'Türk-Kürt Alevi ayrımı olmaz'
Kadim Aleviliğin son kuşak temsilcileri Sinemilli-Kantarma dedeleri 'Biz insanı tanırız' diyorlar
cumhuriyet.com.trElbistan Bakış beldesinin CHP’li Belediye Başkanı Kamber Yurdakurban, bizi “kadim Aleviliğin son kuşak temsilcileri” olarak bilinen Sinemilli-Kantarma dedeleri ile bir yemekte buluşturuyor. Kantarma, “İlim irfan yuvası, doğal Alevi akademisi” olarak anılıyor. “Dede”ler Abuzar Erdoğan, Veyis Erdoğan, Ali Ekber Bakır, İbrahim Yüksel ile sohbet ediyoruz. Hem Alevi kültürü hem de siyaset üzerine. Abuzar Erdoğan, hem katliamların, hem askeri darbelerin anılarıyla dolu. 12 Eylül’den sonra köye gelen askerlerin nasıl kendisini yere yatırdığını, yaşlı olduğu için dövmeyip boğazına kadar derede suya batırdıklarını anlatıyor. Solun “Din halkın afyonudur” diye “dede”lere tepki gösterdiği dönemleri anlatırken de “Biz sosyal faşistmişiz!” diyor gülümseyerek.
Katliam korkusunu içlerinde taşıyorlar. Abuzar Erdoğan, “Aleviler üzerine çok oyunlar oynanıyor. Aleviler nerede varsa devamlı baskı altında. Alevilere fırsat gördükçe dalacaklar” diyor. Çözüm süreciyle ilgili sorularımıza “Alevilik ırk, ulus değildir, Alevilik edep erkândır. ‘Türk Alevi’ ‘Kürt Alevi’; bu ayrımı kabul etmiyoruz, bizi bölmeye çalışıyorlar. Biz Alevi, Sünni, Ermeni, Şafii tanımayız, insanı tanırız. Aleviler eskiden beri barış ister” yanıtını veriyor.
Neden insanlar ölsün?
Veyis Erdoğan “Aleviler için hiçbir şey yapılmıyor. Kürt meselesi meydanda, Alevi meselesi yok. Aleviler kim ezilmişse hep onun yanında olmuştur. Aleviler her zaman barışa taraf olmuştur. Neden insanlar ölsün” diyor. İbrahim Yüksel de son dönemde yaşanan bazı tartışmalarla ilgili olarak “20-25 milyon Alevi topluluğu var. Yıllardır Aleviler üzerinde baskılar var, katliamlar var. Alevi potansiyelini yok etmek, asimilasyonu hızlandırmak istiyorlar. Aleviler arasında ortalığı bulandırmak için bazı sözler ortaya atıyorlar. Rant elde etmeye çalışıyorlar” görüşünü dile getiriyor.
SÜRGÜ’DEKİ LİNÇ GİRİŞİMİNDEN KURTULAN HASAN EVLİ:
Saldırı nedeni Alevi Kürt kimliğimiz
Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü beldesinde yaşayan Evli ailesi, evlerinin önünde ısrarla davul çalan davulcuyu uyarınca linç girişimiyle karşılaşmışlardı. Tekbir getirerek evlerini taşlayanlar “Bu aile buradan gidecek” diye bağırmıştı. Olayla ilgili dava sürüyor. Hasan Evli ile o günden bu yana yaşadıklarını konuştuk. Aynı evde yaşıyorlar, hâlâ korku içindeler. “Bir sene oldu, mahkemeye verdik. Üç defa gittik, doğru dürüst ifademiz bile alınmadı. O olayı sanki ben yapmışım, ben de yargılanıyorum. Ben 15 seneden, çocuklarımdan Servet 14 seneden, Hüseyin Hasan Evli 15 seneden, kızım Leyla 8 seneden yargılanıyor. Demek ki adalet yok” diyor. Saldırı gününü anlatırken o dehşeti yaşıyor sanki:
“Korkunçtu, 500 kişi üzerimize geldi. ‘Allahüekber’ diyerek tekbirle üzerimize geldiler. Mermiler sıkıldı eve. Kimi, ‘Evi yakacağız’ dedi. kimi, ‘Öldüreceğiz’ dedi. Evi terk etmemizi istediler. Korkuyoruz. Korkmayalım da ne yapalım? Bunu Alevi olduğumuz için yapıyorlar. Öbür vatandaşlara niye yapmıyorlar? Ya bizim gibi olacaksın ya da içimizden göçüp gideceksin, diyorlar. Biz Müslümanız, diyorlar, ben de Aleviyim, gâvur muyum? Bizim için Alevilik kutsaldır.”
