Toplumsal dibe vuruş ve Hauptmann!

Nobel Edebiyat Ödülü, Goethe Edebiyat Ödülü ve Almanya Onur Ödülü gibi pek çok önemli ödüle sahip olan, Natüralizmin önemli temsilcilerinden oyun yazarı, romancı, şair, Gerhart Hauptmann’ın (Gerhart Johann Robert Hauptmann) Dokumacılar’ın ardından Türkçeye çevrilen ikinci yapıtı; Atlantis. Hauptmann’ın ülkemizde sahnelenen ilk oyununun adı ise Rose Bernd. “Yedi Köyün Zeynebi" adıyla Seniha Bedri Göknil’in uyarladığı oyun, Muhsin Ertuğrul tarafından 1932’de Tepebaşı Sahnesi’nde sahnelenmiş. Hauptmann, Atlantis’te, Titanic faciası yaşanmadan birkaç ay önce yazılmış ve olayları adeta öngören bir romanı olarak nitelenen yapıtında, batan gemide yaşananları, hem trajik bir insanlık dramı olarak hem de toplumsal bir dibe vuruş olarak simgeliyor.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Gerhart Hauptmann’ın Atlantis’i, Dr. Frederick von Kammacher’in Amerika’ya gitmek üzere, bir White Star Denizcilik gemisi olan kargo gemisi, mühendislik harikası, Roland’ın dört yüz yolcusuyla birlikte 23 Ocak 1892’de Bremen’den yola çıkmasıyla başlıyor.

Dr. Kammacher, bilim, sanat ve felsefenin “mühim” olduğu bir dönemi bir doktor ve saygın bir beyefendi olarak temsil eden, ait olduğu sınıfın pek çok üyesinin aksine hümanist, eşitlikçi bir figür olarak karşılaşıyor okurla ilk.

Dr. Kammacher tıbbi pratiğini yitirmiştir. İtibarı bir gazeteye yazdığı Anthrax hakkında yazdığı yazıya bağlıdır. Sanatoryumda yatan karısı kendisini tanımamıştır, üç çocukları yatılı okuldadır. Amerika’da yeni bir yaşama başlamak istemektedir.

BATIK RUHLARIN ÇAKILIŞI!

Yazarın, Titanic faciası yaşanmadan birkaç ay önce yazılmış ve olayları adeta öngören romanı olarak nitelenen Atlantis’indeki teknoloji harikası gemi Roland da Titanic ile aynı sonu paylaşır. Bir başka gemi ile çarpışması sonucu batan gemide yaşananları, hem trajik bir insanlık dramı olarak hem de toplumsal bir dibe vuruş hatta çakılış olarak simgeler Hauptmann.

Dr. Kammacher başta kazadan kurtulanlar Amerika’nın paragöz sistemiyle yüz yüze gelecekleri, çılgın, arsız, vahşi şehir New York’a vardıklarında ise onları bir başka dibe vuruş beklemektedir zira.

Avrupalı zihinleri Amerika’da tersyüz olur. Ezber bozumu, afallama, uyumsuzlukla kuşatılırlar. Yapıtta işaret edilen sosyal gelgit, sınıfsal gerilim, ölümüne ayrıksılık ve her sınıfın birbirinin ötekisi olması durumuna yergisel yaklaşım satır aralarına takılı bir şeytan tırnağı gibi. Can acıtıyor... Çok sevdirmiyor metin kendini epey süre.

Dr. Kammacher’in psikolojik evreninin zarlarını romantik perdede soyan figür ise gemide tanıştığı dansçı Ingigerd Hahlström olur. Yıpratıcı bir aşkın pençesine düşer Kammacher. Kurtuluşu, acılarının devası ise birdenbire hayatına giren Eva Burns’den başkası değildir. Yine de en yakını yalnızlığıdır. İnzivai bir varoluşla kavrulur. Düşleri gelişkinleşir, içe döner. Yapıta iyiden iyiye yayılan bu duygu her bölümde daha da keskinleşir.

ISTIRAP, İSYAN VE NATÜRALİZM!

Hauptmann’ın, sanatsal içeriği, yazın işçiliğini artan yalın bir oranda ve hızlıya alan bir biçemde güçlendirdiği, ıstırap ve isyanın ince ince vücuda geldiği bir yapıt Atlantis.

