Tespih taneleri her yerde

Necip Sarıcı “Dua Taneleri” kitabıyla tespihin yüzlerce yıllık geçmişinde bir gezintiye çıkarıyor bizi. Üstelik geniş bir görsel şölen eşliğinde... İbadethanelerde Allah’a ulaşmak için, hapishanelerde sabır edinmek için, işyerlerinde rızkın bol olması için, sokaklarda kabadayılığı göstermek için çekilen taneler... Tespih, Türkiye topraklarında pek çok elde, pek çok niyete bürünüyor.

cumhuriyet.com.tr

Necip Sarıcı da, tespih üzerine bir ansiklopedi olma niteliği taşıyan “Dua Taneleri” kitabıyla, bizi bu eller ve niyetler arasında dolaştırıyor, yüzyıllarca yıllık bir geçmişi, boncukların dünyasını önümüze seriyor. Kitap, tespihin yapıldığı maddelerden işlevine, farklı inançlardaki kullanımından edebiyattaki yerine, müze koleksiyonlarındaki ve Topkapı Müzesi’ndeki tespihlerden Anadolu tespihçiliğine kadar pek çok konuda bilgi veriyor. Tespihe hayat veren ustalar da unutulmuyor; Elazığlı Yusuf Özgen, Mahmut Özçay, Trabzonlu Hamdi Levent Seyhan, Erzurumlu Mehmed Efendi, Kastamonulu Ahmet Topaloğlu... Yüzyıllarca yıllık bir geçmişe sahip olan tespih, zümrütten, elmas, fildişi, geyik boynuzu, inci, abanoz, gülağacına kadar pek çok maddeden yapılıyor. Kuşkusuz bu maddelerin en makbullerinden biri, kökeni 320 milyon yıl önceye kadar uzanan kehribar. Kitapta tespihin dünden bugüne sosyolojik, psikolojik ve etnografik işlevleri de sıralanıyor:

“Çeşitli sergilemelerle, övünçle gösterilen bir koleksiyon malzemesidir. Aksesuvardır. Kulüp renkleri taşıdığında ‘taraftarlık’ simgesidir! Stres atmak için kullanılan kolay bir unsurdur. Meditasyon aracıdır. Parmaklar arasında çevrilince bir ‘külhanbeylik’ simgesidir! Alışkanlıkların terkinde (sigara gibi) beyni kendisine odaklayan alettir. Eziyeti kendi üzerine alarak, şiddetin dışa vurumunu önleyendir! Renk tutkunluğudur (kehribar ve sıkma’nın giderek koyulaşması gibi). Madde tutkunluğudur ki, en ziyade kehribarda bu aşk yaşanır. Kişilik simgesidir (bu kültürde olgunluğa erişenlerin çektiği tespih). Tarikat sembolüdür (Mevlevi, Bektaşi, Kadiri, Rufati vb’nin simgeleriyle süslü tespihler). Zikir aracıdır (binlik tespihi üç kez çekip, ölenin ruhuna dua etmek gibi). Evrad yani bir duayı belli sayıda tekrarlamak içindir. Esma çekmek (Allah’ın 99 güzel ismini anmak) içindir. Namaz tesbihi olarak, 33’er defa Sübhanallah, Allahüekber, Elhamdülillah demek içindir. Tespih ustasının çekim’idir (tespih yapımına ‘tespih çekmek’ denir)”.

Prof. Dr. Mehmet Demirci ise kitapta tespihin işlevini, “Tespih büyük bir emekli kitlesinin kâhve köşelerinde, sigara dumanları içinde iskambil kâğıtlarıyla vakit öldürmesindense, şuursuz ve mekanik de olsa tespih ve zikirle uğraşması daha iyidir denemez mi? Böylesi elbette özlenen seviye ve sonuç değildir. Ama en azından insanları daha kötü meşgalelerden alıkoyduğu da bir gerçekti” diyerek açıklıyor. Türk tespihçiliğinin gelişmesi 16. yüzyılda başlasa da, bu konudaki bilgiler 17. yüzyıldan geriye gitmiyor. Ancak 17. yüzyıldan sonraki iki yüzyılda tespihçilik zanaati, bir “san’at” haline gelmeyi başarıyor. Bunda en büyük katkı ise, İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun tesbih ustaları. Kitapta ünlü tesbih kullanıcılarından örnekler verilirken, Atatürk de unutulmuyor. Mustafa Kemal’in kızkardeşine hediye ettiği tamamlayıcıları pırlantalarla süslü mercan tesbihin hikâyesi, Atatürk’ün 33’lük tespihi ve 99’lu necef tespihi ile ilgili anıları da anlatılıyor. Tesbih, Nâzım Hikmet’e ise hapis yıllarında eşlik ediyor. Semiha Berksoy, Nâzım’a “Sana tütün ve tespih yolluyorum” diye yazıyor. Muhsin Kızılkaya ise bir yazısında “...Bizde hapishaneye düşersen eğer, önce tütün istersin, temiz çamaşır, bir de tespih... Hüzne ilaçtır tespih Doğu’da, öfkeyi mıknatıs gibi kendine çeker, sıkıntıyı dağıtır, bir de koyu bir çay eşliğinde muhabbetin aksesuarıdır... Doğu’nun hapishaneleri, kehribar bir tespihtir bir mahkûmun sabrında” diyerek anlatıyor. Sadece günleri saymak için değil, geçim kaynağı olması açısından da mahpuslukların hayatında önemli bir yeri var tesbihin. Kısacası, içerde ya da dışarıda, Müslümanlıkta ya da Hıristiyanlıkta, tespih ellerden düşmüyor...