Evden çıkamıyoruz
Hasan Evli, hayatı boyunca kimliklerinden çekmiş. “Benim üç kimliğim var. Türkiye Cumhuriyeti kimliğimiz, Alevi, Kürt kimliğimiz. Alevi, Kürt kimliğim başımı ağrıtıyor. O iki kimlikten dolayı sıkıntıdayım. Eğer Kürt sorunu çözülürse, Alevi sorunu da çözülürse iyi olur. Kürt kimliğinden de çok çektik, Alevi kimliğinden de çok çektik. Hâlâ da çekiyorum. Kürt kimliğinden de çok basılma oldu. Köyde evimizi bastılar, aşağı mahalleden yukarı göçürdüler. Bize uymuyorsun, göçüp gideceksin, dediler. Bir mahalleden başka mahalleye göçtüm” diyor.
Hasan Evli, “Baskılar var mı hâlâ” diye sorduğumuzda, “Eskisi gibi değil ama hâlâ baskı altındayız, çarşıya inemiyoruz” karşılığını veriyor. Eşi Zeynep Evli de baskı ve dışlanmadan yakınıyor. “Kimse bizimle konuşmuyor, biz kimseye gitmiyoruz. Evden çıkamıyoruz. Düzenimiz bozuldu, burada alışveriş yok, yapamıyoruz. Doğanşehir’den alışveriş yapıyoruz, çocuklar getiriyor” diyor.
‘Bizim Kâbe’miz insan’
Ali Ekber Bakır “Alevilik okyanustur. 72 millet arasında ayrım yapmayız. Bizim kâbemiz insandır” diyor. Sonra söz bitiyor, duvardan sazlar iniyor. “Dede”ler önce “Haber verseydiniz kendi curamızı getirirdik” diyorlar ama yine de bizi kırmayıp sazı ellerine alıyorlar. Önce Veyis Erdoğan çalıp söylemeye başlıyor “Ben bugün dostumu gördüm” diye, “Gel gör beni aşk neyledi” diye. Arkasından Abuzar Erdoğan sazı eline alıyor, “Dünyayı sarı kızın boynuzuna kondurmuşlar/ bu zavallı milletimin kafasını dondurmuşlar” diye başlıyor; “Din iman güzel ahlaktır/ İbadetin şekli yoktur/ Türlü şekil göstermişler” diye devam ediyor. Ve ekliyor sonunda: “Söyleyen Metini Baba, biz dememişiz.” Kahramanmaraş’tan ayrılırken araçta halk ozanı Mahzuni Şerif’in “Barışa Çağrı”sı çalıyor. Mahzuni Şerif, “Barış mübarektir” deyip canları barışa çağırıyor: “Barış gelsin dağlara/ Yollar birleşsin haydi/ Geçmişten geleceğe/ Yıllar birleşin haydi.”
‘BÖLMEYE ÇALIŞIYORLAR’
Sivil faşistlerin saldırılarından, solcuların ‘sosyal faşist’ suçlamalarından, darbe döneminde askerin zulmünden nasibini almış Alevi dedeleri baskıların bugün de devam ettiğini söylüyor. Çözüm sürecine ilişkin görüşlerini sorduğumuz dedeler, “Alevilik ırk, ulus değildir, Alevilik edep erkândır. ‘Türk Alevi’ ‘Kürt Alevi’; bu ayrımı kabul etmiyoruz, bizi bölmeye çalışıyorlar. Biz Alevi, Sünni, Ermeni, Şafii tanımayız, insanı tanırız. Aleviler eskiden beri barış ister” diyorlar.
Ankara Milletvekili Haluk ÖZDALGA:
Köprüye Yavuz ismini vermezdim
AKP’nin Alevi politikasına parti içinden de itirazlar var. Başbakan Tayyip Erdoğan, bölge milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda “Cemevleri ibadet yeridir” diyen Ankara Milletvekili Haluk Özdalga’yı “Cemevleri kültürel mekânlardır. İslamda ibadet yeri camidir” diye fırçalamıştı. Özdalga görüşlerini koruyor, hatta cemevlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmemesine gerekçe gösterilen tekke ve zaviyelerle ilgili yasanın kaldırılması için bir yasa önerisi bile hazırlamış, ancak henüz sunmamış, “parti disiplini gereği” önce gruba vermeyi planlıyor.