Daha iç perdeden seslenerek geliştiriyor metnini. İnsani, sıradan diyalogları öne çıkarırken, çatışmaları ve çelişkileri germeden -mümkün olduğunca- sunan bir yapıyı koruyor. Karanlık tonlar - özellikle başlarda - yoğun olsa da dili kurarken karanlığı aralamaya, gölgeyi itelemeye pek de niyetlenmiyor.

Güçlü betimler, canlı bir biçemle dil oyunları bir oyunun perdeleri gibi giriyor devreye. Görselliğin gitgide güçlendirilerek Natüralizmin gerek şartı ciddi gözlem ve tasvirlerle beslendiği de söylenmeli. İnsan ve doğa laboratuvarı niteliğindeki Atlantis pek çok psikolojik alt metin sunuyor bu nedenle.

Kişisel trajediler Gerhart Hauptmann’ın vazgeçilmezi. Kişileri ya iç çatışmalar içinde ya da çevresindekilerle belli başlı sorunlar yaşıyor. Yardımlaşma, arkadaşlık duygularına gelince ihmal etmediği, kahramanlarına destek sağladığı hızırları arasında.

Felaketin eşiği ile normale dönülmüş günlerin tezatlığı Kammacher’in zihninde biteviye bir kıyas durumu yaratıyor. Ruhsal çatışmalar, korku, tutku, tereddüt, kaza sonrası yaşadığı sinir boşalmaları, nöbetlerle her bir roman kişisiyle derdini paylaşmaya çalışıyor bu batık ruh.

TAD DUYGUSUNU KAYBETMİŞ BİR DİMAĞ; KAMMACHER

Kafası karışık, ruhu azapta, tad duygusunu kaybetmiş bir dimağ her şeyden önce Kammacher. Roland’ın enkazında yitip giden canlar, değişen öncelikler ve yaşam denen dipsiz kuyunun anlamsızlığı zihnine helezonlar sararken; inancın sorgulanması, inanca sarılma ve uzaklaşma evrelerini üç evrede sarkaç gibi yaşıyor; edebi, felsefi, dini.

Romanını acı çeken, çelişkilerle hemhal ama düzene uygun davranmayı reddeden, kendini de bundan sakınma atakları içindeki bu ana kahramana odaklarken diğer kişilerini de aynı ruhsal haleye tabi kılmış Gerhart Hauptmann.

Tıpkı Kammacher gibi onlar da olayların akışı içerisinde yaşamdan payını haylice alıyor. Roman kişileri içsel olduğu kadar fiziksel bir savaşım da -sıklıkla beyhude- veriyorlar. Pusu bol, aydınlığı cimri bir havada yazılmışlar her şeyden önce.

Trajedi onları önce ayrı sonra ortak bir bağlamda buluşturan ortak noktaları. Ölüm, kaybetme duygusu hayatın bir gerçeği olarak sarsmaya ara vermiyor ki henüz vuku bulmadığı anlarda dahi en azından suçluluk ve güvensizlik duygularıyla helak ediyor roman kişilerini.

SANCI, YAPITIN TEMEL DUYGUSU

Sancı, yapıtın temel duygusu. Ahlaki, sosyal, zihinsel, dibe vurdukları sıklıkla vaki. Fırtınalı zihinlerinde de bir geminin batışı gibi batıyor ve çakılıyorlar! Önce ağır ağır, sonra güm!

Yine de hikâyenin tüm ağırlığına karşın pes etmiş insanları okutmuyor Hauptmann, Atlantis’te. Tersine hemen hepsi hayatları ve kaderleri üzerinde kontrol sahibi olabilmek adına can havliyle bir mücadele içinde.

Son olarak yapıtın ortaya koyduğu sanat konusundaki yaklaşım ve tespitler de önemli, zira bu noktaya atıflar bir süre sonra Yeni Dünya eleştirisini bu cepheden diyaloglarla güçlendiriyor. Amerika’nın sanat konusunda cahil olduğu görüşü New York’tan örneklerle Avrupalı bir hor görmeyle satırlar arasında yerini buluyor.

Kammacher’in hayatında sanatın önemi ve belirleyiciliğini de Goethe özelinde vurguluyor Hauptmann: “Goethe’nin ‘İtalya Seyahati,’, sanatçılarla olan iletişimi ve yüce sanata dair sayısız, engin izlenimleri az daha onu bilimden döndürecekti.”

Herkesin birbirine yüzünü ve sırtını döndüğü, yönünü şaşırdığı ve nihayetinde ölümüne yenilendiği bir seyahat Atlantis. Gerhart Hauptmann’la dibe vurmaya varsanız eğer!