'Tezkere, boşuna çıkmadı'
Suriye gündemiyle toplanan Bakanlar Kurulu sona erdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, Başbakanlık Merkez Bina'daki Bakanlar Kurulu toplantısı, yaklaşık 7 saat sürdü.
cumhuriyet.com.trHükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, TSK'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesine ilişkin bir yıl süreyle izin verilmesini öngören Başbakanlık tezkeresinin, TBMM'de kabul edildiğini hatırlatarak, tezkerenin hangi durumda kullanılacağına ilişkin sorusunu, ''Bundan böyle yapılacak olan bize yönelik her tecavüz anında karşılığını bulacaktır. Bu konuda Hükümetimizin kesin kararlı olduğunu, silahlı kuvvetlerimizin de kendisine verilen talimat doğrultusunda anında bu işlemi yaptığını biliyoruz'' diye yanıtladı.
Tezkerinin, sınırlarının ve içeriğinin belli olduğunu ve Resmi Gazete'de de yayımlandığını hatırlatan Arınç, yapılan tartışmalarda barışın esas olduğunu, savaşın istisnai olduğunu her fırsatta söylediklerini vurguladı. Arınç, ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti egemen bir devlettir. Egemenliğine yönelecek, yurttaşlarının mal ve can emniyetlerini zarara sokacak, hatta sona erdirecek her türlü tecavüze karşı da elindeki yetkiyi kullanma noktasında serbesttir'' diye konuştu.
Akçakale'ye top mermisinin düşmesinin ardından tezkerenin kabulüne kadar olan süreci özetleyen Arınç, tezkerenin ülke güvenliği ve egemenliğinin ihlal edilmemesi açısından çok büyük önem taşıdığını belirtti.
Arınç, şunları söyledi: ''Şüphesiz bu tezkere laf olsun diye çıkarılmamıştır. Bu yetki 'dostlar alışverişte görsün' yetkisi de değildir. Elbette barışı hepimiz ister ve arzu ederiz, bugüne kadar Suriye'deki böylesine menfi gelişmelere rağmen Türkiye ne kendisi müdahale etmeyi ne de bir başkasının müdahalesine imkan vermeyi düşünmemiştir. Bu Suriye'nin kendi içerisinde şüphesiz bir insan katliamına dönüşen acı bir olaydır. Bu trajedinin son bulması için Türkiye hem kendi dinamikleriyle hem de uluslararası camiayı harekete geçirip, uluslararası meşruiyete yol açabilecek kararların alınmasına öncülük etmiştir.''
Suriyeli sığınmacıların hayatlarını kurtarabilmek için Türkiye'ye gelen masum insanlar olduğunu belirten Arınç, Türkiye'nin tek başına 100 bine yaklaşan mülteciyi kabul ettiğini, bunun yanında 150 bin civarında Ürdün'de, buna yakın bir rakamda da Lübnan'da sığınmacı olduğunu ifade etti. Türkiye'nin tüm masrafları karşılamak suretiyle bu sığınmacılara kucak açtığını anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Dolayısıyla 'tezkereyi aldık bundan sonrası savaş' diye hiç kimsenin aklına gelmesin. Biz barışçı bir ülkeyiz, savaşı düşünmeyiz, aklımıza da getirmeyiz. Ama bağımsızlığımıza da egemenliğimize de hiç şüphesiz pek çok ülkeden daha fazla hassasiyet gösteririz. İcabı halde kullanılmak üzere bir yetki almıştır Hükümetimiz icabı halin ne olduğunu da kendisi takdir edecektir. En azından şunu söylemeliyim: Münferit atışlar sebebiyle zarar vermeler devam ettikçe, bu münferit atışların karşılığı da kendilerine verilecektir. Ancak başka bir şekil almaya başladığı takdirde Türkiye bu yetkideki sınırlarını sonuna kadar zorlamak suretiyle karşılığını da verebilir.''
'Bakanımızın böyle bir beyanatı yok'
Arınç, Suriyeli sığınmacıların sayısının 98 bine ulaştığı belirtilerek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun daha önce ''bu sayı 100 bine ulaşırsa tampon bölgeye ihtiyaç olacağı'' yönünde açıklaması olduğunun ifade edilmesi üzerine de şöyle konuştu: ''(Mülteci sayısı 100 bini aşarsa şöyle olacak...) Bakanımızın böyle bir beyanatı yok. Ama eşik olarak 100 bin telaffuz edilmiştir. O eşiği de son aylarda yaşanan uçakların, helikopterlerin bombalaması, insanların, çocukların doğrudan hedef alınmaları karşısında sığınmacı sayısı artmıştır. (Sığınmacı sayısının artması, Suriye'deki olayların şiddetlenmesine paralel olarak 100 bini bulduğu takdirde bunu ciddi bir eşik olarak kabul edebiliriz) demiştir. Ama biz 100 bininci sığınmacı geldiğinde 'Tamam biz dolduk, ondan sonra gelen birinciyi almıyoruz' diyemeyiz. Böyle bir kararımız da yok. Bu şunu gösterir: Suriye'de işler giderek kötüleşmiş ve artık insanların can emniyeti kalmamıştır. Buna paralel olarak da rejim son günlerini yaşamaktadır. Biz 100 binden sonraki sığınmacıyı almamak gibi bir karara sahip değiliz ama sığınmacı sayısının azalmasını, işlerin normale dönmesini, şiddet ve silah kullanmanın, katliamın son bulmasını arzu ediyoruz. Sayın Bakanımızın söylemek istediği husus budur.''
