreci anlatan bir yazı kaleme aldı.
cumhuriyet.com.trYazının tamamı şu şekilde:
3. HAVALİMANI İSYANI ÜZERİNE
2013’de temeli atıldığı günden bugüne sorunların dinmek bir yana her geçen gün daha da büyüyerek kronik bir kriz sürecine evrildiği 3. Havalimanı şantiyesi, tarihler 14 Eylül’ü gösterdiğinde yaklaşık 30 bin inşaat işçisinin yer aldığı bir isyana sahne oldu.
3. Havalimanı işçileri çeşitli tarihlerde de birçok irili ufaklı eyleme imza atmışlardı. Bu eylemlerin hemen hemen hepsi kendiliğinden patlak vermiş ve kısa sürede de yine kendiliğinden sönümlenmiştir. Bu çerçevede, 14 Eylül sabahı patlak veren isyan, geçmişte yaşanan eylemlerden birçok noktada farklılık göstermiştir. Tamamıyla kendiliğinden patlak vermesine ve tüm zayıflıklarına rağmen kısa sürede örgütlü bir yapıya bürünmesi bu farklılıklardan en önemlisi olarak öne çıkmaktadır. Zaten İGA-Devletin diğer sebepler bir yana, onu bastırmak için uyguladığı zorbaca yöntemlerin altında yatan temel nedenlerden biri de budur. Kendiliğinden patlak veren fakat hızla örgütlü bir yapıya bürünen isyanı, bu örgütlülüğü ezerek yok etme telaşı ve sınıf tavrıydı sözkonusu olan. İsyanın hızla örgütlü bir yapıya bürünmesinin temel göstergelerinin başında ise, ona yol açan temel taleplerin binlerce işçinin katılımıyla gerçekleşen toplantılarda belirlenmesi ve yazılı hale getirilerek tüm kamuoyuyla paylaşılmasında kendisini göstermektedir.
Diğer bir gösterge ise yine bu toplantıda 19 işçi temsilcisinin seçilmesi ve bu temsilcilerin belirlenen talepler çerçevesinde İGA yönetimiyle görüşmeleridir. Bir diğer nokta ise, bugüne kadar yaşanan hiçbir eylemde İGA patronlarının işçileri muhatap dahi görmemesine rağmen, 14 Eylül isyanında seçilen işçi temsilcileri ve İnşaat-İş temsilcileri ile masaya oturmak zorunda kalmasıdır. Bu anlamıyla, 14 Eylül sabahı kendiliğinden patlayan 3. Havalimanı isyanı kısa süre içerisinde hızla örgütlü bir yapıya bürünerek etki gücünü gerçek anlamda hissettirmeyi başarmıştır.
OK YAYDAN ÇIKIYOR: İSYAN!
Sık sık yaşanan iş cinayetleri, ücret gaspları, barınma koşullarının sağlıksız, yemeklerin yetersiz ve hijyenden uzak oluşu, servis sorunu, uzun çalışma saatleri, beyaz baretli teknik ve yönetici personelin sarı baretli diye tabir edilen işçilere uyguladığı baskı ve aşağılayıcı tutumlar ve bir bütün olarak ağır-insanlık dışı çalışma ve yaşam koşulları bu isyana zemin hazırlayan temel sorunlar olarak ortaya çıkmaktaydı.
İşçilerin işe geliş gidişlerini sağlayan servislerin yetersizliği, 14 Eylül sabahı Akpınar işçi kampında sağanak yağmurun da etkisiyle dayanılmaz bir hale bürünerek büyük bir isyana dönüşüyor. Akpınar kampındaki servis sorunu daha doğrusu servis işkencesi geçmiş tarihlerde de işçilerin kendiliğinden eyleme geçmesini sağlamıştı. Fakat bu eylemlerin tamamı sınırlı bir işçi kesimini içerisine almış ve kısa sürede sönümlenmeyle son bulmuştu. 14 Eylül’deki isyan ise havalimanı şantiyesinde bugüne kadar yaşanan eylemlerin sınırlarını aşarak neredeyse kampın bütününü içerisine alarak büyük bir isyana dönüştü. Anlaşılacağı üzere 14 Eylül tarihi bardağın taşırdığı son damlaydı.
