TGC Öldürülen 64 gazeteciyi andı
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi’nde bugün düzenlenen “Öldürülen Gazeteciler” panelinde 1909 yılından bugüne kadar öldürülen gazetecileri andı. Toplantıda gazeteci cinayetlerinin cezasız kaldığı, gazeteci ve avukatların insan hakları kobayları olduğu ve sistemin kirliliğini ortaya çıkardıkları, tehdit sayıldıkları için ortadan kaldırıldıkları vurgulandı.
cumhuriyet.com.tr
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Öldürülen Gazetecileri düzenlediği toplantıyla andı. TGC Basın Müzesi’nde düzenlenen “Öldürülen Gazeteciler” başlıklı anma toplantısının moderatörlüğünü TGC Başkanı Turgay Olcayto yaptı.
Toplantıya; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Önceki Başkan Orhan Erinç, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir, Balotaj Kurulu Başkanı Muammer Tuncer, Balotaj Kurulu Üyesi Şevket Uygun, TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük, Gazeteciler Sosyal Dayanışma Vakfı Başkanı Selami Turgut Genç,Turgut Fethi Erden, Aydın Dörter, Seracettin Zıddıoğlu,Fikret Eriç, Yasemin Arpa, İsmail Saygılı, Ali Kılıç, TGC İdare Müdürü Cem Çapanoğlu, avukat Bahri Belen, Toplumsal Bellek Platformu adına Dr. Canan Kaftancıoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı.
BAŞKAN OLCAYTO: NEFRET TOHUMLARI EKİLİYOR
Toplantı TGC Başkanı Turgay Olcayto’nun açılış konuşmasıyla başladı. Başkan Olcayto, şunları söyledi:
“Türkiye’de uzun süredir gazetecilik mesleği, yoğun bir baskı altında. En yenisi dün yaşadık.
Türkiye tarihinde sosyal medya üzerindeki en kapsamlı erişim engelleme kararı sonucunda
Twitter, Facebook ve Youtube'a erişim engellendi. Twitter hesaplarına el konuldu. İnternet toplumun habere ve bilgiye ulaşmasında önemli bir rol oynuyor. Sosyal medyaya erişime engellenmesi,
Halkın bilgi edinmesi engelliyor. Önümüzde seçim var. Seçim öncesi ne olur, ne biter diye herkesin kafası karışık. Yandaş gazetelerin başlıklarına baktığınızda, inanılmaz başlıklar, yalanlar var. Halkı tahrik eden bu başlıkları nasıl buluyorlar? Biz her zaman birlik ve beraberliği vurguluyoruz. Ancak her gün nefret tohumları ekiliyor. Böyle bir ortamdayız.
NUH KÖKLÜ SON BASIN ŞEHİDİMİZ LİSTESİNE EKLEYECEĞİZ
İstanbul Kadıköy’de Şubat ayında kar topu oynarken dükkanının camını kırdığını gerekçe gösterilerek esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen Nuh Köklü, gazeteci arkadaşımızdı. Öldürülen Gazeteciler Listesi’ne onun da adını ekleme kararı aldık. Nuh Köklü’yü son basın şehidi olarak ekleyeceğiz.”
ORHAN ERİNÇ: ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER LİSTESİ TİTİZ BİR ÇALIŞMAYLA HAZIRLANDI
Açılış konuşmasının ardından toplantıya geçildi. Toplantıya; Önceki Başkan Orhan Erinç, TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük, avukat Bahri Belen, Toplumsal Bellek Platformu adına Dr. Canan Kaftancıoğlu konuşmacı olarak katıldı.
TGC Önceki Başkanı Orhan Erinç, şunları dile getirdi:
“Öldürülen Gazeteciler listesi, adli kaynaklar dikkate alınarak yapılan titiz bir çalışma sonucunda oluşturuldu. İlk basın şehidimiz Hasan Fehmi Efendi, 1909 yılında öldürüldü. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Abdi İpekçi, 1979 yılında öldürüldü. Abdi İpekçi, öldürülen 16. Gazeteci olduğuna göre; 70 yılda 16 gazetecinin öldürüldüğünü görüyoruz. Ama 1992’de 14, 1993’te 8 gazeteci öldürüldü. 2 yılda 22 gazeteci öldürüldü. Türkiye’nin o zamanki durumunu anlamak için bu değerlendirmeyi yapmak gerekir diye düşünüyorum. Öldürülen gazetecilerle birlikte çalışan gazetecilerin nasıl sömürüldüğü de ortaya çıkıyor. Örneğin İzzet Keser, Cizre’de öldürüldüğünde işsiz gazeteci olarak görülüyordu. Bu durum Sabah Gazetesi’nin kadrolu çalıştırmama geleneğinden kaynaklanıyordu. Öldürülen meslektaşlarımızın büyük bölümü, ‘faili meçhul’ düzeyinde kaldı. Son öldürülen meslektaşımız Bandırma’da gazetecilik yapan İsmail Cihan Hayırsevener’di. 2009’da; 100 yıl sonra bir meslektaşımızı daha şehit verdik. Onları da burada saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.”