Arınç, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in açıklamalarını nasıl değerlendirdiği sorusunu yanıtlarken konunun Bakanlar Kurulu toplantısının gündemine gelmediğini belirtti. Güven'i Siirt Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemden tanıdığını ve başarılı işler yaptığını gördüğünü kaydeden Arınç, ''Konuşmanın içeriğine baktığımız zaman bunu takdirle karşılıyorum. Şahsi düşüncemi ifade edeyim, Bakanlar Kurulu'nda görüşülmediğine göre'' dedi.
1991-1995 yılları arasında Diyarbakır'da görev yapmış bir insanın yaşadığı acı olayların analizini yaparak bu günlere ışık tutmasını takdirle karşıladığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Teröre yol açan 10 tane sebep sayabilirsek bunlardan bir tanesi de o dönemlerde yaşanmış olan faili meçhul cinayetlerin, köy boşaltmaların, insanların fakirleşmesinin, oradan oraya göçe zorlanmasının çok büyük etkisi vardır. Herkes akşam saat 16.00'dan sonra sokağa çıkamıyordu. İnsanlar bir ölüm korkusu içindeydiler. 90'lı yılların başlarını ifade ederek söylediği hususlar bugün bilinen hususlardır, acı olaylardır. Ne var ki Hükümetimiz döneminde o acı olayların da neden meydana geldiği ve faillerinin kim olduğu sorgulanmaktadır.''
Türkiye demokratikleştikçe o dönemlere ışık tutulduğunu belirten Arınç, ''Emniyet Müdürü'nün bu düşüncelerini ve önümüzdeki çalışma dönemine ait neler yapabileceğini söyleyen, bizim de paylaştığımız bu gazetecilerle yaptığı toplantıdaki ifadelerini çok değerli buluyorum. İnşallah bunun ışığında bölge halkıyla da kucaklaşarak, beraber hareket ederek bugün teröre karşı yek vücut millet olarak da emniyet güçleri olarak da birlikte çalışacağımızı göstermiş olur. O bölgedeki emniyet müdürlerimizin de şahsen bu düşünceleri içerisinde olmasını ve halkla bütünleşme, kucaklaşma konusunda olumlu adımlar atmasını diliyorum'' diye konuştu.
Arınç, Hükümetin terörle mücadeledeki kararlılığını da vurgulayarak, şöyle konuştu: ''Biz cuma günü Diyarbakır'a gitmiştik. Bir gün öncesinde 200 kilo patlayıcı madde ele geçirilmişti. Bu 200 kilo patlayıcı madde Gaziantep'teki olayın bir kaç misli bir olay şeklinde planlandığını bize göstermişti. Emniyet büyük bir dikkat ve takiple bu işi çözdü. Hemen arkasından uzun namlulu silahlar ele geçirildi, el bombalarıyla. Demek ki Sayın Emniyet Müdürü'nün söylediği 'halk bize bu konuda yardım ediyor. Halktan aldığımız bilgilerle bu olayları ortaya çıkarıyoruz' sözü boş bir temenniden ibaret değil. Ben bu cinayet şebekelerinin hazırlıklarının ortaya çıkmasında katkısı olan insanlara da gönül dolusu teşekkür ediyorum''.
Arınç, emniyet güçlerinin başarılı çalışmalarıyla terör örgütlerinin maddi kaynaklarının kurutulması konusunda önemli adımlar kaydedildiğini anlattı.
Anadilde kamu hizmeti ve savunma
Arınç, bir gazetecinin, özgürlüklerin genişletilmesi çerçevesinde anadilde kamu hizmetine erişim ve anadilde savunma konusunda çalışmalar başlatıldığını belirterek, bu çalışmaların Bakanlar Kurulu'na gelip gelmediği ve çalışmalar hakkındaki değerlendirmesini sorması üzerine, konunun önemli olduğunu söyledi. AKP Genel Kurulu'nun olduğu gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı konulara değindiğini, bazı konuları da bir kitap olarak ''Siyasi vizyon'' ismiyle herkese ulaştırdığını anlatan Arınç, bu çalışmanın içindeki konulardan bazılarını kendisinin de Diyarbakır ziyareti sırasında kullandığını kaydetti.
