‘Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’

Tufan Erbarıştıran, Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’nde (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık), Türk edebiyatının üç önemli yazarının birer kitabını Jacques Derrida’nın yapısöküm kuramı üzerinden değerlendiriyor: Suzan Samancı (Koca Karınlı Kent), Murat Gülsoy (Ve Ateş Bizi Tüketiyor), Hasan Ali Toptaş (Beni Kör Kuyularda).

Deniz Mahabad

‘KOCA KARINLI KENT’

Suzan Samancı’nın, Koca Karınlı Kent romanı bilinenin aksine “dil” oyunlarına ihtiyaç duymadan var olanı gölgeli bir anlatımla sunar okuyucuya. Ancak Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri kitabında, Samancı’nın okuyucuya yeni sözcükler sunmada çok başarılı olduğunu ve yazarın yaşadığı coğrafyadan bağımsız olmayan çok kültürlülüğünün metinlerinin şekillenmesinde temel etken olduğunu vurguluyor Tufan Erbarıştıran.

Yazarın doğduğu coğrafyada yaşanan dil/insan kırılmalarına karşın sahiplendiği amaç ile edebiyatın derinliğine ve çok katmanlılığına kolaylıkla inebiliyor. Elbette sözcük olarak konu sadece edebiyat değildir. Psikolojik, felsefik, sosyolojik, ideolojik birçok bölüntü barındırır.

Başarıyla Samancı’nın yarattığı dünyaya inen Erbarıştıran, bu dünyayı bir arkeolog titizliğiyle irdeliyor.

Koca Karınlı Kent’te kullanılan dilin, iki toplumun ya da kültürlerin harmonisinin birbirini büyüttüğünü açımlıyor.

Bunu yaparken romanı doğru anlayabilmek için göç, yoksulluk, ötekileştirme, kimliksizlik, kuşaklar arası çatışma, dil kırılmaları gibi çok katmanlı bir geçmişi olduğuna dikkat çektiği Türkiye’nin yakın tarihini bilmenin öneminin de altını çiziyor.

Metinde eğretilemelere çok yer verildiğini bunların sıradan bir “dil” cambazlığı olmadığını, çoklu yorumlara açık olması bakımından romanın postmodern anlatıyı simgelediğine dikkat çeken Erbarıştıran şöyle devam ediyor:

“Koca Karınlı Kent, metnin başındaki kafes imgesi ile âdeta gerçeküstü bir açılım yapıyor. Okur bu kafesin içinde gezindiğinde konuyu çözmeye başlıyor. Ancak her postmodern romanda olduğu gibi, okurun bu kafesi (yani romanı) sahiplenme durumu yoktur. Onu sadece tanıyabilir, metnin içinde gezinebilir, düşünceler ve yorumlar üretebilir. Hepsi bu kadar... Metin sonsuz yorumlara açık olarak kendini göstermeye devam edecektir. Koca Karınlı Kent romanı bu açıdan okunmalıdır.”

‘VE ATEŞ BİZİ TÜKETİYOR’

Yazarın incelediği bir diğer kitap, Murat Gülsoy’un Ve Ateş Bizi Tüketiyor’u. Erbarıştıran’dan Gülsoy’un romanının çoğul okumalarla öznenin yadsınmasına, anlam kaybolmasına yönelik bir kurgu üzerinden yazılmış olduğunu öğreniyoruz.

Bununla beraber Ve Ateş Bizi Tüketiyor hakkında şöyle diyor Erbarıştıran:

“Ve Ateş Bizi Tüketiyor’da kişilik bölünmesi ile sanal gerçekliğin iç içe geçtiğini, kişinin bu anlamda kendini çoğalttığını söyleyebiliriz. Bu kendini çoğaltma ise daha önce imlediğimiz gibi delilik, şizofren gibi hastalıklarla ilgili değildir. Kişinin sanal gerçeklik olgusunun yaşandığı bir dünyada tek bir gerçeklik olgusunu / anlayışını yıkmasına yöneliktir. Romanın en ilginç bölümlerinden biri de büyülü ağaç, orman sözcükleriyle kurulmuştur.”

Toplumun genel yapısına yönelen siyasal ve sosyal yapısını, her türlü konunun özgürce nasıl tartışılması gerektiğini buluyoruz diyen yazar, Ve Ateş Bizi Tüketiyor’u postmodern bir metnin nasıl yazılması bakımından ilginç ve önemli bir örnek olarak sunuyor okuyucuya.

‘BENİ KÖR KUYULARDA’

Erbarıştıran, Hasan Ali Toptaş’ın Beni Kör Kuyularda romanını incelerken birden fazla kısa metnin bir arada bütünlüğe dönüştüğüne dikkat çekiyor. Bununla beraber karakter sayısının çokluğu olaylar örgüsünü artırdığını anlatıyor:

“Toptaş’ın tüm romanlarında bilinçli bir belirsizlik / bulanıklık söz konusudur. Geleneksel metinlerin dışında kalarak kesin gerçekliğin yerine metafizik algılaması, masalsı bir dil ve anlatım, evrendeki her şeyin dil üzerinden kurgulanmasını yansıtır.

Metinlerin temelinde bilinçli bir belirsizlik ve bir ‘dil’ bütünselliği vardır. Bu da çoklu özne yaratımı konusunda yazarın yaratıcılığını öne çıkartıyor.” (s. 50)