Özdalga, “İktidar neden bir türlü Alevilere açılamıyor” sorumuz üzerine “İnsanların niyetlerini yorumlamaktan kaçınırım. Ama ortada bir vakıa var, cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilmiyor” diyor. Bu konudaki itirazlara da şu yanıtları veriyor:
“1. gerekçe, Tekke ve Zaviyeler Kanunu gösteriliyor. O kanunun müzakere tutanaklarını da okudum, cemevlerinin ibadet yeri olmamasını gerektirecek hiçbir hüküm yok. 677 sayılı kanunun kaldırılması gerekiyor. Günün ihtiyaçlarına cevap vermiyor, fiiliyatta da uygulanmıyor. Buna atfedilen gerekçe de ortadan kalkar, bana göre zaten o gerekçe de yok. Devletin dini kontrol altına almasını isteyenlerin, dine olumlu gözle bakmayanların getirdiği bir kanun. Dine şüpheyle bakan bir zihniyetin geçirdiği bir kanunun şimdi dini inançları kuvvetli insanlar tarafından gerekçe olarak kullanılması ironik.
2. gerekçe ise; her dinde tek ibadet yeri olur iddiası. Bu iddianın dayanağı belli değil. Tarihi olgulara da, dinler tarihine de uymuyor. İbni Teymiye, Sünni İslamın en radikal âlimidir, o dahi, 7 yüzyıl önce, zikir yapılan yerlerin ibadet yeri olduğunu söylemiş. İşin özü şu; neyin ibadet olduğuna, neresinin ibadet yeri olduğuna demokratik hukuk devletinde sadece ve sadece o inanç mensupları karar verir. Devleti yönetenlerin kesinlikle herhangi bir inanç mensuplarının ibadeti nasıl, nerede yapılacaktır, bu konuda söz söylemeye hakları yoktur. Bu, inanç özgürlüğünün temelidir. Biz bunu Türkiye’de kabul etmediğimiz sürece Aleviler için olsun, başkaları için olsun, inanç özgürlüğü var, diyemeyiz. Alevilerin haklarının teslim edilmediğini düşünüyorum.”
Haluk Özdalga, “Alevi açılımın da çok tatmin edici sonuçlar vermediği, hem içerik, hem de şekil, üslup olarak yapılması gereken çok şey olduğu” görüşünde. “Alevi toplumuyla daha yoğun bir işbirliği diyaloğu kurulması lazım. Haklarını teslim etmemiz gerekiyor” diyor. Konunun “inanç özgürlüğü” ve “birlik, beraberlik” boyutu üzerinde duruyor. “Milli, dini bayramlarda mesaj yayınlayacaksınız, birlikten bütünlükten bahsedeceksiniz, hem de toplumun bir kesimini oluşturanların haklarını vermeyeceksiniz. Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünü sağlayacaksak farklılıkları tanımak zorundayız” diyor.
Bölgede mezhep savaşı yayılıyor
Özdalga, 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesinin doğru olmadığını düşünüyor:
“Yavuz Sultan Selim, Alevileri kırmıştır, hayır öldürmemiştir, çok tartışma var... Benim kendi kanaatlerim var, ama kanaatimi söylemeyeyim, onu tarihçiler konuşsun. Ama siyaset algılamalar üzerine yapılır. İmamın ne dediği önemli değildir, cemaatin ne algıladığı önemlidir. Türkiye’deki Aleviler, Yavuz Sultan Selim’i Alevileri kıran, onbinlerce Aleviyi öldüren sultan olarak görüyorlar. Bu algılamayı devleti yönetenlerin, siyaset yapanların yok saymaları isabetli bir tutum değil. Ben olsaydım ‘Mimar Sinan’ adını verirdim.”
Özdalga, Alevilerin haklarının teslim edilmesinin Suriye’deki gelişmeler açısından da önemli olduğu görüşünde. Bu konuda şu değerlendirmeleri yapıyor: “Suriye’deki iç savaş bir mezhep savaşına dönüşmüş vaziyette. İşin üzücü tarafı, bu mezhep savaşı Suriye ile sınırlı kalmayacak, bölgeye sıçrayacak, diye yazmıştım. Şimdi Lübnan’a, Irak’a sıçramış vaziyette. Türkiye’nin mezhep temelli politika uyguladığını düşünmüyorum. Fakat Türkiye’nin o bölgede bu mezhep savaşını durdurmaya dönük bir politika izlemesi gerekiyor. Hem Sünni, hem Şia kesimiyle diplomatik diyalog kurarak mezhep savaşının bölgeye sıçramasını engellemesi gerekiyor. Türkiye’nin içine bakarsak, Alevi açılımı bu açıdan da önem kazanıyor. Türkiye, Ortadoğu’daki mezhep yangınında iki tarafa da eşit mesafede kalarak çok yoğun bir diplomasi uygulayacaksa ve netice alacaksa buna kendi içinden başlaması gerekiyor. Kendi Alevilerinin haklarını teslim etmesi çok olumlu katkılar yapar. Eğer Aleviler Esad gibi bir gözü dönmüş bir caniyle mezhep savaşında kader birliğine giriyorsa, bizim kendi içimizde bu işi yumuşatarak ve herkesi eşit hak ve özgürlüklere sahip vatandaşlar noktasına getirmemiz lazım.”
