Trump, Corbyn ve Cumartesi Anneleri

İngiltere’de bu hafta sonu ilginç bir politik simülasyon etkinliğinin biletleri satışa çıktı. “İngiliz Usulü Darbe” isimli etkinlik adını 1982’de İngiliz politikacı Chris Mullin’in yazdığı kitaptan (A Very British Coup) alıyor.

KEMAL GÖKTAŞ

Kitaba göre, 1980’lerin sonunda İşçi Partisi, ABD’yi ve İngiliz sağını dehşete düşüren bir programla iktidara gelir. Medyadaki tekelleşmeyi bitirme, NATO’dan çekilme ve tek taraflı nükleer silahsızlanma vaat eden İşçi Partisi’ne (İP) karşı kurulu düzenin aktörleri harekete geçer. Medya tekelleri, sermaye, bürokrasi ve İngiliz gizli servisi MI5 medya ve finans manipülasyonları ve bürokratik engellemelerle hükümeti iş yapamaz hale getirmeye çalışır. Adını bu kitaptan alan etkinlikte ise katılımcılar 25’şer kişilik iki grup oluşturacak. Bir grup İşçi Partisi’nin üyeleri olarak iktidarın vaatlerini yerine getirmeye çalışırken ikinci grup “derin devlet” mensupları olarak hükümetin icraatlarını engellemeye çalışacak. Etkinliğin İşçi Partisi’nin gelecek hafta Liverpool’da yapacağı kongresi kapsamında düzenlenmesi ise dikkat çekici. Etkinlik aslında bir süredir İngiltere ve ABD’de yürütülen “derin devlet” (deep state) tartışmalarının bir parçası. Tartışmayı alevlendiren Donald Trump’ın başkan seçilmesinden kısa bir süre sonra ABD’de derin devletin olduğunu ileri süren tweeti olmuştu. Trump taraftarları ve Fox gibi yandaş medya kanalları da bu görüşü hararetle savunuyor. Eski CIA ve FBI yöneticilerinin kitaplarının ardından gazeteci Bob Woodward’ın yayınladığı son kitap Trump taraftarlarının bürokrasinin “ulusal güvenlik ve demokrasiyi koruma” adına bir tür yumuşak darbe yapıldığı görüşlerini güçlendirdi. Başkan’ın bazı meselelerde yanıltıldığı ve masasından belge çalmaya varan yöntemlerle engellendiğine ilişkin iddialar ortaya saçıldı. Bu iddialar Turmp’ı zor durumda bıraktı ama aynı zamanda derin devletin varlığını savunanların eline de önemli kozlar verdi.

İngiltere’de ise İP lideri Jeremy Corbyn’in ekonomi ve dış politika konularında “kurulu düzeni” rahatsız edecek görüşleri nedeniyle başbakan olması halinde derin devletin hedefi olup olmayacağı tartışılıyor. Corbyn lider seçildiğinde dönemin başbakanı David Cameron, “İP artık ulusal güvenliğimiz, ekonomik güvenliğimiz ve ailenizin güvenliği için tehdit oluşturmaktadır” diye tweet atmış, gazetelerde eski istihbaratçıların ‘Corbyn’in görüşlerinin ulusal güvenliği tehdit ettiğini’ ileri süren yazıları yayımlanmıştı. ABD ve İngiltere’de ana akım medya, genel olarak ‘derin devlet’ tartışmasını bir komplo teorisi olarak görüyor. Bu ülkelerin demokrasi standartlarının seçilmişler dışında bir karar alma mekanizmasına izin vermeyeceği, iktidarı denetleme mekanizmalarının ise derin devlet olarak nitelendirilmeyeceği savunuluyor. Bu görüş, derin devletin Türkiye, Mısır, Pakistan gibi askeri darbelerin sık yaşandığı ülkelere has olduğunu, Batı tipi demokrasilerin buna izin ermeyeceğini ileri sürüyor. Oysa araştırmalara göre ABD’de halkın önemli bir kesimi derin devletin varlığına inanıyor. Monmouth Üniversitesi’nin araştırmasına göre, devletin ulusal politikasının atanmış bürokratlar tarafından manipüle edildiğini düşünenlerin oranı demokrat ve cumhuriyetçi seçmende yüzde 59, bağımsızlarda ise yüzde 62. ‘Sizce ABD’de bir derin devlet var mı’ sorusuna araştırmaya katılanların yüzde 27’si ‘kesinlikle var’, yüzde 47’isi ise ‘büyük ihtimalle var’ yanıtını vermiş. Yani her 10 ABD’liden en az 7’si derin devletin varlığına inanıyor.

Terimin mucidi Türkiye

BBC’nin geçen temmuz ayında ABD ve İngiltere’de derin devlet olup olmadığı sorusuna yanıt aradığı bir haberde ise derin devlet teriminin mucidi olarak Türkiye gösteriliyordu. Haberde askeri darbeler, faili meçhul cinayetler, provokasyon ve sabotajlar, suikastler, gazete bombalamaları, gözaltında kayıp olayları Türk derin devletinin icraatları olarak sıralanıyordu. Türkiye’deki demokrasi ve hukuk düzeyi, artık herhangi bir ‘derin’liğe ihtiyaç olmayacak şekilde, ‘derin devlet icraatlarını’ devletleştirdi. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan da Trump gibi iktidara geldiğinde derin devlet söylemini ağzından düşürmüyordu. Türkiye’nin güçsüz demokrasisi, derin devlete savaş açtığını söyleyen iktidarın hukuk devletini bitirmesine tanıklık etti. Cumartesi Anneleri’nin mağduriyetlerinden kendisine siyasi söylem üreten bu pragmatizm, şimdi de Türk derin devletinin simge isimlerinin desteğini kullanıyor. Bu yüzden dünün mağduru Cumartesi Anneleri şimdi ‘terör propagandasına alet olmakla’ itham ediliyor, devlet katından hakaretler işitiyor. Derin devletin simge isimlerinden Mehmet Ağar’ın oğlunun milletvekili yapılması, Tansu Çiller’in miting meydanlarında arzı endam ettirilmesi ise sadece işin ‘şov’ kısmı. ABD’de, İngiltere’de ve dünyanın geri kalanında yaşanan bu tartışmalar, temsili demokrasinin sorgulanmasına neden oluyor. Dünyadaki siyasi iklim, bir yandan otoriter eğilimleri artırsa da bir yandan da eşitlikçi ve özgürlükçü arayışlara güç veriyor. Gallup’un geçen ay yayımladığı ankette ABD’deki 18-29 yaş arasındaki gençlerin yarısından fazlasının sosyalizme olumlu yaklaştığını söylemesi bu açıdan önemli bir gösterge. Cumartesi Anneleri’nin alanlara çıkarak çocuklarının hesabını sormalarındaki kararlılık işte bu nedenle daha iyi bir dünya umudunun parçası haline geliyor.