SAĞANAK YAĞMUR ALTINDA SERVİS BEKLEME İŞKENCESİ
Olay sabahına dönecek olursak; sağanak yağmur altında servis alanında beklemeye başlayan on binlerde işçinin huzursuzluğu, yağmurun hızlanmasıyla homurtular ve küfürlerle dile gelmeye başlıyor. İnsan yerine konulmamanın verdiği aşağılanma duygusu, sayıları on parmağı geçmeyen birkaç işçinin “Arkadaşlar kimse servislere binmiyor, yeterli servis gelmedikçe işe gitmiyoruz” demesiyle birlikte yüzlerce ve giderek binlerce, on binlerce işçinin öfke ile arkadaşlarının sesine ses vermesiyle birlikte tüm kamp isyan dalgasına kapılıyor. Öfke büyükçe büyüyor. On binlerce işçinin katıldığı isyan bir anda, kampta tek muhatap olarak görülen Kamp Amirliği’ne doğru yürüyüşe dönüşüyor.
Sorunların çözümü için kamp alanı içinde yer alan İGA Kamp yönetimi yerleşkesine doğru yürüyen işçiler, muhatap olabilecek yetkili ya da yetkililerle görüşmek istiyorlar. İGA Kamp Amirliği’nde bulunan yöneticiler, kendileriyle görüşmek isteyen işçilerle görüşmek bir yana, işçilerin öfkesini had safhalara çıkartacak bir tutum takınarak, işçilerin derhal eyleme son vermelerinin kendileri için daha iyi olacağı tehditlerinde bulunuyorlar. İGA yöneticilerinin bu tehditlerinin ardından amirliğin önünde toplanan on binlerce işçinin öfkesi doruk noktasına ulaşarak zapt edilemez bir sele dönüşüyor. Bu durum karşısında paniğe kapılan İGA yöneticileri çareyi ambulanslarla kamp alanını gizlice terk etmekte buluyorlar. Bu arada kamp içerisinde bulunan jandarma karakoluna hızla ek takviyeler yapan jandarma, TOMA ve çeşitli zırhlı araçlarla eyleme müdahaleye hazır bir şekilde konumlanarak işçilerin derhal dağılmalarını, aksi halde müdahale edecekleri tehditlerini savuruyorlar. Bu tehditlerin ardından kampın birçok noktasında jandarma ve işçiler arasında ufak çaplı çatışmalar yaşanıyor. İşçilerin öfkesi ve kitleselliği karşısında jandarma geri çekilmek zorunda kalarak yakın bir mesafede konumlanarak beklemeye geçiyor.
JANDARMA GERİ ÇEKİLİYOR AMA...
Jandarmanın geri çekilmek zorunda kalmasının ardından bir süre daha devam eden eylem giderek etki gücünü yitirerek işçilerin büyük çoğunluğunun koğuşlara çekilmesiyle sönümlenmeye yüz tutuyor.
Eylemin başlamasının ardından yaklaşık olarak sabah 07.00-07.30 civarı eylemde yer alan üyelerimiz sendika yetkililerimizi telefonla arayarak durumu anlatıyorlar. Üyelerimizin bilgi vermelerinin ardından sendika yetkililerimiz 3. Havalimanı’na ulaşmak için harekete geçiyorlar. Bu arada eylem içerisinde yer alan üyelerimizle telefon üzerinden sürekli bilgi alınarak eylemi nasıl yönlendirmek gerektiği üzerine önerilerde bulunulmasına rağmen, üyelerimizin deneyimsizliği ve eylemin büyüklüğü göz önüne alındığında üyelerimizin tüm çabaları neredeyse hiçbir etki yaratmıyor.
