'Tiyatro virgüldür, hiç nokta koymaz'
Oyuncu Alper Saldıran 18 Mayıs'ta gösterime girecek dram-komedi "Sağ Salim"de Recai karakteriyle beyazperdede.
cumhuriyet.com.tr18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında da DT Üsküdar Tekel Sahnesi’nde Çehov Makinesi ile seyirci karşısında. Oyunu, bugün, yarın ve salı günü izleyebilirsiniz.
- “Sağ Salim”e nasıl dahil oldunuz, neydi hikâye?
- Ersoy Güler yapımcı ve yönetmen. Onun ilk filmi, benim ise ikinci. Fulya Zenginer, Burçin Bildik ve ben başrolleri paylaşıyoruz. Aslında ben konuk oyuncu olarak çağrıldım sonra işler değişti.
- “Recai” daha önceki rollerinizden epey farklı bir yerde.
- Recai hayatın sillesini yemiş, bu yüzden de durulmuş. Hayatla çok mücadele etmiyor, sakin. Ama belinde silahı var ve neden taşıdığını o da bilmiyor. Kendini korumak ya da başkalarını vurmak için değil de her an kendini öldürmek isteyebileceği için taşıyor onu. Benim bugüne kadar oynadığım roller ortada; hem yaş olarak hem de kişilik olarak bu başka bir yerde. Tekinsiz bir rol, tekinsiz bir hikâye. Trajikomik ama derdi var.
- Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
- Çok zamansızdım. Hızlıca senaryoyu okudum ve İstanbul’daki cehennemden Mersin yollarına düştüm. Hatta havalimanında okuduğum senaryo üzerine gözlemler yaparken, “İyi, Kötü, Çirkin” dinleyip kendimi role vermeye çalışıyordum. Yüzümü ne kadar buruşturup, dünyadan koptum bilemiyorum. Uçakta bir kadın kocasını dürtüp “melekler korusun bu adamı, kim bilir ne derdi var?” dedi, eşi ne dese beğenirsiniz “meleklerle işi olmaz bunun, koruyamamışlar bunu!”. İşte bu komik diyalog beni epey motive etti.
- Bugünlerde bir de “Çehov Makinesi” ile tiyatro sahnesindesiniz. Üsküdar Tekel Sahnesi’nde üç gün art arda oynayacak bu oyun sanırım.
- İçinde Çehov’un da karakter olarak yer aldığı bu şiirsel oyun, büyük bir yazarın yaşam ve ölümü arasındaki döngüde oyunlarında yaratmış olduğu kendi karakterleriyle buluşması biçiminde gelişiyor. Bu karakterler özünü taşımakla birlikte, ait oldukları oyundan bağımsızlaşmış, sanki uzaydan Çehov’un düşlerine düşmüş hayaller gibiler. Bu oyun, Çehov’u merkezine alıp herkesin kendi bilmedikleri ile yüzleşmesi için bir şans veriyor.
- Tiyatro ile ilişkiniz nasıl, bu arada malum tiyatro da köşeye sıkıştırıldı?
- Şaşkınlıkla ve üzülerek izliyorum olanları. Anlam vermek kolay değil, belki de anlam aramamak gerekli. Tiyatro ile ilişkime gelince, işi er meydanı tiyatro sahnesinin. Bu klişe gibi gelir her söylediğinde ama başka bir ifade şekli de yok. Sahne bilinmezliktir, her şeye açıktır. Paylaştığınızı hissedersiniz. Mesela ben her tiyatro oyununa başlarken bırakırım tiyatroyu. Hatta eskiden ustalarımız istifalarını cebinde taşırlarmış. Neden mi? Çünkü zordur, emek ister ve affetmez tiyatro. Bir de tiyatro hep virgüldür, hiç nokta koymaz ne kendine ne de size...
- Hem sinema filmi hem de tiyatro var şu an, ya sonra?
- Tiyatro bana çalışmayı öğretti, yetenek elbette önemli. Farkına vardığım şey çalışmayı bilmediğimiz ya da beceremediğimiz. İşte çalışmayı öğrendikten sonra da geri dönüşü yok. Sürekli bir arayış sürüklüyor sizi. Ben de kendimi o girdaba bıraktım. Fırtına öncesi sessizlik ya da hep fırtına, kim bilir? l