GÖKHAN KÜÇÜK: CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ, TOPRAĞIMIZA YERLEŞMİŞ DURUMDA
TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük, konuşmasında şu bilgileri verdi:
“Julian Koschwitz, tüm dünyada 1992’den bugüne ölen gazetecilerin anısına “On Journalism” (Gazetecilik üzerine) adında iki parçalı bir sanat projesi hazırlamış. Çalışmanın birinci bölümü olan “News“ta (Haberler), belirli ülkelerin haberleri, basın özgürlüğü ile ülkedeki gazetecilerin durumuna göre görsel olarak karalanıyor, bozuluyor. Resim ne kadar bozuksa, o ülkede son 20 yıl içinde gazetecilerin durumu o kadar kötüleşmiş demek oluyor. Koschwitz,Committee to Protect Journalists‘ten (Gazetecileri Koruma Komitesi) aldığı verilere dayanarak isimleri, alıntıları, görselleri ve infografikleri bir araya getirerek gazetecilerin son 20 yıllık kaderinin bir resmini çiziyor. Aslında 5N1K sorusunu sorduğumuzda ortaya bir tablo çıkıyor. Gazetecileri kim öldürdü, ne zaman, nerede öldürdü, neden öldürdü? Bir gazeteci neden öldürülür? Bu soruya çeşitli cevaplar verilir. Gazeteci, mevcut sistemi tehdit ettiği için, öteki olduğu için, rahatlıkla yok edilebilir. Gazeteci, sistemi tehdit eden kişi olarak görülüp ortadan kaldırılıyor. Sonuçta ortak kavram çıkıyor. Cezasızlık. Cezasızlık kültürü, toprağımıza yerleşmiş durumda. Türkiye’de kim iktidara gelirse gelsin, hiçbir şey değişmiyor. Cezasızlık, bayrak yarışı gibi. Cezasızlık bayrağını devralan öncekinden daha fazla sahip çıkıyor bu sisteme. Gazetecilerin öldürülmesi, bir demokrasi, insan hakları problemidir. Bu problem devam ediyor. İktidara gelenin derdi demokrasileşmek değil, iktidarını korumak olarak karşımıza çıkıyor. İktidarını tehdit eden kimseyi de bu sistemin dışına atmaktan da geri kalmıyor.”
CANAN KAFTANCIOĞLU: TOPLUM GAZETCİLERİN NİYE ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HESABINI SORMAK ZORUNDA
Toplumsal Bellek Platformu adına Dr. Canan Kaftancıoğlu, şunları dile getirdi:
“Türkiye’de gazetecilerin neden öldürüldüğünü, 5N1K sorusunu toplumun geneli kendine sormalı. Toplum, hafızasızlaştırılıyor. Her gün ölümlerin olduğu, olayların olduğu bir ülkede, yaptığımız etkinliklerle topluma öldürülen gazetecileri, aydınları hatırlatmak istiyoruz. Ölümlerden sonra yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekmek istiyoruz. Bakın 60 yıl önce işlenmiş bir cinayetle, 10 yıl önce işlenmiş bir cinayetin hukuki süreci aynı işlemiş. Hiçbir şey değişmemiş. Her ikisinde belgeler kaybolmuş, savcılar değişmiş. Süreç hiç değişmemiş. Mekanizma sistematik olarak devam ediyor. Bir yerden bu mekanizmaya çomak sokulması gerektiğini düşündük ve platform olarak bu tuğlaları çekelim istedim. Evet, biz acılarımızı kendimiz yaşarız ama; gerçeklerin de ortaya çıkmasını istiyoruz.
TBMM’ye gittik. Dilekçeler verdik. Komisyon kurulsun istedik. Biz bunları söylerken AKP hükümeti dilekçelerin tamamını reddetti. Acaba bu failler neden ortaya çıkmıyor? Gerçekler korkutucu. Gerçeklere ulaşmak, kiminin çıkarına gelmiyor. Zaman zaman umutsuzluğa kapıldığım oluyor.
Umut insanda en son tükenen şey. Geçmişle yüzleştiğimiz, gerçeklerin ortaya çıktığı bir dünya umuduyla, öldürülen gazetecileri bir kez daha saygıyla anıyorum.”
BAHRİ BELEN: GAZETECİLER VE AVUKATLAR İNSAN HAKLARI HOPARLÖRÜDÜR
Avukat Bahri Belen, şunları dile getirdi:
“Dünyanın her yerinde gazetecilere saldırı oldu. Ama Türkiye’de çok daha fazla oldu. Türkiye’de gazetecilerle avukatlar arasında benzerlikler görüyorum. Avukat ve gazetecileri; Türkiye’deki insan hakları mücadelesinin hoparlörü olarak görüyorum. Gazeteciler ve avukatlar, bu ülkedeki, insan hakları kobaylarıdır. Öldürülen gazetecilere, sendikacılara, aydınlara baktığımızda, muhalif olan kişiler olduğunu görüyoruz. Hangi hükümet gelirse gelsin, hangi yargı gelirse gelsin; cinayetler aydınlatılamıyor. Gazeteciler, toplumu aydınlatırlar. Siyasi cinayetler, bireyin ve toplumun gelişmesini engelliyor. Bu cinayetlerin aydınlatılmamasının nedeni, devletin içinde görülen ya da görülmeyen bağlantıların olmasından kaynaklanıyor. Gazeteci cinayetleri, gazetelere yönelik baskıları; doğrudan demokrasi, doğrudan insan haklarıyla doğrudan özgürlüklerle bağlantılı görmek gerekir. Gazetecilerle avukatlar arasında benzerlikler görüyorum. Birçok avukat arkadaşım yapılan hukuksuzluklara karşı gerçekten çok emek veriyor. Canla başla birçok tehlikeyi göze alarak bu amaçla bu niyetle bu mücadele yapılıyor. Hrant Dink Davasıyla ilgili belli bir mesafe alındı. Elimizden gelen mücadeleyi yapıyoruz. Aydınlarımızla, aydınlarımızın yakınlarıyla, çabalarıyla mücadele ediyoruz. Hrant Dink cinayetine kadar ben bu devletin katilleri yakalamak istemediğini düşünürdüm. Hrant Dink cinayetiyle devletin cinayetten önce de cinayetin kolaylaştırılmasını sağladığını gördüm,”