Sendika yönetiminden bir arkadaşımız sabah 08:00-08:30 civarı 3. Havalimanı’na iş başvurusu yapmak için gitmesinden kaynaklı kamp alanında bulunuyor. Eylemin sönümlenmesine rağmen kampın çeşitli yerlerinde bekleşen işçilere kendisini tanıtan sendika yöneticimiz, işçilerle görüşmeler yaparak eylemin tekrar nasıl daha güçlü bir şekilde örgütlenebileceği üzerine önerilerde bulunuyor. Zaten temsilcimizin iletişim kurduğu işçiler arasında sendikamızı tanıyan ve daha önce sendikamızla iletişim kurmuş olan işçilerin de olması sendika yöneticisi arkadaşımızın önerilerinin dikkate alınmasını kolaylaştıran bir rol de oynuyor.
Yaklaşık olarak saat 10:00-11:00 civarı iki sendika temsilcimiz de Akpınar Kampı’na ulaşıyorlar. Jandarmanın kamp giriş-çıkışını kapatmasından kaynaklı içeriye giremeyen sendika yetkililerimiz hızla içerdeki üyelerimize ulaşarak son gelişmeleri öğreniyorlar. Bu arada kamp içerisinde işçilerle görüşme halinde olan sendika yöneticilerimizle telefon üzerinden temasa geçerek, içerideki durumu öğrenip ne yapılması gerektiği üzerine kolektif bir hat çizmeye çalışıyorlar. Bu sırada kamp giriş kapısında hareketlenme olduğunu fark eden iki yöneticimiz, hızla o yöne doğru gidiyorlar. İşçilerin tekrar toplanmaya başladığını, jandarmanın kamp kapısında yığınak yaptığını görüyorlar.
KOMUTANIN LİNÇ KIŞKIRTMASI
Bunun üzerine iki temsilcimiz hızla olaya müdahale ederek, işçilere sesli ajitasyonlarla seslenmeye başlıyorlar. Jandarmanın işçiler üzerindeki etkisini yitirmeye başladığını fark eden komutan, işçileri sendika temsilcilerimize karşı kışkırtarak adeta bir linç girişimi yaratmaya çalışıyor. İşçiler sendika temsilcilerimize yöneliyor. Temsilcilerimiz ise kendilerinin İnşaat İşçileri Sendikası yöneticileri olduklarını açıklıyorlar hızla ve işçiler arasında sendikamızı tanıyanların sahiplenmesiyle olası bir linç girişimi sonuçsuz kalıyor.
Kamp giriş kapısında bunlar yaşanırken, kamp içerisindeki sendika temsilcimiz, eylemi yeniden talepler ekseninde toparlamaya çalışarak, kamp içerisinde 50-60 işçinin katıldığı bir yürüyüş örgütlüyor. Yürüyüş kısa sürede kitleselleşerek büyüyor. Slogan, ıslık ve alkış seslerinin yeniden duyulmasıyla birlikte koğuşlarına çekilen yüzlerce, binlerce işçi harekete geçerek eyleme katılıyor.
Kamp içerisinde bulunan sendika temsilcimiz toplanan işçi kitlesinin öfkesini örgütlü bir yapıya büründürmenin yolunun tüm işçilerin katılımıyla hızla demokratik bir şekilde taleplerin ve İGA’dan gelebilecek olası bir görüşme talebi doğrultusunda görüşmeye katılacak işçi temsilcilerinin seçim yoluyla belirlenmesini öneriyor. Temsilcimizin önerisi tüm işçiler tarafından kabul görerek gerçekleştiriliyor.
Bu arada, eylemin tekrar başladığı haberinin alınması üzerine Arnavutköy ve Eyüp Kaymakamlarının yanı sıra jandarma komutanı ve İGA’nın alt yöneticilerinden olduğunu sandığımız bir heyetin “arabulucu” olarak içerideki sendika yöneticimizle görüşmek istediği bilgisi geliyor.
TALEPLERİN FORMÜLE EDİLİŞİ
Heyetle yapılan görüşmenin ardından 17 maddelik (sonradan 27 maddeyi bulacak olan) talepler listesi heyete sunuluyor. Sözde kendisini arabulucu olarak tanıtan heyet bu talepler listesini alarak İGA yönetimine bildireceğini söyleyerek kamp alanından ayrılıyor.