Arınç, geri dönüşlerin çok olumlu olduğunu gördüğünü belirterek, konuyla ilgili Adalet Bakanlığı ve ilgili bakanlıkların yasal düzenlemeler konusunda çalışmaya başladığını söyledi. Arınç, şöyle konuştu: ''Ancak takdir edersiniz ki bunlardan bir kısmı Anayasa değişikliği gerektiriyor, bir kısmı yasal değişikliği gerektiriyor. Yasalar arasında birbirlerine bağlantı da olabilir. Bir üçüncüsü de idari kararlarla, yönetmeliklerle veya genelgelerle de bir kısım çalışmaları yapmak mümkün. Yani şöyle söylenebilir, kısa vadeli, orta vadeli, belki biraz daha uzun vadeli çalışmalar yapılacaktır. Bu çalışmalara start verildi ama henüz bir taslak haline gelip sunulacak noktada değil. Belki bundan sonraki toplantılarımızda bunu daha rahat görüşebileceğiz.''
TSK İç Hizmet Kanunu
Bir gazetecinin, TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi'ne yönelik bir çalışma olup olmadığını sorması üzerine Arınç, bunun konuşulmadığını söyledi. Arınç, muhalefetin de talepleri olduğunu bildiklerini ifade ederek, ''Sadece İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin değiştirilmesiyle mi yetineceğiz, yoksa sivil asker ilişkileri konusunda bir paket mi hazırlayacağız. Bu bir çalışma noktasındadır, yoksa bir 35. maddeyi değiştirmek çok kolay. Kanun değişikliği olduğu için. Bir kapsamlı ele alalım. Geldiğimiz nokta itibarıyla bunu 3-5 maddelik bir paket haline getirebilir miyiz diye de üzerinde çalışıyoruz'' diye konuştu.
Arınç, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in açıklamalarında, çalışma arkadaşları ve bürokratlara tavsiye olarak empatiden bahsettiğini hatırlatan gazetecinin, bu tutumun Meclis ve yasama faaliyetlerine yansıtmak gerekip gerekmediği sorusuna karşılık, şunları söyledi: ''O emniyet müdürü burası da yasama Meclisi. Burada da milletvekilleri var, siyasi partiler var, iktidarıyla, muhalefetiyle... Empati yapması gerekenler şu kişiler veya bu kişiler değil. Hepimiz, günlük olaylarda bile karşımızdakini daha iyi anlamak için, en azından adil bir karar vermek için, karar alma sürecinde daha isabetli olmak için empati yapmaya mecburuz. Bu empatiyi insanlar nasıl yaparlar kendilerine kalmıştır. Şüphesiz emniyet müdürü Türkiye'de son yıllarda yaşanan olayların acısını hala üzerinde hisseden bir insan. Milletvekillerinden de bu kapsamda olanlar var. Dolayısıyla hem bugün parlamentoya girmiş, 90'lı yılları görmemiş arkadaşlarımız olabilir, ama unutmayın ki bu meclisin 91-95 arasında yaptığı bir Meclis Araştırma Komisyonu çalışması var. O komisyonun başına da gelmeyen kalmadı, raporun da başına gelmeyen kalmadı ama her milletvekili o rapora ulaşabilecek durumda. O da faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonudur. Başkanlığını Kırıkkale Milletvekili Sadık Avundukluoğlu'nun yaptığı bu komisyonun ulaştığı bilgiler, ulaşabildiği kadarıyla, çünkü resmi kurumların pek çoğu bilgi vermeyi reddetmişti o tarihte, onları okuyarak o tarihlerde yaşanan olaylar, terörün azması, büyümesi, dağa çıkmaların artması... Bunlar arasında bir ilişki kurabilir. O gün, iktidarı, muhalefetiyle inanıyorum ki, yani yönetenler, ülke yönetiminin sorumluluğunu üzerinde taşıyanlar da empati yapmalı, ama ben o bölge halkının oylarıyla parlamentoya geldim, o zaman şöyle yapmalıyım diyen insanlar da empati yapmalı. Buna hepimizin ihtiyacı var, yaparsak belki daha sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz.''
Sözleşmeli personel
Hükümet Sözcüsü Arınç, bir soru üzerine 13 yeni büyükşehir belediyesi kurulmasıyla ilgili TBMM'ye sevk edilen tasarıda, belediyelerde çalışan sözleşmeli personelin kadroya alınmasına ilişkin bir düzenleme bulunmadığını belirterek, ''Çünkü o Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın yapacağı bir çalışmadır. Büyükşehir belediyelerinin kurulmasıyla ilgili tasarının içine böyle bir madde konulmadı; tamamen farklı bir konu. Sözleşmeli olarak çalışırken kadroya geçmeyi bekleyenlerle ilgili henüz kanun içine girmiş bir kabul de yok. Bunun dışında yapılmış, netleşmiş bir sonuç da yok'' diye konuştu.