AKP İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit:
‘Alevi sorunları kangren’
AKP İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit, aynı zamanda Alevi “dedesi.” Gezi Parkı eylemleri sırasında ABD’de bir gazeteye yaptığı açıklamada, partisinin politikalarına yönelik eleştirileriyle dikkat çekti. Yiğit’e AKP’nin neden bir türlü “Alevi açılımı” gerçekleştiremediğini, Alevilerin çözüm sürecine yaklaşımı ve Suriye’deki gelişmeleri sorduk. Yanıtları şöyle:
Bin yıldır çözülmedi: Alevi sorunları bin yıldır kangren haline gelmiş, hiçbir hükümet bu soruna el atmadı, yaklaşmadı. Sayın Başbakan’ın talimatıyla bir çalışma yürütüldü. Akademisyenler, Alevi dedeleri, kanaat önderleri, ilahiyatçılar toplantı yaptı. 3 konu ortaya çıktı. 1. Din kültürü ahlak bilgisi dersine Alevilik ve Bektaşiliğin girmesi. 2. Madımak olayı çıktı. 3. Cemevlerine nasıl bir statü kazandırılacağı gündeme geldi. Din kültürü ahlak bilgisi dersi için 14 yazardan oluşan bir komisyon oluşturuldu, bu komisyon iki aylık bir çalışma yaptı, Alevilik ve Bektaşilik tüm ritüelleriyle din kültürü ve ahlak bilgisi dersine girdi, şu anda okutuluyor. Dışarıdan hiç müdahale olmadı. Eksiklik varsa komiteden kaynaklanıyor, hükümetin herhangi bir müdahalesi olmadı. Madımak Oteli’nin kamulaştırılması gündeme geldi, alt kat yarı müze haline getirildi. Madımak Alevi sorunu değil, insanlık sorunu. O da çözümlendi.
Cemevleri sorunu: Cemevlerine nasıl yasal statü kazandırabiliriz? 5 kişilik bir komite oluşturduk. Bir formül ortaya koydular, onu biz de kabul ettik, yani devlet bakanlığına bağlı bir cem ve kültür evleri vakfı oluşsun, kamu yararına bir vakıf. Hem yasal statü kazanacak, hem elektrik, su giderleri, dedelerin sorunları çözülmüş olacak. Tam seçime giderken o kaldı. Türkiye 30 senedir kirli bir savaşla uğraşıyor. Nihayet bir barış süreci başladı. Cemevleri sorunu kaldı. Bunu da yaparsak Alevileri rahatlatmış olacağız. İki hafta önce sayın Başbakan’la İstanbul milletvekileri olarak toplantı yaptık, orada gündeme geldi. Sayın Başbakan da, akil adamlar grubuna Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı da aldığını söyledi, şahsımla ilgili olarak da hazırlıklı olun, yakında bu konuyu da çözeceğiz, dedi.
“Yavuz Sultan Selim” köprüsü: Köprünün adına biz de şaşırdık. Bir soykırım olmuş, Alevileri katletmişler. Yavuz Selim, Çaldıran olaylarında 40 bin Aleviyi öldürdü. Alevilerin o zamandan beri Yavuz Sultan Selim’e karşı kırgınlıkları var. Şimdi getirip onun adının İstanbul’da köprüye verilmesi pek uygun düşmedi. Çağdaşlaşmaktan, demokrasiden, barıştan bahsederken Yavuz’un ismi pek uygun düşmedi.
Aleviler barıştan yana: Aleviler eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, kadın haklarından yana. Ben Alevi olarak yıllardır Kürt sorununu savundum, barışın gelmesi lazım. OHAL döneminde insanlar katledildi. İnançlar bu ülkenin zenginliği, Aleviler hiçbir zaman Kürt sorununun çözümüne karşı çıkmadı.
AKP’de karışan yok: (AKP’de rahat mısınız, sorusu üzerine) Evrensel sosyal demokrat ilkelere inanmış bir insanım. İlkelerimden taviz vermem, Alevi felsefesini benimseyen, özümseyen, yaşama geçmesi için, cemevlerinin yasal statü kazanması için çalışan biriyim. Hiç kimse hiçbir partide rahat değil. Ama bugüne kadar şöyle yapıyorsun, böyle konuşuyorsun diyen olmadı. Çok da saygı gördüm.