Heyetin kamp alanından ayrılmasından yarım saat sonra İGA Merkez Yönetimi tarafından işçi temsilcileri ve sendika temsilcilerimizle görüşme talebi çerçevesinde İGA kamp alanına gönderdiği araçlarla kapıda bekleyen 2 sendika temsilcimizin de alınmasıyla İGA Merkez Ofisine ulaşılıyor.
Görüşme odasına giren işçi ve sendika yöneticilerimiz bir süre bekletildikten sonra İGA CEO’su Kadri Samsunlu’nun da içinde yer aldığı heyetle görüşmeye başlanıyor. 6-7 kişiden oluşan heyet adına açılış konuşmasını Arnavutköy Kaymakamı yapıyor.
Burada dikkati çekmemiz gereken önemli bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Açılış konuşmasını yapan Arnavutköy Kaymakamı mülki amir pozisyonunda değil de sanki İGA CEO’su Kadri Samsunlu’nun özel kalem müdürü ya da danışmanı pozisyonunda konuştu.
KAYMAKAM DEĞİL ADETA İGA DANIŞMANI!
Toplantıda en yetkili mülkü amir olduğunu unutan kaymakam, Kadri Samsunlu’nun neredeyse burada vali pozisyonunda olduğunu, kendisi ve görüşme heyetinde yer alan diğerlerinin ise Kadri Samsunlu’nun emrinde olduğunu ifade eden açıklamalarda bulundu. İşçi ve sendika temsilcilerimizle tek tek tokalaştıktan sonra görüşme heyetinin tam ortasına oturarak, asıl “patronun” kendisi olduğunu takdim ettikten sonra üstlendiği görev ve sorumluluklarının altını çizen Samsunlu, işçilerin göstermiş olduğu direnişten gerekli mesajları aldıklarını, en tepedeki insan olarak başta kendisinin eksik bıraktığı noktalardan kaynaklı direnişin bu noktalara geldiğini ve bunun sorumlusunun da bizzat kendisi olduğunun altını çizerek toplantıdaki işçi temsilcilerinden “özür” diledi.
Güzellemelere devam eden Samsunlu’ya “İyi diyorsun, hoş diyorsun da taleplerimiz konusunda ne yapılacak” sorusu yöneltildiğinde, somut hiçbir şey önermedi. Aksine, “Benimle görüşmenizin kendisi dahi sizler için bir lütuftur” anlamına gelen sınıf kibri ve ukalalığını yansıtan bir açıklama yaptı. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi işçilerin normal çalışma düzenine geçmesini istedi.
On binlerce işçinin haklı ve meşru taleplerle direnişe geçmesinin karşılığı olarak kendisiyle görüşme şerefine nail olmanın yeterli olduğunu ısrarla vurgulayan Samsunlu, işçileri ve sendika temsilcilerimizi tehdit etmekten de geri durmadı. Sendika temsilcisi arkadaşlarımızın konuşmalarına dahi zerre tenezzül edemeyen Samsunlu, sendika temsilcilerimizin ve işçi temsilcilerinin konuşmalarını sık sık keserek “Söyleyeceklerim bundan ibarettir” diyerek toplantıyı terk etti.
Toplantının sonlanmasına yakın saatler olan 16:00-16:30 arası Dev Yapı-İş Sendikası’ndan yetkili bir arkadaş da toplantı yerleşkesine ulaşarak toplantıya dahil oldu. Toplantının sona ermesinin ardından işçi temsilcileri ve sendika temsilcilerimizin yaptıkları kısa toplantının sonucunda ise her şey gün gibi ortadaydı. İGA’nın taleplerimize verdiği tek somut yanıt kocaman bir sıfırdı. Toplantıdan çıkan sonucu kamp alanında bekleyen diğer işçilere iletmek üzere kamp alanına geçildi.
“Tamam mı devam mı?”