Tutkulu, zalim bir masal

"Kadınların dünyasına ait bir masal bu, ama çok zalim" diyor Özen Yula, "Dünyanın Ortasında Bir Yer" için. Daha önce birçok kez farklı rejilerle sahnelenen oyun, şimdi de Şehir Tiyatroları yapımı olarak 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde.

cumhuriyet.com.tr

Şimdiye kadar pek çok kez farklı rejilerle sahnelenen Özen Yula’nın “Dünyanın Ortasında Bir Yer” adlı oyunu bu kez M. Nurullah Tuncer yönetmenliğinde 17. Uluslararası Tiyatro Festivali’nde.

Hayatın zorlanmaması fikri üzerine kurulu oyun, Yula’ya göre ‘tutku üzerine zalim bir masal’. “Hayatı diğer insanları zorlayarak yaşayamazsınız” diyor Yula ve ekliyor, “Halbuki birçok insan günümüzde bunu yapıyor. Hayat siz ne yaparsanız yapın kendini dayatır ve bütün fikirlerin, kurnazlıkların, aşağılık planların ötesinde akıp gider.” Özen Yula’yla “Dünyanın Ortasında Bir Yer”i konuştuk.

- Şiirsel bir dille antik tregadyalardan esinlenerek yazdığınız “Dünyanın Ortasında Bir Yer”in kapısını açtığımızda bir masal dünyasıyla karşılaşıyoruz, öyle değil mi?

Evet, aslında tutku üzerine zalim bir masal anlatıyor oyun. Bu açıdan hem hayatın içinde hem de hayata uzak duran bir tarafı var. Üzerinde en çok çalıştığım oyunumdur. Çok sade, kolayca yazılabilir gibi bir hali var, ama şiirselliği bu anlayışı bozuyor. Oyun, kadınların dünyasına ait bir masal, ama çok zalim bir masal. Sonunda da gökten üç elma düşmüyor!

- “Bir yalan kadar acıtıcı” kadınlarla “bir tebessüm kadar ölümcül” adamları karşılaştıran nedir bu oyunda?

Oyun, aslında hayatın zorlanmaması fikri üzerine kurulu. Hayatı, diğer insanları zorlayarak yaşayamazsınız, yaşamamalısınız. Halbuki birçok insan günümüzde bunu yapıyor. Hayat siz ne yaparsanız yapın kendini dayatır ve bütün fikirlerin, kurnazlıkların, aşağılık planların ötesinde akıp gider. Bu kadınlarla bu adamlar bir zorunluluk sonucunda bir araya geliyorlar, ama kadınlar sonunda kendi sözlerini söylüyorlar. Oyundaki herkes hatalı ve kusurlu, ama hepsi de kendince bir şeyleri göze alıyor.

- “Dünyanın Ortasında Bir Yer” adı, hem ulaşılamayacak bir yalnızlığı, çaresizliği hem de her yerde benzer çaresiz, yalnız hallerin yaşandığını anlatıyor sanki...


Haklısınız bu çıkarımınızda. Bu oyun, Diyarbakır’da da, Bosna’da da, Almanya’da da yapıldı. Başka başka coğrafyalarda geçebilecek özellikler taşıyor oyun.

- Sizce oyunun şimdiye kadar pek çok farklı rejiyle karşımıza çıkmasını sağlayan da bu özelliği mi?

Oyunun bir tragedya olması, bütün eski tragedyalarda da olduğu gibi özel “atmosfer” kurulmasını gerektiriyor. Neresi olduğu bilinmeyen ama Anadolu’da, Balkanlar ya da Asya’da da olabilecek bir coğrafyaya gönderiyor seyirciyi. Ya da bütün bunların dışında bambaşka bir atmosfer kurulabilir ki, rejisörlerin ilgisini çeken yönü de bu sanırım. Herkesin kendince derinlikler bulduğu bir oyun olması önemli. Bir yazar oyunu için başka ne ister ki!

(Oyun, bugün ve yarın saat 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde)