Terörle Mücadelede ABD'nin Tutumu

cumhuriyet.com.tr

Terörle mücadelede Türkiye’nin ne durumda olduğuna göz attığımız zaman çok karanlık ve endişe verici bir tabloyla karşılaşıyoruz. Hükümet yaklaşan genel seçimler öncesinde PKK’nin terör eylemlerini durdurmak suretiyle siyasi rant sağlamak için terör örgütüyle bir müzakere ve pazarlık süreci başlatmıştır. Bu süreçte, “Öcalan-Kandil ekseni”, “Demokratik Çözüm” adını verdiği şu şartları hükümete dayatmıştır: Anayasada vatandaşlık tanımı değiştirilmeli, Kürt kimliği anayasada güvence altına alınmalı, Kürtçe eğitim ve öğretime geçilmeli, Güneydoğu’ya özerklik verilmeli ve Öcalan’ı da kapsayan bir genel af çıkarılmalıdır.

Öcalan: Korkunç bir iç savaş başlatırım!..

Önerilerine şu ana kadar yanıt alamayan Öcalan, 16 Aralık’ta avukatları vasıtasıyla bir açıklama yaparak “Demokratik Çözüm” şartları kabul edilmediği takdirde korkunç bir iç savaş başlatacağı tehdidinde bulundu. Açıklamanın çarpıcı bölümleri şöyle:

“Çok önemli bir 6 aya giriyoruz. Bu 6 ay iyi değerlendirilirse çözüme kapı aralanabilir. Aksi takdirde kimsenin hesaplamayacağı kadar korkunç bir savaş gelişebilir.

Ünlü bir tarihçi ‘Böyle dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yoktur’ diyor. Çözüm gelişmezse bizi böyle bir dönem bekliyor. Kimin öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır. Bu ülkenin cumhurbaşkanı bile ağzında köpüklerle öldü. Çözümsüzlük uzarsa Türkiye’yi de böyle büyük tehlikeler bekliyor, onun için bu örneği veriyorum.”


Terörist başının hedef listesinin başına Cumhurbaşkanı’nı koyarak savurduğu bu dehşetengiz tehdidi, hükümetin terörle mücadelede gösterdiği zafiyetten aldığı cüret ve cesaretle yaptığı besbelli.
 

Türkiye bu noktaya nasıl geldi?

Türkiye bu akla durgunluk veren noktaya AKP iktidarının şu dört hatasında ısrar etmesi sonucu gelmiştir: (1) “Kürt açılımı” veya “Demokratik açılım” denilen girişimin sakat temeller üzerine bina edilmesi. (2) Terörle mücadelede aşırı zafiyete düşülmesi. (3) Siyasi rant hesabıyla PKK ile mütareke yapılması ve müzakereye oturulması. (4) PKK’nin elindeki silahı bırakmamakta ısrar etmesine rağmen, devletin örgütle müzakereye oturmayı kabul etmesinin “Öcalan-Kandil ekseni” tarafından hükümetin teslim bayrağını çekmesi olarak yorumlanması. Çizdiğim bu tablo, PKK’nin kuzey Irak’taki dağ kadrosu tasfiye edilmeden, Türkiye’nin ne PKK ne de Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulamayacağını ortaya koyuyor.

İşte bu noktada, diplomasinin de devreye girmesi zorunlu oluyor. Burada bir gerçeği de tüm açıklığıyla dile getirelim. PKK’nin hayatta kalmasını ve vurucu gücünü muhafaza etmesini sağlayan ABD’dir. Amerika’nın, Irak’ı işgal ettikten sonraki dönemde, Türkiye’ye karşı ikiyüzlü bir siyaset uyguladığı artık tamamen açığa çıkmıştır. ABD bir yandan, PKK ile mücadelede yanımızda olduğu izlenimini yaptığı açıklamalar ve sağladığı bazı jest niteliğindeki desteklerle yaratmaya çalışmıştır. Ama, öte yandan da PKK’nin tasfiyesi için gerekli boyutta desteği Türkiye’ye hiçbir zaman vermemiş, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak bölgesine etkin ve sonuç alacak nitelikte kara operasyonları yapmasını önlemiştir. Bu bağlamda ABD, himayesine aldığı Barzani’nin de PKK’yi barındırmasına, korumasına ve lojistik ihtiyaçlarının karşılamasında yardımcı olmasına yeşil ışık yakmıştır. Washington’ın NATO müttefiki Türkiye’ye karşı böylesine hasmane bir tutum içine girmesinin üç nedeni vardır.

Birinci nedeni, tarihte ilk defa olarak Ortadoğu bölgesindeki tüm Kürt örgüt ve faaliyetleri ABD’nin denetim ve kontrolü altına girmiştir. Bu şekilde Washington, icabında bölge jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği müthiş bir diplomatik levyeye sahip olmuştur. Bugünün koşullarında Barzani de, Öcalan da, PKK de, PEJAK da ABD’nin piyonları konumundadırlar… Washington, PKK’den ABD’nin Ortadoğu stratejisinde bir manipülasyon aracı olarak yararlanıyor. PKK’nin uzantısı olan PEJAK’ı İran’da rejimi çökertmek için kullanıyor. PKK içindeki Suriyeli elemanları Suriye’ye karşı kullanmayı tasarlıyor. Bu nedenlerle PKK’nin tasfiyesini arzu etmiyor.

İkinci neden, Obama yönetiminin, Irak’ın parçalanması durumunda kuzeyde kurulacak bağımsız Kürt devletine yerleşerek burayı bir askeri üsse dönüştürme ve Ortadoğu stratejisinin önemli bir dayanak noktası yapmayı öngören bir planı bulunmasıdır.

ABD’nin Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamasının üçüncü nedeni ise Obama yönetiminin ABD’nin baş düşmanı olarak gördüğü İran’a, AKP iktidarının destek verdiğine inanmasıdır. Ankara’nın İran’a yönelik politikası, Washington tarafından, İran’ın siyasi ve ekonomik baskı ve yaptırımlara karşı direncini arttırdığı ve nükleer silah üretmesine yardımcı olduğu şeklinde algılanıyor ve ciddi tepkilere yol açıyor. Ankara’nın dikkatle değerlendirmesi gereken husus, başta Amerika olmak üzere, tüm Batı dünyası ile tüm Arap âleminin üzerinde ittifak ettikleri görüştür. Bu da İran’ın nükleer silah yapmak hususunda kararlı olduğu ve Ortadoğu’nun bir cehenneme dönmemesi için İran’ın bu ihtirasının mutlaka önlenmesinin zorunlu olduğudur.

AKP iktidarı bu görüşte olmayabilir. Ancak, izlediği politikanın Türkiye’ye çıkardığı ve çıkaracağı ağır faturanın hesabını gerçekçi bir şekilde yaptığı söylenebilir mi? Şurası bilinen bir gerçek ki, Türk hükümetinin İran politikası Obama yönetiminin tüylerini diken diken ediyor ve bu rahatsızlık nedeniyle, “Türkler ABD’nin baş düşmanına ve maruz kaldığı tehdide açıktan destek veriyorlarsa, biz neden onların karşılaştığı PKK tehdidine duyarlı olalım?” şeklinde bir tepkiye yol açıyor. Bu söylediklerimiz, Türkiye ile Amerika’nın ilişkilerini ortaklaşa masaya yatırarak etraflı bir değerlendirme ve karşılıklı ayarlamalara tabi tutmalarının çok acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını göstermiyor mu?

Bu toplantıda, Türk hükümeti, ABD’li muhataplarına, Washington’ın Kuzey Irak’a yönelik politikasının PKK’ye destek sağlanmasına yol açarak Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarına zarar verdiğini ve bu politikanın uygulanmasında ısrar edilmesi halinde, Türk kamuoyunun tepkisi nedeniyle, Türkiye ile Amerika arasındaki askeri ve siyasi işbirliğinin ve kurumsal ittifak ilişkilerinin tehlikeye düşeceğini en çarpıcı ifadelerle ortaya koymalıdır.

Bu ortak değerlendirmenin amacı tabiatıyla, Amerika’nın da görüş ve duyarlılıklarının özenle dikkate alınması suretiyle, ilişkilerin, müttefik ilişkilerine ve işbirliğine yaraşır şekilde karşılıklı çıkar ve yarar dengesine oturtulması olacaktır. Bu şekilde Ankara ile Washington arasındaki havanın düzeltilmesini sağlayacak girişimlerin bir an evvel gerçekleştirilmesinde büyük yarar vardır.